sıradan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sıradan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2018 Perşembe

Yuh Bana!

Aylar olmuş yine yazmayalı. Her gün bir konu bulup yazacam diyorum, beceremiyorum. En son doğumgünümde yazmışım. Yazmasam da bloğumun bir yerlerde beni beklediğini biliyorum. Kendimi de biliyorum, bu bloğu devam ettirmek için illa dönüp yazacağım. Ama keşke araya bu kadar zaman koymasam.

Yine pesimist bir ruh haliyle yazacağım. Uyarmadı demeyin. Ben de bu huyumu sevmiyorum ama önüne de geçemiyorum.

Yani Ela defalarca hastalandı hatta bitlendi. Kızıl ile tanıştık. Ece nin alerjisi sürekli pörtleyip, kendini özletmedi.

Eskişehir'e gittik. Muhteşem bir şehir, aşık olup geldik.

Ece'yi mezun ettik.

Anneler günü de neymiş??

Ela'nın yıl sonu gösterisini izledik.

Sınav haftası geldi çattı. Aklıma gelen konu başlıkları bunlar. Hepsini bu postta yazmayacağım.

Kitap okumak, film izlemek, bahar temizliği falan hak getire. En çok da bu yüzden kendimden soğudum. Eşim depresyonda iş durumlarından ötürü. Evde yapmak isteyip yapamadığımız tadilatlar yüzünden evimi sevmez oldum. (nankörlük benimkisi biliyorum ) Nisan ayından itibaren yaptığımız en iyi şey; Ece ile zumbaya yazılmak oldu. Gidip dans edip, deşarj oluyoruz. Ter atıp, kendimizi iyi hissediyoruz. 

Ece ortaokula başlayacak, hala ne yapacağımızı bilmiyoruz. Koleje gitmeyeceği kesin. Hangi ortaokula gideceği henüz belli değil. Kurulu düzen yine bir sarsılacak, sistem çökecek. Yeni program yapılacak, ona adapte olunacak. Ve bu beni geriyor. Yeniliklere ne kadar kapalıymışım meğer. İşyerindeki bilgisayarım, yazıcım değişti bu bile beni gerdi.

Şimdilik bu kadar iç karartma yeter.

Sağlıcakla kalın.

17 Ocak 2018 Çarşamba

Şükür Kavuşturana

Artık hiç şaşırmadığım bir sorun, bilgisayarımın arıza vermesi, ya da herkeste bağlantının olup bende olmaması.

Geçen ayın 29 undan beridir ofisin santrali arızalı. Neymiş yanımızdaki bina yıkılacakmış, bizim de hatlar onlarla aynı kutudaymış. Onlar hatlarını iptal ettirince biz de nasibimizi aldık. İçerdeki kral dairelerinde herkesin var interneti falan ama biz tebaa kısmısında ne telefon, ne bağlantı. Telefon geldi, kasa arıza verdi. Kasa yapıldı usb ler tırt oldu. Amaaan işte böyle.

Yılsonuydu, yılbaşıydı derken ilk ayı yarıladık bile. Cuma günü karneler. İlk haftası izin almalar, İzmir'e gitmeler falan. Kreş bir hafta gitmesen bile ücreti tam alıyormuş, gıcıklar. Ece'nin karnesi çok iyi maşallah. 11 dersin 8 tanesi 100. Diğerlerinin en düşük ortalaması 95 ve hepsi sözel dersler.  Geçtiğimiz cumartesi bir kolejin bursluluk sınavına girdi. Gönderebileceğimden değil ama deneyim oldu en azından.

Bu aralar fazla sorunlu. Annemlerde bile duramıyor. Ki en sevdiği yerdir anneannesinin evi. Anne haydi gidelim diye tutturuyor. Çok sevdiğim çocuk modeli. Çarpacan ağzının ortasına o olacak. Zaten haftada bir görüyorum. Babasının laflarını bana satıyor: Niye bizim evimiz yok muymuş? Kendi evimizde vakit geçiremez miymişiz? Birdiler, iki oldular. Ya sabır. Geçen konser var gidecez, Ece ile Ela'yı anneanneye bırakacaz, Ela da sorun yok ama Ece yi ikna edene kadar kılı kırk yardım. Bu arada söylemesi ayıp Rubato'nun konserine gittik de. İnanılmaz keyifliydi.

Ela deseniz öksürüyor bu aralar, bu da altına kaçırmasına sebep oluyor geceleri. Dr a gittik mecburen, sonuç: faranjit. Bıkmıştım her gün alez , çarşaf, nevresim yıkamaktan. Yıkamak neyse kurumuyorlar da. Benim içiremediğim ilaçlarını kreşe yolladım, öğretmeni mis gibi içiriyor.  Ağlayarak her istediğini yaptırıyor sıpa. Çok güzel yalan söylüyor. Ece ile pek anlaşamıyorlar. Ece çok doğrucu Davut, Ela'nın hayal dümyasını hiç anlamıyor, anlamaya da çalışmıyor. Sürekli kedi köpek gibiler. Benle Ece de öyle. Tartışmasız bir günümüz geçmiyor.

Bu aralar Deniz Erten'in İşaret kitabını pek elime alamadım. Araya Kafka'nın Dönüşüm kitabını soktum. 2 saatlik kitabı bitirmem dört gün sürdü. Uyandığında kendini böcek olarak bulan Gregor Samsa'nın hikayesi. Hayatını ailesine adayan Gregor'un, böcek olduktan ve öldükten sonra ailesinin hayatındaki yeri ve önemi çok güzel anlatılmış. Kafka'ya babası maalesef gerçek hayatında da hep öyle davranırmış. 

Ela'dan bir kaç sözü de şuraya not alayım ve  bitireyim yazımı. Ofiste yabancı misafirler var. Ortam kalabalık.
Porkatal (portakal) - Fison (sifon) - Kaldırma (kaldırım) - sitengap (stand up)

İzmir sonrası görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın.

28 Kasım 2017 Salı

Bu aralar

Bu aralar, gergin geçiyor. Evde, iş yerinde sürekli bir gerilim var. İş yerinde bir finans müdürümüz var ki, düşman başına. İnsan patrondan korkmayıp böylesi insanla çalışmaktan korkar mı? Ayaklarım geri geri gitmeye başladı tekrar. Nasıl egodur, nasıl bir zavallılıktır. Bütün gün ofiste onun sesi. Herkese, herşeye bağırabilir. Bloğum da deşifre olursa, ayvayı yediğimin kanıtıdır. Artık evden yazarım.

Ev deseniz Elif Ece'nin tripleri yetiyor. Kızım inanılmaz ergen havalarında. Evlat olsa sevilmez kıvamına doğru hızla ilerliyor. Herşeye mi muhalefet olunur, herşeye mi cevap verilir, herşeyden mi nefret edilir.... bu liste uzar gider. Daha bu sabah montu yüzünden kavga ettik. Beğenmiyormuş efendim montunu. Geçen sene aldık, ve emin olun daha iki defa giyilmedi. Neymiş rahat değilmiş, ağırmış. Ah benim şapşik kızım, geçen sene alırken aklın nerdeydi? Montunu beğenmiyorsan böyle git dedim, gerçekten de üstündeki incecik sweatle gitti. Ya sabır.

Dün akşam dolaplarını düzeltiyorum sıpaların. Bana gelmiş ukala bir şekilde diyor ki, kitaplığımı sen düzeltiyorsun madem, flütümü bul. İşte flüt burda masanın üstünde dedim ( yani gözünün önünde), neden burda ki dedi. Ve bunun gibi daha nicesi. Ergenlik gümbür gümbür geliyor ve ben bununla nasıl başedeceğimi bilemiyorum.

