29 Şubat 2012 Çarşamba

Kar Laneti


Bu postta unutmamak için not aldığım üçüncü başlık.

Efenim bundan 4 sene evvel yine Şubat ayındayız. Tarih tekerrürden ibaret dedikleri bu olsa gerek. Henüz Elif Ece hanımlar da yoklar meydanda. Bizler cümbür cemaat karar verdik güneşli bir Pazar günü radara çıkalım dedik.

Burası sahil memleketi. Hayatımızda kar görmemişiz ki! Millet kardan şikayet eder, bizler kara hasretiz. Aldık mangalımızı sucuğumuzu, iki araba tırmandık radara. Her yer bembeyaz. Ee grup da çılgın. Kartopları havada uçuşuyor. Derken bir tanesi enseme isabet etti. O da ağır abi eşimden gelmez mi? Biz deliler gibi tepinirken, adam bir tane kartopu atmaya heveslendi, o da geldi beni buldu hemi de ensemi. Neyse yedik mis gibi sucuk ekmeklerimizi geldik eve. O akşam da temiz havadan mıdır nedir baya geç uyuduk - ki biz erken uyumalarımızla meşhuruzdur.

Ertesi gün kalk kalkabilirsen yataktan. Bende bir boyun tutulması, ama öyle böyle değil. Başımı taşıyamıyorum, omuzlarıma ağır geliyor. O zamanlar da  eski işimden ayrılıp şimdiki işyerime geçiş dönemi. Hatta eski patron "bak gördün mü bizden ayrılmak isteyenlerin sonu budur, Allah'ın sopası yoktur" diyip iğrenç bir espiri yapmıştı. İş geçişi arasında üç-dört gün boş zamanım vardı ama ben boyun ağrısından hiç bişey yapamadım. Doktora da gitmemiştim. Artık öyle bir raddeye gelmişti ki, hem yeni işe başlayacağımdan, hem de ağrının dayanılacak gibi olmamasından iğne yemeye razı oldum. Yine bana mısın demedi. Neyse kamfolindi ağrı kesiciydi derken bir kar anımız kaldı geriye.

Sene 2012 yine Şubat ayı. Dedik ki kızımız kar görsün.Toplandık yine cümbür cemaat doğru radara. Hava buuzzz, kar olmuş buuzzz.Trafik kilitlenmiş. Baya bir yürümek zorunda kaldık. Ee Ece hanım yürümeyi reddettiğinden dayısı ve yengesi onu hoplatmak istedi derken olanlar oldu. Ece hanımın kolu tık yaptı -ki daha önce bendeniz kızımın kolunu dirsekten çıkarmış bir anneyim. Dedik ahanda zıçtık, yine aynı vaka. Bütün o radar muhabbeti burnumuzdan geldi. Kolunu hiç hareket ettirmedi, çişi geldiği halde kolu yerinden oynar diye yapmayı reddetti, ağladı da ağladı. Hay karının da, radarının da.. Aldık soluğu acilde. Hastaneye gittiğimizde kol yine sabitti ama korkudan mı yoksa gerçekten ağrımadığından mı bilmiyorum, kolunu oynatmaya başladı.Dr muayene ederken hiç ağlamadı. yine de röntgen çekildi. Sonuç ÇATLAK. Yuh dedik yani kolun çıkmasına kendimizi hazırlamışken, hoplatmaktan kol nasıl çatlar. Tedavi; yarım atel. Yani kolda çatlak olsa bu çocuk durur mu? ağlamaz mı? kolunu oynatabilir mi? Ne dediysek siz kolu alçıya aldırın dedi. Ne olur ne olmaz aldırdık kolu alçıya. Dayımızda bir vicdan azabı,gözleri dolu dolu, kar keyfi burnumuzdan geldi. Ece de dilli düdük herkese olayın nasıl vuku ettiğini nokta atlamadan anlatıyor.O anlattıkça dayı yer yarılsın içine gireyim diyor.Neyse alçı yapılırken Allah var hiç yormadı kuzum. Olayın şaşkınlığını hala atlatamamıştı. Ertesi gün ortopediye gelmemiz söylenildi ve evimize uğurlandık.

