31 Ocak 2017 Salı

Challenge #13. ve #14. gün

10 yıl sonra nerede, nasıl yaşamak istiyorsun?

Buna hayalimde ulaşabilirim zaten :)
Bana bu yeter.
10 yıl sonra büyük ihtimal Elifim üniversitede olacak, Ela'da lise.Tabi ben de emekli :) Deniz kıyısında            ( Karaağaç'ta) küçük bir evimiz olsun istiyorum. Annemlere yakın. İçini minimalist bir şekilde döşemek, bahçesiyle uğraşmak istiyorum. Örgü örmek, bol bol okumak istiyorum. Eşime bir tekne almak ve onu balığa büyük bir umutla uğurlamak istiyorum. Sonra kızımı hangi şehirde üniversite okuyorsa yanına gidip ziyaret etmek istiyorum. Ve tabiki eşimle seyahatlere çıkmak istiyorum. İsteyenin bir yüzü vermeyenin :)









Keşke arkadaşım olsa dediğin ünlü kim?

Wuu zor soru bu yaw. Şeyma Subaşı :P  Hayatı laylaylom. Sürekli tatil modunda. Takıl ona hayatını yaşa. Şaka bir yana Yılmaz Özdil ve Cem Yılmaz'ın arkadaşı olmak isterdim.

28 Ocak 2017 Cumartesi

Challenge #11. ve #12. gün

Dolabındaki en eski kıyafet ( fotoğrafı ve anlamı)

Aslında bundan da eskisi vardı ama dolabımda değil, bazadaki hurçta. (Bir kazak, kot bir elbise, bol paça beyaz bir pantolon. Kızıma saklıyorum.) Bu abiyeyi kardeşimin düğünü için 2005 te İzmir'den almıştım. Çok net hatırlıyorum 300 liraya almıştım o zaman.Maaşım da hemen hemen o kadardı. Fıstık yeşil midir, uçuk yeşil midir ne deniyorsa o renk. O zamanlar 40 bedendim. Şimdi ise 40 beden olmak için neler vermezdim. (Ama bende bu gırtlak varken peeh. Mesela bu postu yazmadan önce aşağıdaki fırından tahinli çörek alıp çay eşliğinde mideme indirdim.) Hayatımda iki defa giydim. Kardeşimin düğününde ve daha sonra da patronumun kızının Mardin'deki düğününde. Ondan beridir dolapta duruyor. Bir kaç abiyem daha var böyle dolapta duran. Kınamda giydiğim bakırımsı yanık kahvemsi elbise. (Renk tanımlamasında kötüyüm sanırım.)Kayınbiraderimin düğünü için aldığım saks mavisi elbise. Bir çılgınlık anı bekliyorum gözümü karartmak için. Az kaldı hissediyorum dolaptaki işgallerine son vereceğim.  Fotoğrafı akşam çektim, hatta alarm kurdum unutmamak için. O yüzden çok net değil kusuruma bakmayın.






Son 10 yılda hayatında neler değişti?