Ela deseniz sadece gazla çalışıyor cimcime. Hırka giymek istemez, yemek beğenmez, eline ne gelirse gelsin affetmez (fırlatır), dakikalarca inleyebilir, evde hep onun istediği olduğundan abla onu pek sever ( yalnız yakalasa hayatta affetmez)..vs ( Biliyorum sürekli Ela'nın istediğinin olması, ağlayarak istediğini yaptırması doğru değil, ama öyle yüksek sesle bağırıp ağlıyor ki, yakında oy birliğiyle bizi apartmandan kovarlarsa şaşırmam. Ayrıca sesi tahammül edilecek gibi değil. Çoğu zaman ilgisini dağıtabiliyoruz ama her zaman başarılı olamıyoruz. Sanırım tahammülsüzüz.)

Bu ay maaşlar yetmedi, eksi hesaba geçtik. Bu da beni geriyor.

Ayrıca dedem de kötü. Zaten yatalaktı. Annemle teyzem bakıyor kendisine. Ama son günlerde hiç bir şey yemiyor ve içmiyor. Annemler İzmir'e gideceklerdi, kardeşimin yanına, iptal ettiler.

Akşamları uykum erken gelmeye başladı, oysa kızlar uyuduktan sonra sessizliğin tadını çıkarmak istiyorum ve buna da geriliyorum.

Galiba bu aralar pek bir gerilesim var.




Soldan say Ceren, Dila, Nil, Ela, Elifim ve Yeşim


Not: Fotoğrafların konuyla alakası yoktur. Haftasonu kutladığımız doğumgünü partilerinden anı olarak kalması için eklenmiştir. Gündüz gördüğünüz 4,5 prensesle arkadaş partisi ve akabinde akşam da aile ile ayrı bir kutlama yapılmıştır. Annenin ayaklarına karasular inmiştir. Ama  kızının mutluluğu görülmeye değerdir.

20 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Liste de Benden gelsin

Herkesler liste yapıyor. Ben ki liste yapmadan şurdan şuraya gitmeyen biri olarak;

* Cumartesi Ece hanımın doğumgünü için kıçımı kaldırmalıyım artık. Gündüz arkadaşlarıyla, akşam aileyle bir kutlama olacağı için herşeyden fazla fazla hazırlamalı.

* Çocukları bırakacak bir yer bulmak istiyorum. Vicdan azabına kapılmadan hem de. Çünkü ben de Ayla filmini izlemek istiyorum. Her ne kadar kocamın eski kız arkadaşının ismi olsa da!

* Temizlik yapmaktan nefret ettiğimi kaç kere söyledim bilmiyorum ama hafta sonuna bırakmadan halletmeli akşamları. Çünkü hazırlıkla temizlik aynı güne bırakılmamalı.

* Pastaneye uğrayıp pasta siparişi vermeli. Sanırım iki küçük pasta yeterli olacak. Bunun için fotoğraf da seçmeli.

* Çiçek bebeğe hediyesi alınmalı.

* Servis ücretini unutmamalı.

* Terziye verdiğim pantolonu da unutma.

* Bir de doğumgünü menüsü için de bir liste yap artık.

Şimdilik benden çıkan liste bu kadar. Çok severim liste yapmayı. Ve teker teker üzerini çizmeyi. Listeyi tamamlamanın verdiği huzur anlatılmaz yaşanır :P

Haftasonu fena değildi. Ozan'ın gecikmiş doğumgününü kutladık cuma akşamı. Ela ha bire benim doğumgünüm yaklaştı mı diye sordu. Bu sene Elsa'lı istiyormuş doğumgününü.

Cumartesi önce bir hastane ziyareti, sonra bir geçmiş olsun ziyareti, sonra da bir anneanne ziyaretinden sonra eve geçtik. Araya pazara uğramayı bile sıkıştırdım. Pazar fiyatları bile almış başını gidiyordu. Ve sonrasında da kızlarla çok sevdiğimiz Balerin ve Afacan Mucit filmini pc den izledik çünkü pc yi tv ye aktarabilmek için bir ara kablo lazımmış. Benim gibi teknoloji özürlü biri bunu nerden bilsin? Ama pc den bile izlemek çok iyi geldi.

Pazar sabah kahvaltı faslı, temizlik faslı ödev faslı derken akşam yemeğini dışarıda yemeye karar verdik. Önce sahilde uçurtma uçurmak istedi kızlar. Ama sadece bir kere yükseldi uçurtma, çünkü rüzgar çok yön değiştiriyordu ve biz bir daha beceremedik uçurtmayı havalandırmayı.  Mutfağa girip yemek hazırla, ye, topla olayına girişmediğim için çok mutlu oldum.  Akşam yine bir film izledik kızlarla. Ama Ela bu sefer ortasında uyuya kaldı.




Saat 22:00 de herkes esniyordu. İstiklal Marşı ve kapanış.

Ve yeni hafta başlar. Benim de tarif arayışlarım başlasın.

Sevgiyle kalın.

20 Haziran 2017 Salı

Asayiş Berkemal

Son postumdan sonra daha iyiyim. O gün gerçekten sinirden kendi kendimi yiyordum. Ece gerçekten beni yoruyor. Ufaklıktan daha çok. Sürekli tüm ilginin onda olmasını istiyor. Ben gerçekten ergenliğini düşünemiyorum, korkuyorum. Sürekli bir istekle yanıma geliyor. Saçma sapan konulara kafa yoruyor. Alakasız kendini ilgilendirmeyen sorular soruyor. Dizi izlemeye bayılıyor. Yani babasıyla hoşlanmadığımız ne varsa yapıyor sağolsun. Dur bakalım bizi daha neler bekliyor?

Geçen gün annemlerde kaldılar ben de fırsattan istifade evdeki konserve kutularını boyadım. Çok iyi geldi bişeylerle uğraşmak. İlk peçete dekupaj denemem. Yakından bakınca hatalar var ama uzaktan görünmüyor. Sırada sehpalar var. Renkli boyamak istiyorum. Evin venge renginden daral geldi. Ama eşim hiç destek olmuyor bana bu boyama işlerinde. Sanırım heves edip çabuk sıkılmamdan dolayı. 




Haftasonu üçüncü defa hala olacağımın haberini aldım. Kız mı olacak, erkek mi? Kime benzeyecek? Adı ne olacak diye düşünürken buldum kendimi. Ben bu kadar heyecanlandıysam onlar kimbilir neler hissediyor? Sağlıcakla kavuşalım inşallah. Bu sene amcamızın oğlu oldu, sırada Nuno halamızın ve Emrah dayımızın bebekleri var. Aile kalabalıklaşıyor.



Akşam kızlar yine annemde kalınca, aklımda sürekli dolanan yapılacak işler listesinden, mutfak dolabı ile kızların oyun dolabı şıklarını da sildim. İşyerinde dinleniyorum, eve gidince acısı çıkıyor. Evde sadece birkaç saat geçirmek bütün işleri sadece akşamları ve haftasonları yapmak gerçekten can sıkıcı. Gece 1 de işim bittiğinde baya yorulmuştum. Amma boya varmış bizim evde. Sulusu, kurusu, pasteli. Kalem deseniz gırla. Allahım ne gıcık bir iş. Fakat iki baba işi bitirmiş olmanın verdiği huzurla mışıl mışıl uyumuşum. Titiz olmayıp, temizliği bu kadar kafaya takmanın açıklaması nedir onu da anlamış değilim.

Annemlerde kalan kızlar halinden pek memnun. Şila var, evin hemen arkasında taze nohut var, mısır tarlası var. Ohh. Şila sayesinde kızlar köpek korkularını yendiler. Çok istiyordum bir hayvan ile büyümelerini. Emrah dayımızın getirdiği Şila sayesinde bunu başardık. 