Bizimki mutlu okula gitmedi ya . ( Hatta birkaç gün sonra parmağına yara bandı sardığımızda da " yarın okula gidemem çünkü parmağımda yara bandı var" demişti.) Ertesi gün çaldık ortopedi doktorunun kapısını. Bir önceki gün çekildiğimiz röntgen filmi düştü ekrana. Evirdi, çevirdi, büyüttü, küçülttü, bu kolun neresinde ÇATLAK dedi? Onu biz değil siz bize göstereceksiniz dedik. Aldı makası çıkardı alçıyı. Elma toplarmış gibi yap dedi Ece'ye. Topladık ve sonuç: neyse en azından kol dinlenmiştir deyip, meslektaşını savundu doktor amcamız.Ece ye gördün mü bak dayı ile yenge hiç bişey yapmamışlar sana dediysek de anlatamadık. Hala onlar hoplatırken kolum tık yaptı diyor başka bişey demiyor zilli.

Bir daha kara gitmek mi? Tövbeler tövbesi. Ahanda bu da 24 saat kolumuzda kalan alçımızdan üç kare :D

 

27 Şubat 2012 Pazartesi

On + On + On + Bir + Bir + Bir

İyi ki doğdum.

Gördün mü 33 oldum.

Dün sabahtan kaç defa söylediğini saymadım kızımın bana - Doğum günün kutlu olsun anne- deyişini. Kimini sesli , kimini kulağıma.Ve bana çiçek hediye etti canımın içi.  Aslında o gün, bugün. Lakin hafta başına denk geldiğinden , hafta sonu kutlayalım diye düşündük.

Yeni yaş , yeni saç olsun dedim. Ama ne annem, ne eşim, ne de kızım bu durumdan hiç hoşnut olmadılar.- Güzel olmuş ama ben nasıl oynayacağım artık senin saçınla? - dedi.  Ama ben 15 yıl sonra saçıma bir değişiklik yapma cesaretini gösterdiğim için çok mutluyum.Ve kendimi daha güzel hissediyorum.
 

Ben de isterdim aslan yelesi gibi saçlarım olsun. Ama vermeyince mabud , neylesin mahmut? Uzundu ama sağlıksızdı. Atkuyruğu yapınca değil atın yanından geçmek, sıçan kuyruğu gibi bişey oluyordu. Velhasılı kelam, ben yeni saçlarımla mutluyum.

Dün yine maaile bizdeydik. Eşim hazırlık yapma dedi ama ben istemedim. Mutfağa girip yeni tarifler denemeyi seviyorum.
Aslı dan Islak kek 
Sarı Yumurta dan portakal çiçeği tatlısı 
Yetur dan yalancı su böreği 
Ve Muhterem den yalancı kumpir ile  bir menü hazırladım. Ve kayınvalidemin getirdiği taş kadayıflar ile baya zengin bir masamız oldu. Aslıcım keke bayıldım, favori kek listeme ekledim. Sarı yumurta, tatlıları yaparken zorlandım. Hamuru bir türlü tutturamadım. Ama portakal aroması süperdi. Yetur un böreği geceye damgasını vurdu. Fotoğrafı börek sıcakken çektim. ama biraz soğuduğunda kalıp gibi oldu. ve tadı gerçekten su böreğini aratmayacak cinsteydi. Ve kumpir. İlk defa yapıyorum ve asla son olmayacak. Hem pratik hem lezzetli. Bloğu da gugıl sayesinde keşfettim.

Ve görümcem yine yaptı yapacağını. Son cevapladığım mimde alınacaklar listesinin başında yer alan şeyi hediye ettiler bana. Mikrodalga :)

Mum üflerken ki fotolar makinede. Makine yanımda ama ara kabloyu unuttu bendeniz akıllı. Doğumgünü çocuğudur mazur görünüz.
Tamam tamam unutmuyorum , hemen profilime zıplayıp yaşımı düzeltiyorum.
Herkese iyi haftalar.

23 Şubat 2012 Perşembe

"Her şerde bir hayır vardır."

Demiş atalarımız. Hani PC bozukken kaçak göçek girdiğim anlarda kendimden haberler vermiştim ya, bir de bir kaç başlık atmıştım unutmayayım diye. Kitapları yazdık. Hemi de iki post halinde.

İkinci ve üçüncü madde için fotoğraf makinemi getirmeyi unutuyorum. Çünkü konuyla ilgili birkaç foto çekmiştim.

Son maddede bu postun başlığı yer almıştı.