Evlendim :) O sıralar Te.... Ltd Şti. ndeydim. Sonra patronlar ayrılma kararı aldı. Biri beni yanında götürmek istedi. Babam olarak bildiğime bunu dile getirince "git kızım" demişti. Ve benden böyle çabuk vazgeçtiği için hep gönül koydum. Sonra Öz... Lojistik'e geçtim. Bir buçuk sene çocuk hem istemedik hem de olmadı. Daha sonra işyerimdeki bazı değişiklikler yüzünden başka bir yerden gelen teklifi değerlendirdim ve Ya... Group'a transfer oldum. 2008 den beri buradayım. İş görüşmesine geldiğimde çocuğumuz olmadığını ve düşünmediğimizi söylemiştim ama daha bir ay geçmemişti ki hamile olduğumu öğrendim. İşyerimde bazıları tarafından pek hoş karşılanmasa da senemi doldurmadan doğum iznine ayrılmak zorunda kaldım. Elif Ece'm ailemize katıldı. Kızım 40 günlüktü iş kaybetme korkusu yüzünden işime geri dönmüştüm. İlk düldülümüzü aldık. Araba sürmeyi baya bir geliştirdim, öyle ki eşimin ve kızımın şoförlüğünü yapıyordum. Elifim kreşle tanıştı. İkinci prensesim de 2014 de hayatımıza katılınca, artık çalışmam diye düşünüyordum. Ama hayat sen plan yaparken sana gülüyormuş. Bakıcımız Hülya abla da katıldı aramıza. İlk düldülümüzü değiştirip yeni bir araba almaya karar verdik ve aldık da. Tabi kredi de çektik biraz. Herşey yolunda giderken , benim değil de eşimin işyerinde son bir yıldır herşey durdu. Bu da hayatımızı baya olumsuz bir şekilde etkiledi. 1,5 yıl sonra bakıcımızla yollarımızı ayırdık. Okul başlayınca eşimin işleri de yoluna girer diye düşünmüştük ama olmadı. Bu sene dayımızın eşi çocuklara bakabileceğini söyledi. Artık Alin ile Nida'da bizimleydi. Hala işyerinden gelecek olumlu bir haber bekliyoruz. Eşim çıkışını talep ettiyse de verilmedi. Bakalım 2017 bize ne süprizler sunacak? Son 10 yılda artık evli, iki prenses ve kredi borcu hala devam eden araba sahibi bir kadınım. Ama çok şükür bu zor süreci çok güzel atlattık eşimle. Neredeyse çok az tartıştık. Ela ile çok ilgili. Ev işlerinde baya bir yardımcı oluyor artık bana. Birbirimizden uzaklaşmak yerine birbirimize daha çok bağlandık. Her şerde bir hayır varmış gerçekten.

27 Ocak 2017 Cuma

Tatilde ne mi yapıyoruz?

20 Ocak itibariyle tatile girdi canım kızım. Dolayısıyla beni aldı bir gerginlik. Çünkü tatil demek sıkınılan günler demek. Hemen planlar yapmalı. Kızımın ilk planı işyerime gelmek. Anne patron orda mı? Anne bugün işyerine gelim mi?

Tatile girmeden zor bela karar vererek seçtiğim iki puzzle siparişi vermiştim. İlk önce puzzle a başladık 500 parçalık olanla. Ben kızımdan daha heyecanlıydım ama evdeki minik cüce bir rahat vermiyordu ki. Biz puzzle yaparak kafa dağıtmayı beklerken parçası kaybolacak diye gerildik resmen. 1 saat sonra halımızı toplayıp kaldırdık. Artık sesim yükselmeye başlamıştı çünkü.

Pazartesi ve salı günü öğleden sonraları işyerime geldi. Ödevlerinin birazını da burada yaptı.

Çarşamba akşamı örgü öğretmeye karar verdim kendisine. Bu blog sayesinde heveslendim. Önceden aldığım örgü şişlerini çıkardım ve başladım anlatmaya. Benden öğretmen olmazmış onu anladım. Çarşamba akşam başladığımız örgümüzü ertesi gün ben işteyken bozmuş. Perşembe akşamı yeniden başladık. Sonuç gayet güzel şimdilik. Ben de kızım kadardım annem bana örgü öğrettiğinde. Açılın örgü dünyası Elif Ece geliyor :)
İki sıra sonra aradan ilmek kaçtıysa da yakaladık bir yerden :) İki şişle örmeyi, tığla örmekten daha çok sevdi. 



Sonra takip ettiğim bloglardaki  tatil faaliyetlerini okuyunca gözüme şu çarptı. Tuzdan seramik hamuru. Hemen not ettik yapılacaklar arasına. Benim tarifim 1 bardak tuz - 2 bardak un - 1 bardak su. Hemen yoğruluyor ama çocuklar hamuru şekillendirirken elleri beyaz beyaz oldu. Ece çok sevdi bu faaliyeti. Akşam geç olmuştu fırınlayamadım. Kendi kendine kurur diye umarak bir kenara bıraktım. Sonra boyama aşamasına geçecez.


Bugün cuma, yengesi avm ye götürecekmiş. Bugünü de kurtardık ;)

Evet yarından itibaren izinliyim 8 gün. Asıl eğlence şimdi başlıyor. Kendi çapımda bir liste yaptım kızlar için. Onu da tatil dönüşünde paylaşmaya çalışırım. Çünkü ben telefondan pek bloğa girip post yazamıyorum. Çelıncın kalan sorularını şimdiden hazırladım. Evden direkt yollayabileyim diye.

Hepinize iyi tatiller.
Sağlıcakla kalın.