Dün sabah işe giderken manavdan çilek aldım. Kaçırdım çilek mevsimini diye üzülmüştüm. Akşam temizleyip, şekere yatırdım. Sabah kaynattım ev mis gibi çilek koktu. İnşallah becerebilmişimdir. Annem soğutup öyle kavanozlara koyar. Ben kaynatıp sıcak sıcak kavanozlara koyup ters çevirdim. Çok bilmişliğin sonu bakalım ne olacak?

Şimdi sırada fotoğraf ayıklayıp tabettirmekte. Ela'nın hala fotoğrafı yok. Kafaya koydum onun da fotolarını tabettirmem lazım artık. Keşke eski usül fotoğraf makineleri kalsaydı. Şimdi dijitaller yüzünden, telefonlar yüzünden insanın elinde doya doya bakacağı fotoğraflar yok.

Ve kitaplığımı da düzeltirsem, sıra gelecek geri dönüşüm projelerine. Kitaplık için eşim yine gaz vermiyor. Her gelen bir kitap alacak, sonra kitap peşine düşeceksin diyor. Bırak kalsın sandık içinde. Ama benim de içime sinmiyor. 

Neyse şimdilik bu kadar.
Sevgiyle kalın.

9 Haziran 2017 Cuma

Ramazan Deyince

Efenim bilenler bilir, fırıncı kızıyımdır. Bildiğiniz eskiden her mahallede yer alan taş fırınlardan. Babamın da pide fırını vardı eskiden. Aslında hala var ama artık eski bir işçisine devretti. Yoruldu canım babacığım. Ayaklarındaki damarların kalınlığı parmağım kadar. Kolay değildir fırın işletmek. Hatta eşim hep dalgasını geçer: kandırdın beni babamın fabrikası var dedin, çıka çıka bir pide fırını çıktı diye.

Sabah çok erken kalkardı babam , bakkallara sabah ekmeği dağıtılacak kolay mı? Bizler uyurken o erkenden ekmek teknesine giderdi. Çocukluğumdan bu yana üç fırın değiştirdik ve bizler hep fırına yakın evlerde oturduk. Annem de babamla çalışırdı. İkisi de çok çalıştılar bugünlere gelmemiz için. Haklarını asla ödeyemeyiz. 

İşte ramazan gelince daha bir yorulurduk hepimiz. Ramazan demek oruç demek, iftara yetişecek siparişler demek, dinlenmeden çalışmak demek. Babam sıcak ocağın karşısında çalışırken bile orucunu tutardı yaz günleri. Ve herkes iftarını açarken bile o çok sonra eve gelip orucunu açardı. Biz kardeşler hepimiz elimizden geldiğince babama yardım ederdik ramazanda. İftara 1-2 saat kala beni eve yollarlardı iftarı hazırlamam için. Evlenene kadar fırın nasıl kullanılır bilmezdim. Bütün yemeklerimiz taş fırında pişerdi. Tadı ise tarif edilemezdi.Bu yüzden çok erken yaşta girmişimdir mutfağa. İlkokulu yeni bitirmiştim elimde patlıcanla yandaki fırına giderdim, annem pide yapıyor olurdu bana nasıl soyacağımı , doğrayacağımı tarif ederdi. Akşam yemeği yediklerinde de asla kötü bir yorum almazdım. Ki beni yemek yapmaya hep teşvik etmişlerdir. Sonra o yemekten bir tabak iki sokak ötedeki halamlara götürürdüm, bir tabak alttaki komşumuza, o tabaklar farklı yemeklerle dolar tekrar gelirdi. İftar sofrası dolup taşardı.

Bayrama son on gün kala kömbe savaşları başlar, eskiden tabi. Çünkü bizim buraların olmazsa olmazıdır kömbe. Eskiden her aile tepsi tepsi kömbe yapardı. Sıraya girerlerdi tepsi kapmak için. Dolayısıyla babam hiç dinlenmeden hatta bazen uyumadan annemle nöbetleşerek kömbe pişirirdi. En zevkli zamanıdır ramazanın. Kadınların sohbeti, şakaları, fıkraları yorgunluğumuzu dindirirdi. İftardan sonra ilerleyen saatlerde kahve yapar indirirdim babamlara, yatmadan önce de çay. uykuları kaçsın diye. kaç sokak öteden duyulurdu kokusu o kömbenin. 
Görsel internetten alıntıdır.


İşte o uykusuz, yorgun günlerin ardından ramazan biter, bayram gelirdi. Gece geç yatan babam hepimizi tembihlerdi. Erken uyananın kulağını çekerim diye . Ama gel gelelim en erken uyanan hep o olurdu yine :)

Bu yazıyı yazarken Çocuklu Hayat bloğundan esinlendim. Çok güzel bir ramazan yazısı yazmış. Tavsiye ederim okumanızı.

Hepinize hayırlı ramazanlar, iyi haftasonları.


6 Haziran 2017 Salı

Size tembel olduğumu söylemiş miydim?

Bloğumu değiştirmek istiyorum. Evet ama yapamıyorum. Kesin sorun bendedir. Şimdi benim amacım blog adresini değiştirmek. Bloğu illa taşımam gerekiyor mu?
Bloğu taşırsam izleyiciler , takip ettiklerim ve bloğumun sağında yer alan herşey sıfırlanacak mı? Yani yeniden düzenlemem gerekecek mi? Bu benim gibi tembel biri için çok meşakkatli bir iş. 
Şu içe dışa aktar olayını beceremedim gitti. En sonunda eskisi gibi kalacak gibi görünüyor. Neyse.

Haftasonu gelsin istemiyorum artık. Gerçekten sürekli evde bir yerleri düzeltmeye çalışmaktan , kafamdakileri gerçekleştirmek istemek ve yapamamaktan bıktım. Konmari yöntemi diye bir şey duydum. Dün ilk defa Ece nin çekmecelerinde denedim ve gerçekten çekmecelerde baya yerin açıldığını gördüm. Sıra Ela ile eşimin çekmecelerinde. Yani üst üste dizmektense böyle sıralamak çok mantıklı geldi. Hem alttan bir şeyi almak isterken üsttekiler de bozulmuyor.

Evde sadece akşamları vakit geçirmek çok can sıkıcı. Zaman yetmiyor kardeşim. Uykuculuk var serde. Tavuk gibi saat 10 da yattığım zaman kendime uyuz oluyorum.  Digi yi de dondurduk. Şu anda evde tv yayını da yok. Ohh

Dolapları düzeltirken bir sürü şeyi ayıkladım. Kafamda bir sürü geri dönüşüm projeleri. Penyelerden ip yapmak istiyorum ama o kadar penyeyi kesip ip yapmak ve örmek işi kaç sene sürer kestiremiyorum. ( Malum yılan hikayesine dönen bir battaniye olayım var benim) Bir de penye ipler nasıl birleştiriliyor. Kilim gibi bir şey örmek istersem ipler nasıl birbirine ekleniyor?

Annemler bir köpek aldılar. Çok güzel bir golden. adını Şila koymuşlar. Ela ve Ece korkuyor. Hatta Ece daha çok. 

Okulun kapanmasına 3 gün kaldı ve sınıf mevcudu baya azaldığı için Ece okula gitmiyor. Dolayısıyla yaz sezonu açılmış bulunmakta. Artık hergün dede gelip yazlığa götürecek. Ve bakalım bu yaz sürecinde Şila'ya kim alışacak kim depara kalkacak?

Haftasonu eve gelince dolapta bir sürü salatalık olduğunu gören eşim turşu yap dedi. Bizim Ela günün her saati, her şeyin yanına turşu yiyebilir. İg de sütlaç ile turşu yediği bir video bile var. Salatalık ve küçük elma turşusu yaptım. Bununla birlikte ilk defa kabak turşusu da kurdum. Bakalım nasıl olacaklar. Bir de çilek mevsimi bitmeden reçel kaynatmak istiyorum.