Neydi bu şer ve bundan doğan hayır?

Öncelikle aynı durum kitaplar için de geçerli. İşyerindeki bilgisayar tamire gidince bir ay kadar süre bilgisayarsız kaldım ama bunun sayesinde yedi tane kitap okudum. Ve maalesef yine kitapları arka plana atmaya başladım. Evdeki interneti iptal ettirdik. Ve kızımız ihtiyaç duyana kadar da bağlatmayı düşünmüyoruz.Gerçi ben evde hiç PC kullanmıyorum ama babamız eve girişinden yatana kadar ki süreyi hep onun başında geçiriyordu. Evdeki PC de bozulunca bu hayra vesile oldu. Ohhh

Şimdi geldi sıra asıl hayra.Tahmininiz var mı acaba? Efendim ben bundan yaklaşık bir ay önce öyle bir hastalandım ki, parmaklarınızı yersiniz. Uzun zamandır böyle olmamıştım. Ama bu sefer kemiklerime kadar işlediğini hissettim hastalığın. Kızım da nasibini aldı. Yavrum ateşlendi, burnu aktı. Ve ben bu durumdayken, kızımın benden su istemesi, burnunu silmemi istemesi bile işkenceye dönüşüyordu. Birgün işe bile gelemedim. Hemen meleğimi aradım, "yetiş annem" dedim. Geldi ki ikimiz de perişan halde yatıyoruz. Neyse birkaç gün sonunda toparlandık şükürler olsun.

Pekiii sizce bu hastalığın bana kattığı hayır ne olabilir?

Çoğunuzun tahmin ettiği üzere   sigara illetinden kurtuldum. Bir aydan fazla süredir artık sigara içmiyorum. Ha aklıma gelmiyor mu? Elbette geliyor. Ama nasıl olduysa bıraktım işte. Ben ki, sigara içmeyi seven biriydim. Son sigarayı içmeden yatmayan biriydim, Çayı , kahveyi asla dumansız içmeyen biriydim.
Ama nasıl olduysa , bir ay önceki hastalığımda öyle öksürüyordum ki, istesem de içemedim. Öksürüğüm geçince içmek istedim hem tadı çok fena geldi , hem de iyileşen öksürüğüme rağmen beni yine öksürttü.
Şimdi param cebimde kalıyor. Eşimin bana koktuğu gibi, ben kızıma kokmuyorum artık. Keşke eşim de bırakabilse.

Zor olabilir ama imkansız değilmiş.Ben ki 97 senesinden beri içiyorum. Çok erken başladım bu illete ama ben bırakabildiysem , herkes bırakabilir. Eşim meğer ne kadar nefret ediyormuş sigara içmemden yeni yeni anlıyorum. Çünkü öyle böbürlenerek anlatıyor ki , sigarayı bırakışımı. Bir de zayıflasam, eminim yeniden aşık olacak bana :D


22 Şubat 2012 Çarşamba

Kafa dağıtmak için MİM

Şu karamsar günlerden sonra bugüne iyi başladım. Ki hasta olmama rağmen. Dünden beri başlayan bir boğaz ağrısı, kulak kaşınması ve burun akıntısı... Gösteriyor ki hastalık yine misafirim olacak. Oysa son gelişinde hiç de hoş ağırlamamıştım bu ne yüzsüzlük yahu?


İşte bugün avel avel gezerken bloglar arasında isoon un mimini okurken kendimi gülümserken buldum. O kadar içten yazmış ki. Ve yazdığı şeylerin çoğunu kendimde buldum. Ve ben mimi beğenince o da elim sende demiş :D

1. En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb.

Aysun ne güzel yazmış. Ben tıkandım kaldım. O kadar çok ki :)

Uyumayı, tembelliği, kitap okumayı, mutfakta sınırsız zaman geçirmeyi, toprağı, ekip biçmeyi, denizi, evimi, film izlemeyi, çayı, kahveyi, keki , böreği, kurabiyeyi, el işlerini, gezmeyi, arkadaşlarımı, eski fotoğrafları izlemeyi, blog gezmeyi, yeni tarifler denemeyi, eşimin balığa giderken ki heyecanını, kızımın mutfakta benimle zaman geçirmesini, hediye almayı, vermeyi, beğenilmeyi, alışverişi, süpriz yapmayı, çiçeği, kokuyu, annemin yemeklerini, eşimin kahvaltı hazırlamasını, kızımın " ta ta tataaam" demesini, yalnızlığı, serin havayı, araba kullanmayı, memleketimi..... severim de severim.
Aysun'un yazdıklarını da buraya ekleyebilirim. 