26 Ocak 2017 Perşembe

Denizin bize sundukları

Şu challenge başladığından beri ne yazsam diye düşünme derdinden kurtuldum. Ama hep çelınc hep çelınc nereye kadar di mi?

Bloğumu takip edenler eşimin balık tutkusunu bilirler. Babamız uyku özürlüdür ve sabahları çok erken uyanır.Ben de tam tersi bayılırım yatakta keyif yapmaya.  Sabah kahvesini içtikten sonra soluğu sahilde, deniz kenarında alır. Eskiden yani zenginken :) botu vardı. Hemen hemen her hafta kardeşimle ava çıkarlardı. Şimdi artık kıyı balıkçılığı yapıyor garibim. Ama maşallah ganimet baya iyi. Balık tutunca değmeyin keyfine.Bir ara baya büyük bir balık tutmuştu ve o heyecanla gelip beni uykudan uyandırmıştı. Yatak odasına kadar getirdiği balığı bana göstermişti. Bazen bir bazen iki balık tutuyor iki saat kadar bir sürede. Biz de biriktirip kendimize balık keyfi yapıyoruz. Ben levreği severim. Çocuklara da kolay yedirebiliyorum. Şansıma da son tuttukları hep levrek.
Bloğumda kocamın şaheserlerine yer vermezsem olmazdı. Seni seviyoruz Sedo baba. Emeğine sağlık. Allah oltana zeval vermesin.




Bu hafta sonu bu balıklar süsleyecek soframızı. Buyrun beraber yiyelim.

Challenge #9. ve #10. gün

Göç etmek zorunda kalsan yaşamak için seçeceğin ülke.

Ülke değiştirmeme gerek olduğunu düşünmüyordum, son zamanlara kadar. Memleketimi severim, cennet gibi bir yerde yaşıyorum tek şikayetimiz yazın aşırı sıcaklar. Buna rağmen hep Ege'de yaşamak istemişimdir. Yine bir kasabada, denize yakın bir yerde ya da İzmir'de.
Ama artık ülkem çocuklarım için yaşanmayacak duruma geldi. Onlar için göç etmek isterdim. Ben çocukluğumdan beri Singapur hayaliyle yanıp tutuşurum. O zamanlar Barış Manço'nun Dünya Turu diye bir programı vardı. Orada izlemiştim ve temizliğine hayran kalmıştım. Singapur'da yaşanır mı, standartları , olanakları nelerdir bilmiyorum ama, Avrupa'da  yeşili çok olan bir ülkeye de göç etmek isterdim mesela ; halamızın yaşadığı Linz olabilir. Sonra Deli Anne'nin paylaştığı muhteşem fotoları görünce İskoçya.  En son olarak çocuklarımın adam gibi eğitim alabileceği, eğitim sisteminin örnek gösterildiği Finlandiya'da karar kılıyorum.

Asla unutmak istemediğin anın.

Kızlarımın doğum anlarını, onların gelişlerini beklerken ki anlarımı, onlarla ilk buluşmamızı hiç unutmayacağım sanırım.
Ece'yi doğurmak için doğum öncesinde yapılan hazırlıkları, açılan damar yollarını, çok susadığımı ve çorabımı çıkarmak istemeyişimi hep hatırlayacağım. Ece'yi ilk defa doğum perdesinin üzerinden bana el sallarken görmüştüm. Doktorumuzun böyle bir şey yapmasını hiç beklemiyordum. Tepemden bana bakan Ece ve doktorun seslendirmesi " merhaba, ben geldim annee ". Tek damla yaş süzüldü gözümden.

Ela'da daha tedirgindim. İşlemler daha uzun sürdü. Yan tarafa bakmamı istediklerinde görmüştüm Ela'yı. Ona çirkin deyişimi ama odada ilk gördüğümde ise söylediğimin aksine pembe, güzel mi güzel minik yavrumu görünce içimde kelebeklerin uçtuğunu hiç unutmayacağım.

Fotoğraflarını paylaşmak isterdim ama telefonun galerisini geçenlerde aktardım.

25 Ocak 2017 Çarşamba

Challenge #7. ve #8. gün

Eğer bir hayvan olsaydın hangisi olurdun?