Ela'nın doğumgünü yaklaşıyor ve ben hala kılımı bile kıpırdatmıyorum. Klasik cumartesi kutlaması olacak yine, haftanın hangi gününe denk gelirse gelsin. İftar sonrası olacağı için midir nedir, çok fazla bişey yapasım yok. Pastasını Hello Kitty li istiyormuş sıpam. 

Buyrun size ondan bundan şundan karmakarışık bir yazı. Postuma burda son verirkene Ela'dan bir anekdotla noktayı koyuyorum.

Geçen hafta bir park gezmesi esnasında Ela benim ofisin ordan geçerken bana el sallamak istemiş. Yengesi mesaj attı " cama çık Ela el sallayacak" neyse çıktım, sallaştık. Akşam eve gittiğimde;
- Anne niye izin vermedin ama ben senin fisine gelecektim.
- Nereye gelecektin kızım?
- Fisine :)

Sevgiyle kalın.



20 Mart 2017 Pazartesi

Yine bir hafta sonu yazısı

Yazacak başka konu bulamıyorum artık. Başlığı okuyan bunlar haftasonları napıyor ki kadıncağız yazmalara, paylaşmalara doyamıyor acaba diye düşünüyordur :P

Bizim rutin hafta sonu muhabbetimiz. Çizgiden çıkarsak başımıza taş yağar mazallah :) Cumartesi klasik ev temizliği, pazar da aile büyüklerini gezmece. Hepsi bu kadar işte. Çok şükür ki gidip gördüğümüz büyüklerimiz var, yolumuzu gözleyenler var.

Pazar günü hava güzeldi anneanneye davetliydik. Çok oldu gitmiyorduk. Arabadan iner inmez daldık bezelye tarlasına. Ela'ya göre yeşil leblebi. Taptaze, şeker gibi bezelyeler. Yemeğini sittin sene yemesem aramam ama bu taze bezelyeyi bir oturuşta bir kg yiyebilecek bir potansiyele sahibimdir. Havada hafif esinti olsa bile güneş çok güzeldi. Deniz harika görünüyordu. Ece uğur böceklerinin peşine düştü. Gece Ela yüzünden uyuyamayan babamız serin havada mis gibi bir uyku çekti. Ela da salıncağa teslim olup uykuya daldı.

Biz dördümüz oturduk pişti oynadık. Ve tabi ki ben ve annem , Ece ile dedesini yendik :) Ela uyanınca gayet keyfi yerindeydi. Bir ara onu sallarken, durduk yere bana, "İyi ki varsın anne" dedi. Allahım nasıl mutlu oldum. " Sen de iyi ki varsın meleğim " dedim. Sonra saydı " Anneannem iyi ki var, dedem iyi ki var, Ece iyi ki var, babam iyi ki var, ben iyi ki varım.." O kadar içten söyledi ki kocaman bir İYİ Kİ dedim.

Sonra yemek vakti, çay vakti derken, yolda yüksek ses ile HANGİMİZ SEVMEDİK şarkısı eşliğinde evimize döndük. Kabul ediyorum arabesk ruhlu bir aileyiz.


Kanal D nin bu tanıtım videosunu da çok sevmiştim, şarkı ile aynı isimli diziyi de çok seviyoruz.

Sevgiler, iyi haftalar.

9 Mart 2017 Perşembe

Geldi bahar ayları, gevşer gönül yayları.

Hava bugün rüzgarlı olsa da, mart ayının adı çıkmış olsa da, bizim buralara bahar geldi.

Montlar fazla gelmeye başladı.
Akşamları yorgan, battaniye fazla gelmeye, ayaklar dışarı çıkmaya başladı.
İnsanın aklına gezmek halleri gelmeye başladı.
Amaa bir de akla gelen bir olay var ki, insana hem daral geliyor, hem yapmadan edemiyor: Temizlik.

Yapmaktan nefret ederim çünkü; hem kısır döngü, hem tembelim. Ama aklıma düştüğü zaman da uykularım kaçar. Gece yarıları ya da sabahın körleri temizlik yaptığım çoktur. Evimin düzenli olmasını isterim ama başarır mıyım tabi ki hayır. Bizim evin bilimum köşesinden oyuncak çıkabiliyor. Hatta benim işyerine getirdiğim küçük çantanın bile içinden. Ahan da ispatı.  Bu çantanın içine şarjımı, anahtarımı ( çantada bulması zor), peçete, bazen de evden kahvaltı niyetine getirdiğim şeyleri koyuyorum.
Ama içinden çıkanlar :  Bir balon, bir Barbie elbisesi, aç pelikan oyuncağının bir parçası olan balık, üç tane fasulye, bir boya kalemi, bir yüzük ve eşleştirme kartlarından yılan. Bazılarını ben bulup atıyorum çantama, çünkü diğer oyuncakların arasına eklersem, arada kaynayacak ve hiç bir zaman asıl kutusuna dahil olamayacak. İşte evin her köşesinde bulabilirsiniz bu varlıkları.

Şimdi sabah uyanıp, gözlerimi açınca direkt şifonyer ile göz göze geliyorum. Sonra diyorum ki, haydi yavaş yavaş baslasan, boşaltıp silsen, katlayıp yerleştirsen, sen de rahat etsen, o da.

Dolaplar, çekmeceler, odalar, her yer düzen bekliyor, düzeltilmek bekliyor. En son ekimde eşimle yapmıştık dip bucak temizlik. Evde çekilmedik eşya, silinmedik köşe, düzeltilmedik dolap bırakmamıştık. Peki zamanla niye her yer yine hallaç pamuğuna dönüyor?

İki elbise dolabı (bizim ve kızların) boşaltılıp, düzenlenecek
Banyo dolabı
Ayakkabı dolabı
Mutfak dolabı
Buzdolabı
Yastık, yorgan dolabı ( bir adı var mıdır bilmiyorum)
Halılar toplanıp yıkamaya gönderilecek
Koltuk kılıfları çıkarılıp yıkanacak 
Perdeler
Yorganlar battaniyeler yıkanıp kaldırılacak
Montlar, kabanlar yıkanıp bazaya kaldırılacak
Keşke boya badana işine de girişebilsek ama Ela hn sanatını icra etmek için duvarları tercih ediyor.


Kıyafetler ayıklanacak, Kullanılır durumda olup kullanılmayanlar sosyal markete getirilecek. Eskiden Elif'in kıyafetlerini saklıyordum. Şimdi hala saklıyorum ama artık Ela'dan sonra direkt dağıtıyorum. 

Bu sene ev daha bir dağıldı, daha bir kirlendi sanki. Evde birilerinin olması, evi bıraktığın gibi bulamamak sinir bozucu. İki cüce layığıyla yerine getiriyor dağıtma, kirletme işini. Allahtan eşim en büyük yardımcım, Çok destek oluyor. Çoğu zaman mutfağı tek başına topluyor.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Aslında komple bütün eve girişmektense yavaş yavaş dolap çekmecelere girişsem işim kolaylar ama şu bahar aylarında da gevşiyor işte yaylar.

Neden bahar ile temizlik hep bağdaştırılmak zorunda ki? Kilitleyin beni eve on günde yaylana yaylana yapayım ben işlerimi. Ben de rahat edeyim, ev ahalisi de :)

Sevgiyle kalın.

5 Eylül 2016 Pazartesi

Off pofff

Yazamıyorum. Kafam binbeşyüz derler ya tam da öyle. Doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor.  Belirsizlikler, hastalıklar, yapılamayanlar....