2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?
Sabah gelir gelmez ilk işim adres defteri ile outlook açmak. Sonra msn ve maillerime bakmak. Sibelimin mailine cevap yazmak. Anneler Dünyası'na giriş, bloğuma giriş, ve son zamanlarda da Nurturia yı tıklıyorum. Blogdan bloğa geçişler yapıyorum.



3. En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?
Bu başlık bloğumda var.Çok fazla film kültürüm yoktur maalesef.



Black (izlemenizi isterim. azmin zaferi), August Rush, Hachiko, Yeşil Yol, Esaretin Bedeli, Hayat Güzeldir, Hayalet, Leon, Black Swan, Gen, Hotel Rwanda, Kasımda Aşk Başkadır, Piyanist, Blindside, Kız Kardeşimin Hikayesi, Soğuk Dağ, Diğerleri ... 
ve aklıma gelmeyen daha bir sürü film.


4. Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?
Mikrodalga, kendime kot,etek, eşime ayakkabı, kızıma da söz verdim barbie bebek.


5. Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane.
Çok fazla müzik dinleyemiyorum maalesef. Evde genelde radyo açarım mutfakta.
Halil Sezai dinlemeyi seviyorum şu son zamanlarda.


Bu mim için Aysun'un yöntemini kullanacağım. Sobeleme usülü :D

20 Şubat 2012 Pazartesi

PC tamirdeyken ben, (part - 2)

Bundan bir önceki postun devamını içermektedir bu yazacaklarım. Çok da matah bişey beklemeyin a dostlar. Herbiri iki - üç cümleden oluşan bendenizin kitap hakkındaki nacizane fikirleri.

Beşinci okuduğum kitap; canım Raşidemin bana yılbaşı hediyesi olarak gönderdiği ,

Çocukluk Sırrı, Pedagog Adem Güneş










Pedagog Adem Güneş 

Her çocuğun özünde, o çocuğun nasıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran ‘çocukluk sırrı’ vardır.
Bu sır, çocuğun içinde ‘buyurucu bir iç kılavuz’ olarak, mütevazı bir sabırla, adım adım o çocuğun kişilik ve karakterini oluşturma mücadelesi verir.
Yetişkinler ise, çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan, kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.
Bu kitapta, çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karakterini bozmadan, onlara nasıl rehberlik yapılacağını bulacaksınız...
Başka bir deyişle, bu kitapta, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların, Yunus’ların, Fatih’lerin nasıl yetiştiğinin sırlarını barındıran Anadolu Pedagojisi’ni bulacaksınız...
Adem Hoca yaptığımız yanlışlara çok güzel değinmiş ama maalesef yanlışlarımızı nasıl düzeltebileceğimiz hususunda pek bilgi vermemiş. Yani her ebeveynin okuması gereken bir kitap kesinlikle tavsiye ederim fakat keşke  "şunu yapmak yerine bunu yapın" diye tavsiyelerde bulunsaydı Adem Güneş.

Altıncı ve okuduklarım arasında en beğendiğim, su gibi akıp giden
İsim Şehir Hayvan, Yılmaz Özdil








Yılmaz Özdil 

"Bir İngiliz üvinersitesinde ypalın arşaıtramya gröe, klemileirn hrflareinin hnagi srıdaa yzaldıklarıı ömneli dğeliimş asılnda...

Öenmli oaln, briinci ve sonncuu herflarin yrenide olamsımyış... Çnküü, kleimleri hraf hraf dğeil, btüün oalark oykuormuşsz... Ardakai hraflrein sırsaı kıraşık da osla düüzgn ouknuyormuş.

Trüban bduur.

Tartıışlan mselee ne oulrsa olusn, bşınaa ve sounna “trüban” koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmeszin...

Yaınlşları düüzgn gbii oukmyaa, düüzgn gbii anlmaaya bşlarsaın.

Sbaah klkaarsın trüban konşuuursn, aşkam yaatrsın trüban konşuuursn.

Kaafn alalk blulak oulr ama...
Akılnda bi tek trüban klaır!"