Ahanda kesinlikle bundan olurdum: Tembel Hayvan



"Bu canlılar memeliler arasında günlük en az enerji yakanların başını çeker. Bir dakikada yaklaşık olarak 50 cm hareket hızına sahiptir. Otuçuldur ve günde yaklaşık olarak 18 saatini uyuyarak geçirir. Uyanık olduğu müddetçe yaprak yer ve küçük miktarlarda hareket eder. Oldukça az yaprak yer ve bu onu doğaya en saygılı memeli ünvanı almasını sağlar. Vücut ısısı oldukça düşüktür. Boşaltım yapmak ve sindirim atıklarını atmak için haftada bir defa yere inerler."

Bir daha ki hayatında kim olmak isterdin?

Bunu hiç düşünmemiştim. Böyle bir şans verileceğini hiç düşünmediğimden olabilir. Türkan Saylan olmak isterdim. Birden geldi aklıma.

24 Ocak 2017 Salı

Challenge #5. ve #6. gün

Her zaman ve bazen özlediğin iki şey:

Bazen özlediğim iki şey
1 - Bekarlık günlerim : Hayatı artık çocuklara endeksli olarak yaşadığımız için bazen plansız programsız kararlar alabilmek, evden çıkmadan onlarca şey hazırlamadan çıkabilmek, gönlünce alışveriş yapmak ..
2 - Çocukluk arkadaşlarım. Artık hiç biriyle görüşmüyoruz. Neden derseniz saçma sebeplerden. Hepsi başka yerlere gidip evlendiler. Ve artık hiç bişey eskisi gibi değil.

Her zaman özlediğim iki şey
1 - Kızlarım.
2 - Tembellik :)

Hatırladığın en eski anını anlatır mısın?

Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum. 6-7 falan olmalıyım. Dişim sallanıyor ve annem müdahele ediyor. Peki nasıl? Dişime ip bağlayarak!İşkence gibi. Annem ne kadar korkusuzsa ben de bir o kadar tırsağımdır. Bir defasında elini bırakmadığımı hatırlıyorum dolayısıyla o da ipi çekemedi. O sırada misafir mi geldi nedir, dişimi bağladığı ipi mutfakta sebzeliğe bağladı. Kaç saat orda bekledim bilmiyorum. Salaklık da var serde. Söküp kurtulabilirim ama annemden tırsıyordum. Salya sümük bekledim misafirler gidene kadar. Sonra da acı son yaklaştı ve galip tabi ki annem.
Resme bakarken bile içim bir acayip oluyor. (Görsel alıntıdır)



23 Ocak 2017 Pazartesi

Challenge #4. gün

Etrafındakiler hangi sorunun çözümü için sana gelirler?

Bilir kişi olduğum bir konu yok ama, genelde tarif konusunda danışırlar bana. Kitap tavsiyesi için de fikrimi soran olur ama çözebileceğim bir husus bulamadım ben yaw.

Fikir soran çok da, çözüm soran yok mu hiç acaba? Vardır da öyle şak diye sorunca, ben tıkanıp kaldım. Bizim patrona ait bir hastanemiz var dolayısıyla genelde dr ve randevu işi için bana gelen çok. Evet evet bu konuda çok yardımcı olmuşumdur.

Başkaaa; işyerinde genelde pek samimi olan :P doğumgünlerini ben organize ederim.

Eğer birşey alınacaksa (genelde ev ile ilgili )bana sorarlar çünkü araştırmasını güzel yaparım. (Geçen gün ki yediğim turşu kazığını saymazsak.)

Sanırım çözümden çok sorun yaratan bir tipim :)


22 Ocak 2017 Pazar

Challenge #3. gün

Hayatın bir kitap / film olsa türü ve adı ne olurdu?

Öyle bir şey yazacağım ki, beni okuyan tanıyan herkes ne alaka diyebilir. Şu açıdan ne alaka; yani  yazacaklarımın hiç birinde yetenekli değilim, iddialı değilim. Ben bir dergi olmak isterdim. İçinde örgü olsun, yemek olsun, pasta olsun, çiçek, bahçe olsun, çocuk olsun, dekorasyon olsun, küçük pratik bilgiler, evde kendin yapacağın projeler, gezdiğin yerler, tatiller olsun. Sevgili Ayda bir kitap çıkarıyor, nasıl sıcak, nasıl insanı içine alan bir kitap. Onun gibi insanın eline alınca yüzünde kocaman bir gülümsemeye sebep olan bir dergi olmak isterdim.