Ela yine hasta oldu. 29 Ağustos akşamı çocukları almaya gittiğimizde gözleri çökmüştü. Ateşi vardı. Eve geldik sürekli mızmız. Ateş yükseliyor. Şurup içirebilene bravo. O hallerimizi görseniz çocuğa işkence ettiğimizi falan sanabilirsiniz. Bacak kadar boyuyla iki tane öküze karşı koyabiliyor sıpa ya. Burnunu tıkasan da nafile, direkt tükürüyor. Sabah soluğu acilde aldık 40 derece ateşle. Oysa hayaller havuzdu gerçekler ise hastane acili. Ecemin bütün hayalleri yıkılmıştı. Yediğimiz iğne ve soğuk kompresle 3 saat sonunda 37,5 a düşen ateşle eve döndük. Hala ilaç içiremiyoruz. Bu aralar favorimiz olan zıp zıp da ilgisini çekmiyor. Bıraksan saatlerce zıplayabilecek olan Sarı Fırtına bir bahane bulup zırtıllamaya başlıyor.



Hafta böyle geçti. Ece'ye verdiğimiz havuz sözünü cumartesi tutmaya karar verdik. Amcamızla birlikte havuza doğru yol aldık ama bu arada hava bozacağa benziyor. Denizin üstünde kara bulutlar, şimşekler. Ela'nın tadı yok. Havuzda kendine gelir diye düşündük. Öğlene kadar iyidi fakat öğleden sonra mızmızlanmaya başladı. Ateşi düşmüyor yine. Öğlen yağmur yağmaya başladı. Eve dönünce yine şurup içirmeyi başaramayınca soluğu tekrar acilde aldık. Yine iğne yedik. Faranjit olmuşuz. İlginçtir bizden şurup içmeyen sıpa sağlık görevlisinin elinden itiraz etmeden içti.

Pazar günü halsiz bir durumda geçti. Ama artık az da olsa antibıdıları içirmeyi başarıyorduk ve yine savaşarak tabi ki.

Hastalık durumu böyleyken, evde yapılması gereken ve yapılmayan bir sürü iş birikiyor. Sevemedim gitti şu ev işlerini. Bir yeri yap, başka bir yer bozulsun. Temizlik desen evladın olsa sevilmez. Allahtan eşim el atıyor duruma.

Hala yıllık iznimi kullanmadım, kullanmak da istemiyorum. Sanırım bayramdan sonra okul döneminin başlangıcına saklıyorum.

İş durumları fena can sıkmaya başladı. Eşim antidepresan kullanıyor artık. Çünkü işleri hala belirsiz. Ne yapacağımızı bilemez durumdayız. Bakıcıya geri mi dönecez, etüde başlayacak mıyız, arabayı satsak mı? Kafada bir sürü soru. İşte bu yüzden yazmak istemiyorum. Can sıkıcı şeyler var çünkü kafamda.

Okuduğum kitapları bile bitiremez oldum. Elimde başlayıp yarım bıraktığım üç kitap var.

Haftasonu yaptığımız tek güzel şey sini oruktu. Eşim yardım etmese onu da yapamazdık gerçi :)

Herkese sağlıklı, mutlu haftalar.


6 Ocak 2015 Salı

Ondan, Bundan, Şundan

2015 e girdik.


**
Ece dört günlük tatilin iki gününü anneannede geçirdi. Bu sırada 6. dişini de kendi çekti. Bu kendi kendine çektiği üçüncü dişi.

**

Kitap bitti. Mart Menekşeleri. Güzeldi. Tarih, gizem ve aşkın karışımı bir kitap. Merak uyandıran bir yanı vardı. En nihayetinde duygusal bir aşk romanıydı. Her ne kadar burcumu sevmesem de, Balık burcu olduğumu söylememe gerek yok heralde.

Şimdi sırada bende çok güzel bir tat bırakan Ateşböceği Yolu'ndan sonra, Ateşböceğinin Şarkısı'nda. İlk kitabı bitirdikten sonra, eski dostuma öyle bir özlem duydum ki. Eskide kaldı tabi herşey. Şu anda o kadar dostsuzum ki :(

Kahvenin süvarisi makbuldür :D
**

Yağışlar, soğuklar buralara da geldi. Ece yi okula götüren iki komşumun da oğlu hasta. Dolayısıyla ben götüreceğim. Götürmesem mi? Hoş biz hiç devamsızlık nedir bilmezdik. Hasta olsak bile okula gönderirdi annem bizi. Devamsızlık hanesinde asla bir rakam olmazdı.
İşyerime ağız bükmeyi sevmiyorum.

**

Yazacak çok bişey bulamıyorum bu aralar. Kitap okumaya çalışıyorum.

Postuma  manavın cümlesiyle son verirkene, sevgiyle kalın.

Eşim: Abi domates güzel mi?
Manav: Abi internete koy, tıklanma rekoru kırmazsa benbişey bilmiyorum. :)

18 Mayıs 2012 Cuma

Silmeyecekmişim

Mimlenmişim. Mim olmasa gelip yazı yazacağım da yok zaten. Amak-ı Hayal mimlemiş beni.

Neymiş efendim hiç silmeden bir post yazacakmışım.

Geçen hafta beş post yazan ben bu hafta tıkandım, yazacak konu bulamıyorum. Oysa şampiyon olduk. Muhteşem kutlamalara katıldık. Kızım bile yerinde durmadan zıpladı. Yer sarı gök kırmızı.

Sonra anneler gününü kutladık. Kızımdan çok güzel bir saksı çiçeği, annemden terlik, görümcemden şık bir bluz ve kayınvalidemden harika bir porselen takım. Anneler günü ganimetleri. Ama porselenin fotoğrafını çekip paylaşmalıyım. Mükemmel. yıllanmış. yıllar yıllar önce almanya'dan getirmiş. Çeyizimde bile vermemişti. Ama bu anneler gününde " sen bizim için çok değerlisin " deyip hediye etti. Nasıl gururlandım , nasıl mutlu oldum anlatamam.

Efenim, şimdide kreş müdiresinde sıra. Neymiş Ece'yi Agte testine tabii tutalım mı? o ne ki dedik. neymiş başarılı olursa önümüzdeki dönem 6 yaşa yollayacağım dedi. yaw bir durun gele benim kızım daha 42 aylık. Eylülde 46 aylık olacak. ne altı yaşı ne testi. ilerde iyi ki dinlemişmişim diyecekmişim gülser hanımı. yok öyle şey. yeni yasa yetmiyor gibi daha dört yaşında bile olmayan kızımı seneye altı yaşa yollayamam ben. inşallah yanılmıyorumdur arkadaşlar. yanlış bir karar vermek istemiyorum ama o daha çok küçük. bu arada ilk defa duyuyorum AGTE testini.


ANKARA GELİŞİM TARAMA ENVANTERİ (AGTE)
0-6 yaş arasındaki çocukların gelişimsel açıdan değerlendirilebilmesi amacıyla uygulanan bir envanterdir. Çocuk ruh sağlığı alanında çalışan Psikologlar tarafından uygulanmaktadır.
Çocukların, 0-3 aydan başlayarak, 48-72 ay dilimine kadar aylık periyotlarla; dil gelişimi, zihinsel becerileri, küçük-kas gelişimi, büyük-kas gelişimi, sosyal gelişimi ve öz bakım becerileri tek tek incelenip gözlenerek puanlanır. Bu değerlendirme eğer mümkün ise anne-baba ve çocuğun bir arada olduğu bir ortamda yapılır.
Uygulayıcı tarafından anne-babaya yöneltilen soruların yanı sıra çocuk da aynı zamanda gözlem altına alınmaktadır. Adım adım çocuğun sahip olduğu her beceri değerlendirmeye alınmaktadır.
Örneğin; çocuğun her iki elini kullanarak bardak kullanabilmesinden; adresini bilme becerisine kadar, daha önce sözü edilen Dil – Bilişsel, Küçük Kas, Büyük Kas, Sosyal – Öz Bakım beceri alanlarındaki gelişiminin, takvim yaşına uygun olup olmadığı puanlanmakta ve değerlendirme raporu halinde Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı’na verilmektedir.

sRENEYE zatenkreşimizi değiştirmeyi düşünüyoruz. bu arada koptyalama yapınca rengi değiştiremedim iyi mi? 
agte testini istemeyince de adam çiz gibi başka bir test varmış onu yapavcaklarmış. ne yaparlarsa yapsınlar benim kızım sizi sevmiyor. var mı ötesi ?

bu aralar okuduğum kitap elimden düşmüyor. bitmesine az kaldı. biter bitmez paylaşırım. Ramiz Dayı sağolsun.
kızımla pek iyiyiz bu aralar şeytanın kulağına kurşun. 
arada elim silme tuşuna kaydı ne yalan söyleyeyim ama silmeden bir post yazmak da baya zormuş. bu mimin ahkkından kim gelir buyursun meydana. post neye benzedi bilmiyorum, yarın tatil olsun diye dua ediyorum. düğüne az kaldı ( kaynımın) ben hala yarım dünya. mucize bekliyorum sanlki. spora başlayalı daha iki hafta olmadı bende tık yok. bi dünya alışveriş vbizi bekler.
post allak bullak olmadan en iyisi ben noktalayayım. anlamadığınız yeri sorabilirsiniz. 