Kitap öyle akıcı ki, okumaya doyamadım.Yazarın gazetede yazdığı köşe yazılarını içeriyor kitap.Yeri geldi güldüm, yeri geldi "vah ki ne vah" dedim. Kalemi çok keskin, dili harika, tarzı muhteşem. Sözünü asla sakınmıyor. Çoğumuz tanıyoruzdur Yılmaz Özdil'i. Kitabı gerçekten tavsiye ederim. Kalemine, yüreğine sağlık Yılmaz Özdil. Seninle tanışmayı gerçekten çok isterim.

Ve son okuduğum kitap;
Uyuyana Kadar, S. J. Watson,Şen Süer







S. J. Watson 


"Anıların sana kim olduğunu söyler.
Ya her akşam uyuduğunda anıların kayboluyorsa?
Adını, kimliğini, geçmişini, hatta sevdiğin insanları, hepsini bir gecede unutuyorsan,
Ve güvendiğin tek insan sana gerçeğin tamamını anlatmıyorsa...
Christine’in hayatına hoş geldin…"
Geçtiğimiz cumartesi bitirmek için uykuya direndiğim kitap. Hepimizin başına gelebilecek bir olay.Kitap çok sürükleyici. En başından sizi esir alıyor.Sonunu ben hiç tahmin edemedim. Ne tahminler yürüttüm bilseniz gülersiniz ama bu sonu hiç aklıma gelmedi ne yalan söyleyeyim. Yazar çok başarılı bir iş çıkarmış. Tavsiye ederim. Elinizden bırakamayacaksınız.

Şu anda elimde  bu kitap var. Çok merak ettiğim bu faciayı kaynaklara dayanarak yazmış yazar. Şimdiye kadar hep merak ettim ama okumak girişiminde hiç bulunmadım. Henüz başlarındayım. Yorumlar çok olumlu. Umarım çok uzun sürünmez elimde bu kitap.

Şimdilik benden bu kadar.
Sevgiyle kalın.



Not: Yorum yazarken iki kelimeli doğrulama modeli yeni bir şey mi? Zira ben görür görmez yorum yapmaktan vazgeçiyorum da. Üzgünüm.

18 Şubat 2012 Cumartesi

PC tamirdeyken ben,


.. tam tamına yedi adet kitap okudum. Yaklaşık bir ay kadar bilgisayarsız kaldım. Yani açıkçası bir bakıma iyi oldu bilgisayarın arızalanması. Çünkü nicedir elime kitap alamıyordum. Okuma moduna giremiyordum. Dolayısıyla bu sayede silkelendim.

İlk önce herkesin aylar, hatta yıllar önce okuduğu   kitabını okudum. Okudum, ama nedendir bilmiyorum, okuduğum ama buraya yazmadığım Aşkın Gözyaşları kitabındaki tadı alamadım.Bu kitap için ne yorum yapacağımı bilemedim. Yani okunabilir de, okunmayabilir de. Kötü değil dili çok akıcı. 

Açıkçası Aşkın Gözyaşları daha duygu yüklü bir kitaptı bana göre. Yani Şems ile Mevlana arasındaki bağı daha güzel anlatmıştı. Orda Şemsin ölümüne ağlamıştım mesela. ( Ben sulugözüm bilmeyen kalmadı)

İkinci okuduğum kitap 
. Zülfü Livaneli'nin okuduğum ilk kitabı.Çok etkilendim. 





"Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor."

Struma faciası beni çok etkiledi.( tahmin edeceğiniz üzere yine döküldü gözyaşlarım) Kitabı elimden bırakamadım. Günlerce gemideki insanları düşündüm. Tarih maalesef yine kanla yazılmıştı. Hemde saçma sapan çıkarlar uğruna. 
   
Üçüncü olarak    kitabını okudum.



"Bir adam, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: “Aklından herhangi bir sayı tut – 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı.” Adam öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: “Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin… küçük zarfı aç.”

“Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658.”
Kitaba çok önceden başlayıp bir iki bölümden sonra çekmeceye bırakmıştım. Sonra tekrardan başlayıp, elimden bırakamadım. Tek kusuru sonu biraz zayıf olmuş. aklımda birkaç soru kalmadı değil. Ama harika bir polisiye. 