Açıp açıp okuyacağın, evinden hiç eksik etmeyeceğin, yeni sayılarının çıkmasını dört gözle beklediğin rengarenk bir dergi.

Adı da nolsun? Küçük Dokunuşlar Büyük Mutluluklar olabilir. Şimdi geldi aklıma.

21 Ocak 2017 Cumartesi

Challenge #2. gün

Kalbimi kazanmanın beş yolu:

- Benim yerime düşünüyorsan, (Çünkü bazen bende kafa gerçekten duruyor. Karar veremiyorum, çözüm üretemiyorum, yılıyorum. )

- Yaptıklarımı, emeklerimi takdir ediyorsan; takdir dediysem madalya, plaket falan beklemiyorum. Ama eğer bir şeye zaman, efor harcamışsam buna özen göstermen ruhumu sana teslim etmeme sebep olabilir.

- Yükümü hafifletiyorsan, ( yapılacak bir sürü işim varken, bir kaçının yapılmış olduğunu görmek, ben yaparım sen keyfine bak demek, çocukları bazen benim yerime dışarı çıkarıp bana yalnız zaman bahşetmek...)

- Samimiysen,

- Bir de TATLI. En büyük zaafım. Sen bana güzel bir tatlı yap, ne olursa farketmez. Ama çikolatalı olanlar favorimdir. Oldu da bitti kalbim senindir.

20 Ocak 2017 Cuma

Çelınclara gel hanııım

Bu da bir ilk benim için. İlk defa katılıyorum. Elime yüzüme bulaştırmadan, günü gününe cevaplayabilirim inşallah. Şebnem'de ilk gördüğümde yapsam mı diye düşünüyordum, sonra başka bloglarda görünce vira bismillah dedim.

İşte çelınc'ın sahibesi; Sonik Hanım


Challenge #1. gün
Beş sözcükle kendimi anlatayım.

Ben kendimi pek sevmeyen biriyim maalesef. Kendimle ilgili olumlu kelimelerim yoktur pek.

1. Tembel / Üşengeç
2. Merhametli
3. Hayalperest
4. Öfkeli / Ses tonuna hakim olamayan
5. Sulugöz / duygusal da dersek umarım kotayı aşmamış oluruz.

Ben hergün bir soruyu cevaplamaya çalışacağım. 

Ve yariyil tatili baslasin.

Zaten bir haftadir okula gitmeyince erken girmistik biz yariyil tatiline. Çok şükür ateş yok artık ama harika öksürük nobetlerimiz var.

Bekle bizi sıkınilan (doğru mu yazdim acaba? ) günler. Acaba kac defa çalacak telefonlarim hergün?
-Anneee sıkıldım .
-Anneee yanına geleyim mi?
-Anneee dedem beni alsin mi? Ve daha nice sorular.

Puzzle aldım Ece ile yapmak için ama Ela'nın uyumasi lazım. Akşam olunca da bana ağırlık çöküyor. Bakalım ne zaman başlarız ve ne zaman biter 1000 parcalik puzzle.

Aşağıdaki fotoğrafta da surat düşmüş çünkü yanımda kalmasına izin vermedim. Anlamıyorum ki ne buluyor şu ofiste?
Saat 09:30 da dağıtılacaktı karneler ama bizimkilerin hazırlanması baya uzun sürmüş. Babamızı tahmin edebiliyorum. Çünkü o her zaman belirtilen saatten önce varır gidilecek yere, randevuya, servise... Bizimki oje bile sürmüş, küpesini takmış sanki düğüne gidiyor. Anasından da ağır kanlı. Evdeki iki cüce de ağlayınca onları da okula götürmüş. Eşimin mutluluğunu görmek istemezdim :)



Haydi herkese önce sağlıklı, sonra mutlu bol dinlenmeli  tatiller.

18 Ocak 2017 Çarşamba

Başımız kel mi?

Evet efenim,

Biz de salgından nasibimizi almış durumdayız. Önce Ela, cumartesi günü sabah başlayan kusmaların ardı arkası kesilmeyince metpamidle dur dedik. Akşama annemlere davetliydik. Ama orda da Ece'nin halsizliği baş gösterince geç kalmadan eve geldik. Alerji illeti tekrar nüksetmeye başlıyordu. Göz kapağı şişmişti bu sefer de. Kulakları kızarmış, çene altında da lekelenmeler başlıyordu. Alerji şurubunu verip yatırdım. Gece uyandığımda gördüğüm manzara kabus gibiydi. Ecenin gözü kapanmış ve tüm vücudunu lekeler kaplamıştı. Ateşi de yüksekti. Sabahı zor ettik. Pazar günü acilde aldık soluğu. Ateş yüksek, halsizlik, alerji derken serum yedik. Ela daha iyiydi. Ablasının kolundaki serumu görünce " Ece sen çok mu hasta oldun", " kolun acıdı mı" diye sorular sordu ablasına. 