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Ondan Bundan Şundan

Ne yazacağımı bilmediğim için, ortaya karışık, yanardönerli bir post olacak. Hala nereden başlayacağımı, konuları birbirine nasıl bağlayacağımı bilemiyorum.

Mesela dün saat 12:00 de azad edildik. Hiç beklemiyorduk.Evde bahar temizliği vardı, yanına bile uğramadım.Kocacığımla çarşıya çıktık, canına okudum. Keşke çalışsaydım deyip durdu.

Ece anneannedeydi, onu alıp avm yaptık. Kum boyamasını yaptı herzaman ki gibi. Dönüşte günü düşerek ve dirseğini bir güzel çizerek kapattık.

Okuduğum kitap habire kendimi, anneliğimi sorgulatıp duruyor bana. Ortalarında duraklamıştım.Şimdi güzel gidiyor. Çocukluk arkadaşımı özledim.Benim böyle bir dostum var ama maalesef şimdi çok uzaklarda.Oysa ne çok isterdim aynı kitaptaki gibi yanımda olmasını.

Yılmaz Özdil güzel yazmış bugün. Her zaman ki gibi kalemine sağlık.

Şu harika eteğe bakar mısınız? (Arkadaki yatak örtüsü de beni benden aldı ama o ayrı konu :D ) Bunları becerikli , muhteşem,yüreği güzel, kendi güzel, her daim imrendiğim, kıskandığım anne Gönülüm yapıyor. Bloğunda yayınlar yayınlamaz atladım. Yalvarırım bana anlat dedim, "meslek sırrı verilmez" dedi :P. Yüreğinin güzelliğini gösterip beni mahcup etti. O kadar çok talep görmüş ki, - görmeyecek gibi değil ki- o da bu işi kazanca döndürmek istemiş ve isteyene uygun fiyata yapıp satabileceğini duyurmuş.  Kız anneleri, teyzeleri, halaları, komşuları, ...vs sizler de bu etekten istemez misiniz? Ze nin de hakkını yememek lazım. Allah var güzel taşıyor eteği :D

Ve son olarak kızım yine ağlayarak gitti kreşe. Off diyorum başka bişey demiyorum. İki sene oldu. Artık ters giden bişeyler olduğunu düşünüyorum.

Hava kapalı ve yağmurlu.Bugün Kuzey günü. Kuzey kardeşliğine selamlar olsun :D

14 Nisan 2012 Cumartesi

13. Cuma

Ne Cumaydı ama. Öncelikle ilk haber gelsin.
Ama önce vursun davullar, çalsın zurnalar, çekilsin zılgıtlar lülülülüş
Teee fi tarihinde adını ilk defa duyduğum St. Kitts adasına yolladığım kargonun 12 Nisanda teslim edildiğinin haberini almış bulunmaktayım.
Bitmedi sayın arap patron beni çağırdı," dün sizi aradım telefonunuz kapalıydı" dedi. Maalesef her bilmem kaç dk da dikilen baz istasyonları yalan , bizim evde hiç bir gsm operatörü çekmiyor dedim. Teslim aldıklarında beni aradılar ben de seni arayıp rahat nefes al diye haber verecektim dedi. Sağolsun. Bitmedi , hazır mısınız?

Dün bana ikinci bir zarf verdi , bunu da yollar mısınız dedi. Allahım sana geliyorum. Ama bu sefer tnt ile yollamak mı tövbeler tövbesi. Hemen aradım dhl i buyrun gelin dedim. 200 papeli de tıkır tıkır ödedim yaslandım arkama.

Akşam olmak bilmedi dün. Telefonlar kulağıma kaçtı artık. Merak ediyorum eğer her bankanın bizim gibi müşterileri varsa , bu bankacılar hangi arada işlem yapıyorlar? Yani dün üç banka arasında öyle bir telefon trafiği yaşadık ki, ben diyeyim 30 siz deyin 50 kere bağladım heralde her birini.

Akşam oldu çıktık. Plan şu: ben annemlere, eşim annesine. İkimizin de kardeşi burada olunca bölündük böyle. Ama canımı sıkan şeyler olunca benim plan tamamen değişti. Önce canım sıkıldı. Sonra kızım canımı okudu. Bu aralar ota moka ağlar oldu. Yeminle tahammül edemiyorum o sese. Terliği düşse ühüüüü, bişey dökülse ühüüü, burnu aksa ühüüüü.. yeter be. Vazgeçtim annemlere gitmekten. Dondurmacıya gidip dondurma aldık, bir süreliğine kandırdık hanımefendiyi. Sonra mutfağa geçtim, öğlen işyerinde sütlaç vardı yedim ama aklımda hep kızım vardı, içime sinmedi. Sütlaç yapayım da, kızım da yesin dedim. Bununla beraber yetur da gördüğüm portakal reçelini yapmaya koyuldum. (yeturun bloğunu tıklayamıyorum bilgisi olan var mı arkadaşlar?) İlk defa reçel yapıyorum. Ev portakal dolu, elma dolu ne yiyoruz, ne atmaya kıyabiliyorum. Ben bunları yaparken kızım da mutfakta boyama yapıyor, yapmaya çalışıyor çünkü benim kızım boyama yapamıyor, karalıyor , batırıyor. Resim konusunda gerçekten çok kötü. Aldığım boyalar da berbat çıktı. Heryer battı. Kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ben elleri batmasın diye bunları tercih etmiştim güya. Faber Castell Multi Crayon almayın çocuklarınıza arkadaşlar.
Neyse kızım iki küçük kase sütlacını yedi. Ohh iyi ki yapmışım dedirtti. Portakal reçelini görüntüleyemedim çünkü sabah işe gelirken hala tenceredeydi

Sabah Nilü yazmıştı hem Cuma hem onüçü diye . Sabah gülmüştüm, akşam sinirden hala gülüyordum.
Herkese iyi hafta sonları.

3 Nisan 2012 Salı

Bahtsız Bedevi, O benim.

Bütün aksilikler üst üste gelmek zorunda mı? Gelse bile beni bulmak zorunda mı?

Haftayı zaten aksi kapatmıştım. Kapattığım gibi geri açtım. Geçen hafta başı arap ortaklar yurtdışına bir kargo yollamak istediler ve dhl ile yollamamı söylediler. Ben ne yaptım? Ama biz tnt ile çalışıyoruz deyip tuttum kargoyu çalıştığım firma ile yolladım. Yollamaz olaydım. Mok vardı sanki tnt ile yollayacak. İlk defa pişman oldum tnt ile çalıştığıma. Keşke dinleseydim adamları.