Ve bugünün son kitabı ;

Yasemin Kokusu, Gilbert Sinoue,Gönül Akerman(Osmanlı Dağılırken Batılı Güçlerin Kozlarını Paylaştığı Ortadoğu'da, Yahudi, Filistinli, Iraklı ve Mısırlı Dört Ailenin Öyküsü)

Vasat bir kitap. Sayfaları atlaya atlaya okudum. Çok fazla tarih var, isim var. Ama yaşanılanlar içler acısı. Bana göre kitabın sonu yok. Çünkü içinde anlatılanlar hala devam ediyor. Ülkeler arası siyaset, paylaşamama, çıkarcı anlaşmalar, ölen insanlar,kanla sulanan topraklar...

Serenad kitabında yahudilere yapılanları okuyunca onlar için çok üzülmüştüm. Ama bu kitapta yahudilerin araplara yaptıklarını okuyunca nefret ettim. Büyük ülkelerin maşaları. İngilizler, Fransızlar, sömürgeler..

Tavsiye eder miyim ? Hayır. 



İyi bir eleştirmen olduğum söylenemez. Dört kitap hakkında yaptığım kritik ancak bir post oluşturdu :)  Kitapların devamı önümüzdeki hafta.

Herkese iyi haftasonları.

17 Şubat 2012 Cuma

Mutlu Olma Şansı

Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili, 

biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü. 

Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı. 

Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk... 

Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir 
insanın insana yanması sevgili... 

Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım. 

Yaşamak ne güzeldir be sevgili... 

Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek... 

Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...


 
Yılmaz Güney

13 Şubat 2012 Pazartesi

Ve efsane geri döndü dermişim

Evet başlıktan da anlaşılacağı gibi bilgisayarıma kavuştum. Ama maalesef yazasım yok. Aslında var da Gamze den sonra yazacaklarım öyle bayağı geliyor ki :(

Hemen hemen herkes duymuştur. Gamze arkadaşımızın sağlık durumunu. Bloğuna tıklayıp ağlamayan anne (anne olması şart değil , ama anne olunca insan daha bir etkileniyor,empati kurabiliyor) yoktur sanırım, yazdıklarını okuyunca. Haberlere, gazetelere, birçok bloğa, siteye, programa konu oldu.Ben inanıyorum ki bu kadar emek sonuçsuz kalmayacak.Bu mucize gerçekleşecek.  Bunları Nurturia anneleri başardı. Orada herkes anne, herkes bir melek.

Gamze ben inanıyorum, gittiğin kursta bütün sınavları başarıyla geçeceksin. Oğluşun senden kepçe ve traktör bekler. Onun için başarmalısın.

Ve ben inanıyorum ki sen de benim gibi bir başlıkla döneceksin. Yendim diyeceksin. Başardım. Oğluma Atakanıma, sevdiğime, aileme, sizlere verdiğim sözü tuttum diyeceksin. Ben inanıyorum Gamze.Anneler güçlüdür.
Gamzendeki güller solmayacak.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Ne anakartmış be???

Hala kaçak göçek giriyorum nete. Şu anda da iş arkadaşımın pc sinden bağlandım. Ne kıymetli malı varmış ofisin. Bitli kasalarından vazgeçemiyorlar. Birinci bilgisayar tamircisi 10 gün sonunda uygun anakart bulamadığını söyleyip aldığı gibi iade etti kasayı. Şimdi ikinci bilgisayar tamircisinde kasa. Bakalım o kaç gün sonunda karar verecek uygun kart bulunamayacağına ve bilgisayarın iflah olamayacağına.

Sizleri çok özledim. Yazacak çok şey birikti ama ben en çok kaçırdığım postlara üzülüyorum. Hayatta arayı kapatamam. Kimbilir neler yazdığınız?

Başlıkları atayım da döndüğümde yazacaklarımı unutmayayım.

-Kitap
-Caillou
-Kar laneti
-Her şerde bir hayır vardır.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Ki yazacak çok şeyim vardı güya şimdiden unutmuşum.
http://atakan310309.wordpress.com/2012/02/03/seyahate-giden-anne-gibiyim/
Bu bloğun sahibini tanımıyorum. Ama dua etmem için tanımam gerekmiyor. Yazdıkları içler acısı. Rabbim şafi sıfatıyla şifasını versin onu evladına ve sevdiklerine bağışlasın.

Sizleri sevgiyle kucaklıyorum.
Kendinize iyi davranın.
Görüşmek üzere.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...