Haftasonu böyle geçti derken, pazartesi okula gitmek için hazırlandı Ece. Okula giderken yolda istifra etmiş. Sonrasında ateş de başladı. Öğretmenine okula gidemeyeceğini haber verdik. Ve ben işyerine gidip izin aldım, hemen doktora gittik. Acilde yapılan idrar tahlilinin yanlış sonuç verdiğini tekrar yapılan idrar tahliliyle öğrendik. ( Bu konuda söyleyecek çok şeyim var ama, susuyorum) Çok güzel bir gribe yakalanmıştık. Hastane zaten mahşer yeri gibiydi. Eve geldik, kusmalar, ateş devam. Pazartesi gecesi kabus gibiydi.

Gelelim salı gününe. Sıra Ela'da. Yüksek ateş, halsizlik ona da uğramıştı. Bütün gün bişey yememişti. Öksürük de başladı. Salı günü akşam babaya yapışık şekilde geçti. Şu anda eve hastalık havası hakim. Tam da geçen hafta "ne güzel gidiyoruz, bu kışı hastalıksız atlatacaz galiba" demişken eşime. 

Lütfen dikkatli olun. Sınıfımızın mevcudu 30, giden öğrenci sayısı 11. Geri kalan hepsi hasta.
Bu yüzden kafam dalgın. En kısa zamanda yorumlarınıza döneceğim.

Sağlıklı günler.
Esen kalın.

10 Ocak 2017 Salı

Okudum

Senden Sonra Ben

Wıll'den sonraki Lou'yu merak ettiğim için okudum serinin ikinci kitabını. Ama okumasam da olurmuş. Hayatında alışkanlıklarından kolay vazgeçemeyen, risk alamayan bir Lou var yine. Aynı ben gibi yani. 
Başlarda sıkıcı gelse de sonlara doğru merak ettim Lou'nun kararını. Kitabın sonlarında insanın gözleri biraz dolmuyor değil. Tavsiye eder miyim? Hayır.








Fareler ve İnsanlar





Kitap hakkında bulduğum en güzel yorum. O kadar güzel açıklamış ki kitap hakkında hissettiklerimi. Bir günde bitebilecek bir kitap.

Lennie… Yüreği dünyadan büyük, temiz kalpli, saf, katil…

George… Akıllı, fedakar, iyi dost, katil…

Slim… Mağrur, güçlü, saygı duyulan, azmettirici…

Curley… Takıntılı, bencil, azmettirici…

Curley’in karısı… Kötü, sinsi, memnuniyetsiz, ilgi çekme meraklısı (bunlar yazarın söyledikleri, zira insanları ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olarak sınıflandırmak nazarımda çok büyük bir hatadır, sayfa 109), azmettirici…

Finale üzülmeyen yok gibi. Curley’in ve karısının başına gelenlere üzülen oldu mu hiç? Bir çoğumuz bunu düşünmedi bile değil mi? Öyle ya, onlar başlarına gelenleri, şu veya bu şekilde, hak etti! 

Steinbeck, masumiyeti Lennie ile, zekayı George ile, aklı ve saygınlığı Slim ile, saplantıyı Curley ve karısı ile kişileştirmiş. Okur da azmettiricileri katillerden daha suçlu olarak kabul etmiş genelde. Yazarın tuzağına düşmüşüz gibi geldi bana. 

Zorunlu bir amaca hizmet etmeyen her cinayet dünyayı daha da kötü bir hale sokar. Kitaptaki tek hakkaniyet, final sahnesi idi. Ancak her şeye rağmen ben o finalde yer almazdım.