Sen tut St Kitts ( ilk defa duyuyorum) adasına yolladığım kargoyu Guadeloupe ( bunu da)adasına götür.İki adada da tek harf farkıyla  aynı isimde şehir olur mu, olmak zorunda mı? Allahım yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim. Kargo hala ulaşmadı. Bugün onuncu günü. Sakınan göze çöp batarmış dedikleri bu olsa gerek. Firma adı vermemem gerekli belki de ama napim çok sinirli ve mağdurum. Tnt bana bunu yapmayacaktı, beni onlara karşı rezil etmeyecekti, küçük düşürmeyecekti. Kargo hala taşıma halinde. Yeni konşimento düzenlendi ve ulaşım süresi daha birkaç günü bulurmuş. Allahım adamlarla yüzyüze geldikçe yerin dibine giriyorum. Keşke dhl ile yollasaydım ve böyle bişey olsaydı bile diyorum yani o derece. Off içim şişti. Yaktın beni tnt.

Yeni aldığım ayakkabının tokaları düştü daha ilk giyimde. Götürüp adamın suratına atmamak için zor tutuyorum kendimi.

Bu arada bonnyfood u deneyen var mı? İnşallah rezil olmam yine. Alıştım ne de olsa.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Koştum, İzledim, Uyudum, Geldim.

Cumartesi = Koşturmaca. 

Eskiden en sevdiğim günken, şimdi nefret ettiğim güne dönüştü. Tek güzel yanı , yataktan fırlayarak kalkan cücenin mutlulukla anneannesine gitmesi :)

Öğleden sonra 14:30 da azad edildik. Koşarak annemlere gittim, misafirleri vardı ama benim gözüm sürekli saatte. Aklım 17:30 daki Açlık Oyunları seansındaydı. Çok istiyordum izlemeyi. Ama kızımdan ayrı geçirilecek üç saatin vicdan azabı hem de misafirlere karşı ayıp olur mu düşüncesi beni tedirgin ediyordu. Allahtan annemler avm ye yakın oturuyorlar çünkü 17:20 de verdim kararımı ve koşarak çıktım evden. Ucu ucuna yetiştim.


"Bir zamanlar Kuzey Amerika olarak bilinen bir yerin yıkıntıları içerisinde Panem ulusu yaşamaktadır.Başkent Capitol'ün etrafında 12 bölge bulunmaktadır.Capitol şiddetli ve acımasızdır ve bölgeler bir hat boyunca sıralanmıştır.Onların her biri her yıl yapılan Açlık oyunlarına katılmak zorundadır.Yarışma için her bir bölgeden yaşları 12 ila 18 arasında değişen birer erkek ve bir kız çocuğu göndermek durumundadır.Açlık oyunları TV'den canlı yayınlanan ölümüne bir kavgadır. On altı yaşındaki Katniss Everdeen annesi ve 12 yaşındaki kızkardeşi ile yaşamaktadır.Oyunlarda kızkardeşinin yerine geçerek ölüm cezasını üzerine alır.Ancak Katniss daha önce de ölüme çok yaklaşmıştır ve bu kez kızkardeşi için ikinci kez hayatta kalma mücadelesi verecektir.Gerçekten ne anlama geldiğini bilmeden bir yarışmacı olmuştur.Eğer bu mücadeleyi kazanırsa hayatta kalma seçeneğini başlatmış olacaktır. Kazanmak ün ve talih anlamına gelir. Kaybetmek ise kesin ölüm. Açlık Oyunları başlasın..!!  "
 Sanırım bu çekilen üçüncü Açlık Oyunları filmi. Çünkü arama yaptığımda Katniss i canlandıran başka oyuncular olduğunu da gördüm. Ben serinin üç kitabını da elimden bırakamamıştım. Okuyalı epey oldu bazı şeyler aklımda kalmadı. Ama filmi izlerken kitabın etkisini yeniden hissettim. Film kötü değildi asla, sadece kitaptaki lezzeti alamadım.Kitaptaki iç sesler, neyin nereden geldiği, haraçlar hep daha ayrıntılı bir şekilde anlatılıyordu doğal olarak. Görsel, kostüm, oyuncular,mekanlar, efekt ben hepsini çok beğendim. Şimdiye kadar romandan sinemaya uyarlanan belki de en güzel film diyebilirim. Katniss i merkeze yönlendirmek için başlatılan yangın ve atılan ateş toplarında çok heyecanlandım açıkçası. O derece dalmıştım ki, yerimden sıçrattı beni o toplar :)

 Oyun için seçilmeyi beklerken
 Rue'nun ölümünden sonra 11. Mıntıkaya selam yollayan Katniss. Rue nun mıntıkası çiftçilikle uğraşıyordu yanlış hatırlamıyorsam. O yüzden Rue botanik ve kuşlar hakkında bilgisi olan bir haraç. Katniss onu kardeşine benzettiği (hiç benzemiyor o ayrı mesele)  için zarar vermiyor bilakis koruyor. Öldüğünde çok üzülüyor.
 Ve Açlık Oyunları ekibi :) Kesinlikle Gale daha yakışıklı Peeta'dan. :) Filmin devamına gidebilecek miyim bakalım? Kitabını okuyanlara kesinlikle tavsiye ederim. Kafanızda canlandırdığınız gibi bir filmle karşılacaksınız.

Eee vicdan azabı nolacak peki? Niye duyuyorsam onu da anlamış değilim.Ayda yılda bir kendin için birşey yapmışsın.  Daha önce İlknur teyzemizin bloğunda görmüştük hafıza kartlarını. Oyuncakçıya girip o kartlardan ve faaliyetlerimiz için de renkli pullardan aldım kızıma. Umarım telafi edebilmişimdir.

Pazar günü öğlen bir uyumuşuz ailece. Ohhh miss. Sonra kalktık hazırlandık yürüyerek çarşıya gittik, dışarıda yemek yedik, babaannelere gittik, Ece kuzenlerini gördü eve geldik ve böylelikle bir  haftasonunu daha geride bıraktık.
Herkese iyi haftalar.

22 Mart 2012 Perşembe

Çarşambaya dair

Dün kızım akşam kreşten geldi karnının ağrıdığını söyledi. Okulda bir arkadaşı onu bahçede düşürmüş. Hatta onun deyimiyle balkondaki parmaklıktan aşağıya atmış. Yarım metrelik bir yükseklik var kreş bahçesinde ve yarım metrelik bir korkuluk. Dolayısıyla çocukların bacağına kadar falan gelen bir korkuluk. Ece'nin dediğine göre İlter onu oradan aşağı atmış ve aşağı halıya(yapay çim), salıncakların arkasına düşmüş. Alnı da kızarmıştı. Günlük defterine de bir not yazılmamıştı.Sınıf öğretmenini aradım, bahçeye başka öğretmenin çıkardığını öğrendim. Yarın bu konuyu konuşmak üzere kapattım telefonu.

Bilindiği üzere dün Kuzey Güney günüydü. Dün akşam evde kimse yemek yemek istemedi ohh canıma minnet.Saate baktım 19:00 u gösteriyordu, dedim ki dizi başlayıncaya kadar ben bu saçımı boyarım. Geçen hafta aldığım köpük boya 10 dk da saçımdaki yerini almıştı.

Evdeki bücür faaliyet diye tutturdu, yarım saate de bunları sıkıştırdık.
Sizleri tanıştırayım, Ece, Çağla, Aslı, Naz ve ufaklık. Teşekkürler inciminci.com http://www.inciminci.com/?p=7874






Ece bunlarla oyalanırken banyoyu da çıkardık aradan?

Sonra taze bezelye faslı ( dün sabah almıştım ya, biliyorum çoğunuz gözlerinizi faltaşı gibi açık okudunuz), Ece'yi uyutma faslı derken ahanda dizi başladı. Eşim kanepedeki yatay pozisyonunu aldı ve kızımdan önce daldı uykuya. TV bana kaldı yaşasın. Hemen çekirdeğimi getirdim ve izleme pozisyonunu aldım. Allahım tabuttaki her sahne ruhumu sıkıştırdı, şu anda yazarken bile fena oluyorum. Ali aslansın sen. Neyse bulaşık makinesini çalıştırıp, yataktaki yerimi aldım.