Sanılmasın ki Lennie’nin hayalleri gerçek olmadı. George her anlattığında tekrar tekrar gerçekleşiyordu onun masum hayalleri. Yumuşak şeylere her dokunduğunda, George ile her konuştuğunda…

Görünenden çok daha derin manalar barındıran, dönemin ABD’sinin karanlık yüzlerinden birine ışık tutan, sade dilli bir eser. Tasfirler, ruh halleri, yaşanılanlar… Yazar yaşadıklarını okuruna çok iyi yansıtmış. Kesinlikle her bireyin okuması gereken bir eser...



Piraye


O, üzerine şiirler döktürdüğü "özgürlük" kavramı nerede kaldı?Yalnız düşüncelerdeki kavramsal özgürlüğün, ne denli güdük ve inandırıcılıktan uzak kalacağının bilincinde değil mi?(Sayfa 37 )


... virgüllerle sündürülmeye açık varsayımları, konulacak noktayla açıklığa kavuşturmak için.(Sayfa 73)

Basit, sıradan bir el tutuş...
Böylesine etkileyebilir mi insanı?
.......
Tuttuğu yalnız elim değildi. Benliğimdi benliğine hapsolan. Bütünleşivermiştik. Belki de onun bile ayrımında olmadığı bir geri dönüşsüzlükle. Bambaşka bir yol ayrımında olduğumu duyumsayabiliyordum. Haşim'im Piraye'si olmanın yolunda...(Sayfa 115 )


Kitap bitti ama kitap hakkında söyleyebileceğim "hiç bir iz bırakmadı bende" desem umarım yanlış anlaşılmam. Yani klasik bir Türk filmi izler gibi. Elinizden bıraktığınızda araya reklam girmiş gibi bir his. Acaba filmde şimdi ne olacak diye devam ediyorsunuz. Piraye kendini çok farklı hissettirip, hiç de farklı olmayan bir evlilik yaşar. Deli gibi bir aşk romanı okuyacağınızı sanırken ağa gelini olduğunu okuyorsunuz. Yani okurken sürekli özgürlükçü, şiir tutkusu olan  bir Piraye'den bahsedilirken, Asmalı Konak tarzında bir roman okuyup bitiriyorsunuz.   

6 Ocak 2017 Cuma

İzlemiştim

Karamel
Ağzımda çok güzel bir tat bıraktı. Bu Nadine Labaki'nin izlediğim ikinci filmi. Ben alt yazılı izledim. Arapçada espiriler bir başka güzel oluyor çünkü. Filmde bir kuaför dükkanı ve beş kadının birbirinden farklı hayatlarını izliyorsunuz.  Layal evli bir adama aşıktır. Nesrinin evlilik korkusu vardır. Jamal yaşlılığı reddediyordur. Rose ablasıyla ilgilendiği için evde kalmış kız kurusudur. Rima da erkeksi tavırlarıyla diğerlerinden farklıdır. Sıcacık bir film.

Sen Sen Değilsin
ALS hastası Kate ve yardımcısı üniversite öğrencisi, sorumsuz Bec. İki farklı kadının birbirine bağlanması. Can Dostum filmine benziyor. Bir dram filmi.

Mucize

Bir dram filmi daha. Harika bir kadro ve klasik bir Mahsun Kırmızıgül filmi. Film hem güldürüyor, hem ağlatıyor. Hayatın acı gerçeklerini şak diye yüzünüze çarpıyor. Mert Turak'ın oyunculuğuna şapka çıkartılır.


Kıyamet Günü

Gerçek bir hayat hikayesi. Tatile giden bir ailenin tsunami felaketiyle karşılaşması ve korku dolu yaşam mücadelesi. Filmi izlerken küçük çocuklar yerine kendi kızlarımı koyarken buldum kendimi. Aman Allahım ne korkunç. 2004 yılında yaşanan tsunamiyi araştırdım. Aileyi araştırdım. İzlerken yüreğiniz sıkışabilir ama asla vakit kaybı olmayan bir film. Pişman olmazsınız.

İyi seyirler.

3 Ocak 2017 Salı

Off Ece!

Benim Ece ile yaşadığım bazı sorunlar var. Ece yıl itibariyle 9 yaşında ama ay itibariyle kasım sonunda girecek 9 yaşına. Yani 8 yaşında desek daha doğru olur. Ece benim yüzümden biraz agresif bir çocuk. Kendisiyle sürekli tartışırız. Ergenliğini düşünemiyorum bile. 

Geçen sene Hülya ablamız vardı. Ela doğduktan sonra tanıştığımız ve geçen yaz okul tatiliyle yollarımızı ayırdığımız. Yollarımızı ayırmamızın sebebi maddi olmakla birlikte, Ece'nin de yıldızının çok fazla barışmamasıydı. Hem yazın anneanne dedeyle vakit geçirmek onlara daha iyi gelecekti. 

Velhasılı kelam, eşimin işleri okul açılmadan tekrar başlayacak biz de Ece'yi etüde Ela'yı da kreşe yollarız diye plan yapmıştık. Biz plan yaptık ama kader bize güldü. Ha ha ha. Çünkü eşimin işleri yıl bitti hala başlamadı. Eski bakıcımızla tekrar görüşmeyi düşündük ama iyiden iyiye artık madden sıkışmıştık. Ve ne yaptık kredi çektik. Tekrar bakıcı seçeneğini değerlendireceğimizi duyan kardeşim de şöyle bir teklifle geldi: 
"Abla çocuklara Nida(eşi) baksın mı?" Hem Alin ile arkadaş olurlar hem de senin kafan rahat eder. Bir ara böyle bir teklifte bulunmayı ben düşünmüştüm. Hatta bunu blogda da paylaşmıştım. Şimdi teklif kardeşimden gelince reddedemedim. Evet Alin ile Ela arkadaşlık ederlerdi de ya Ece? 



Ece'nin şikayetler bitmek bilmiyor. Hülya ablası ile barışmayan yıldızı yengesiyle de barışmadı bir türlü. Kızım da öyle uyumlu, herkesle mükemmel geçinen bir çocuk değil tamam ama, evdeki diğer iki sıpa kızımı daha da çekilmez hale getirdi. Herşeyini talan ediyorlar. Özel alan, özel eşya denen şeyler kalmadı. Ve sanırım bunları içine atmaktan, yaşadığı stresten ürtikeri tekrar nüksetti. 

Evet yengesi daha çok gezdiriyor, çocuklara bişeyler alırken Ece'yi de düşünüyor ama bunlar Ece'ye yetmiyor. Trambolini kardeşi yırttı, melodikası artık onun değil, kitaplarından bazıları zarar gördü. Bunlar aklıma gelenler. Yeni yıl ağacı sadece iki günlüğüne kurup kaldırıldı desem. Sırf haftabaşında kuzeni gelip bozmasın diye :(

Geçen komşumuz da olan sınıf arkadaşı, bize geldiğinde pandufunu Ece'ye sormadan kullandığı için arkadaşından soğudu. Yani anlayacağınız Ece'nin malı kıymetli. Eşyasını paylaşmayı sevmiyor. Sürekli herşey onun olsun istiyor. Ufaklıklara verdiğim boyalar yeniyse kendisindeki eskilerden birkaçını onlara veriyor, yenilerini çantasına koyup okula götürüyor. Oyun hamurları küçüklere alınmışsa bile ilk önce kendi açıp şekillerini bozmak istiyor. Evet 8 yaşında, evet o da bir çocuk ama bu kadar bencil olması doğru mu? Ece 4 yıl kreşe gitti. Onun dışında evde de faaliyet yaptığımız için bir sürü malzemesi var. Bir doygunluğa ulaşmıştır diye düşünüyordum yanılmışım. Kardeşinin doğumgününde bile kıskanmasın diye halaları ona da hediye almışlardı. 

Kendisiyle sürekli konuşuyoruz. Yengesi ve kuzeniyle iyi geçinmesini, bunun geçici bir dönem olduğunu, biraz sabretmesini anlatıyoruz. Bütün düzeni allak bullak oldu ama sonuçta yengesi ve kuzenine nefret beslemesi beni çok üzüyor. Nida da Ece den şikayet ediyor, Ece de yengesinden. Arada kalmaktan, sürekli idare etmekten yoruldum. Mutsuzum. Ve bu durum zaten sinirli olan beni daha itici bir hale sokuyor.

Yani herşeyi idare eden, çocukların görmeyince özlemekten çatlayacağı, gitmesin diye ağlayacağı, adını duyduklarında gözlerinin içinin parlayacağı biri çıkmayacak mı karşıma? Bu yaşa kadar büyüdüler ama nasıl büyüdüler?

Hergün akşam kendime telkinlerde bulunuyorum; sakin, sabır, geçecek.. Ama korkarım yakında ben de antidepresanlara başlayacağım.

Sevgiyle kalın.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...