Sabah bulaşık makinesini boşalttım, kızımı giydirdim ve doğruca dün bahçede hangi öğretmen vardıysa onunla konuşmaya gittim. Neymiş efendim öyle bişeyi kendisi görmemiş. Bahçede üç öğretmenlermiş, böyle birşeyin gözden kaçması imkansızmış. Ama dedim alnı kızarmıştı? "Ben Ece ye bunun sebebini sorduğumda bana sinek ısırdığını söyledi"Nasıl yani ya ??? İyi ama o sinek ısırığı değil ki. Çocuk bunlar elbet düşe kalka büyüyecekler, ben buraya çocuğu kulaklarından tavana asmaya gelmedim. Böyle birşey oldu mu olmadı mı onu öğrenmek derdindeyim. İleride allah korusun başına birşey gelir de bana anlatırsa kızıma inanmalı mıyım, yoksa inanmamalı mıyım?Öyle birşey olsaydı defterine not düşerdik dedi.

Ne yani benim kızım bütün bunları kafasında mı kurdu?

 Bu da bu sabahtan bir kare. Kuzusuyla gitti kreşe.

21 Mart 2012 Çarşamba

Ne yazsam? Ne yazsam?

Yine tıkandım be blog. Hayatımda hiç bir değişiklik yok. Rutine devam. Yoksa rutin bize küser mazallah. Eğer bu haftasonu hava güzel olursa pikniğe gitmek gibi bir niyetimiz var. Güneş duasına çıkmamız lazım, çünkü hepimize iyi gelecek açık hava. 

Sabah kalk, koştur işe geldiğinde güne 1-0 yenik başla. Neyse ki işyerinde dinleniyorum. Ama eskisi gibi kitap okuyamıyorum, bilgisayar geldi şevk gitti. 
Nisan gibi Sibel teyzemiz gelebilir. Onu görmeye iki günlüğüne Ankara'ya gidebiliriz. Dün rüyama bile girdi. İnşallah geçen sene gibi yirmiüç nisan tatilimizi yemezler de, gidiş gelişimiz sorunsuz olur.

Cuma günü Zeki amcamızın eşi ve çocukları gelecek Almanya'dan. Bakalım Ece nasıl karşılayacak kuzenlerini? Dün halası arayıp soruyor: " Nil napacaz? onları sevmesek de olmaz, Ece bize küser mi?" diye. Ece nin kıskanmaması anormal olur zaten de, siz rahat olun, Ece istediği ilgiyi sizden söke söke alır zaten . Ece nin bütün kuzenleri uzakta. Çok isterdim yakın bir kuzeni olup da kanka olmalarını. Ben hep kuzenlerimle büyüdüm. Hepimiz akrandık. O yüzden çocukluğumu doyasıya yaşadım ben.

Taze bezelye çıkmış, sabah işe gelirken manavda gördüm. Kızım bayılır bir kg aldım, ama yarısını saklamam lazım yoksa hepsini yer. Annem "çok yerseniz başın döner" derdi bize çocukken. Ama kızım da benim gibi bayılıyor çiğ bezelyeye. İnşallah akşam eve gidene kadar ben yemem hepsini. 

Dün akşam yine faaliyet yapmaya çalıştık kızımla. Önce inciminci.com sitesinde gördüğüm dinozor ayaklarından yaptım ama beğenmedi benim cimcime. Sonra da bakliyatlarla uydurduk bişeyler. 



 Fotolar çok net değil ama inciminci sitesinde nasıl yapıldığı gayet net. ben işin kolayına kaçtım.







 




Bu akşam Kuzey Güney var. Nil yüzünden bulaştım ben de bu diziye, o musallat etti. Ulen Ferhat keser döner sap döner gün gelir hesap döner. ( Bu post da Nil in postlarına benzedi.)

1 Mart 2012 Perşembe

Duyduk duymadık demeyin!!!

İskenderun'a kar yağdı.

33 yıllık ömrü hayatımda ilk defa İskenderun'a kar yağdığını görüyorum. Hergün saat 05:00'te uyanan eşim gelmiş uyandırıyor "gel bak kar yağmış , belki uyanana kadar erir" diye. Deli midir nedir? Keşke İmam Hatip mezunu olsaydı , imam olsaydı kocam, tövbe bir sabah sektirmezdi. Bu kadar ki uyku düşmanı bir kocam var. Her sabah bizimki uyandırıyor zaten imamı. Çıktım sıcak yataktan, hava daha karanlık, bizimki balkonda o saatte kahve sigara keyfi yapıyor. Dondum, koştum yatağa. 

Bileydim kar yağacağını gider miydik hiç radara? Yani dünkü postun üzerine olacak şey mi bu allah aşkına. Kar yağdı dediysek sanmayın santimetrelerce. Arabaların üzerindeki karadır bu sevincimiz. Dedim ya burası sahil memleketi, biz kara hasretiz. Sabah kreşe giderken düldülün üzerinde hala vardı biraz. Kızıma bir avuç verdim fırlattı, oldu da bitti. Yani biz karı hep dağ tepelerinde görmeye alışkınız. Bugün baya baya inmiş tepelerden. Hatta dün hava durumuna bakan arkadaşlar "karla karışık yağmur" deyince, epey bir gülmüştük. Hadi canım İskenderun'la kar ne alaka?

Görmemişin karı olmuş , çekmiş koymuş postuna.
 

4 Ağustos 2011 Perşembe

Bir Garip Post


Yazın rehavetinin üzerine , oruç da eklenince tadımdan yenmez oldum iyice.  Garip bir post olacak. Aslında sırf yazmış olmak, arayı çok açmamak için yazılmış bir post olacak hem de.

Efenim şöyle durumlar söz konusu:

Evlendiğimden beri oruç tutmayan ben , bu sene eşimle beraber tutmaya başladık yeniden. İlk iki gün çok zorlandım ama şimdilerde gayet iyi gidiyor. Her gün iftara ne yapsam acaba derdi var. Hoş su ve çorba yetiyor da artıyor benim için.
----------------------------------
Hele hele yıllarca anneme kırk naz niyaz eziyet eden ben, sahurda hiç zorlanmadan uyanıyorum. Ben bile kendime şaşıyorum. İşyerinde uyukluyorum o ayrı mesele.
-----------------------------------
İftardan sonra bende takat kalmıyor. Hele o mutfak nasıl savaş alanına dönüyor hala anlamış değilim. Önceleri tencere , tavayı elimde yıkardım şimdi tövbe elim varmıyor. Hepisini makineye depiyorum. Ütü falan hak getire. Ev işi mi o da ne? İftar, biraz dinlenmece, meyve faslı ve cumburlop yatak. Allah sonumuzu hayır etsin ne diyim. İnşallah kokmayız.
----------------------------------
Kızım hala bizim odada yatıyor. Sebebi sıcaklar. Bizim odada klima var, ona yer yatağı yapıyorum. Serin serin uyuyoruz.
----------------------------------
Üç yaşımıza yaklaşık 3,5 ay kala artık gece de altımızı bezlememeye karar verdik. Buna vesile kızımın bacak arasında meydana gelen pişikti. Hem ramazan dolayısıyla sahurda zaten uyanacaktım. Yatmadan çişe tutarsam bir de sahura uyandığımda yaptırırsam bu işi de çözeriz diye düşünmüştüm. Yanılmışım. İlk günler iyiydik. Daha sonra araya koyduğum 4 saat fazla geldi. Uyandığımda yapmış oluyordu. Dün gece 22:30 da yaptık en son saati de 01:00 e kurdum. Uyandığımda yine her yer sırılsıklamdı. Hayır işin kötüsü odada klima çalışıyor ve Ece ıslak.  Yok mudur bu işin bir formülü a dostlar??

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...