Efenim bundan 4 sene evvel yine Şubat ayındayız. Tarih tekerrürden ibaret dedikleri bu olsa gerek. Henüz Elif Ece hanımlar da yoklar meydanda. Bizler cümbür cemaat karar verdik güneşli bir Pazar günü radara çıkalım dedik.
Burası sahil memleketi. Hayatımızda kar görmemişiz ki! Millet kardan şikayet eder, bizler kara hasretiz. Aldık mangalımızı sucuğumuzu, iki araba tırmandık radara. Her yer bembeyaz. Ee grup da çılgın. Kartopları havada uçuşuyor. Derken bir tanesi enseme isabet etti. O da ağır abi eşimden gelmez mi? Biz deliler gibi tepinirken, adam bir tane kartopu atmaya heveslendi, o da geldi beni buldu hemi de ensemi. Neyse yedik mis gibi sucuk ekmeklerimizi geldik eve. O akşam da temiz havadan mıdır nedir baya geç uyuduk - ki biz erken uyumalarımızla meşhuruzdur.
Ertesi gün kalk kalkabilirsen yataktan. Bende bir boyun tutulması, ama öyle böyle değil. Başımı taşıyamıyorum, omuzlarıma ağır geliyor. O zamanlar da eski işimden ayrılıp şimdiki işyerime geçiş dönemi. Hatta eski patron "bak gördün mü bizden ayrılmak isteyenlerin sonu budur, Allah'ın sopası yoktur" diyip iğrenç bir espiri yapmıştı. İş geçişi arasında üç-dört gün boş zamanım vardı ama ben boyun ağrısından hiç bişey yapamadım. Doktora da gitmemiştim. Artık öyle bir raddeye gelmişti ki, hem yeni işe başlayacağımdan, hem de ağrının dayanılacak gibi olmamasından iğne yemeye razı oldum. Yine bana mısın demedi. Neyse kamfolindi ağrı kesiciydi derken bir kar anımız kaldı geriye.
Sene 2012 yine Şubat ayı. Dedik ki kızımız kar görsün.Toplandık yine cümbür cemaat doğru radara. Hava buuzzz, kar olmuş buuzzz.Trafik kilitlenmiş. Baya bir yürümek zorunda kaldık. Ee Ece hanım yürümeyi reddettiğinden dayısı ve yengesi onu hoplatmak istedi derken olanlar oldu. Ece hanımın kolu tık yaptı -ki daha önce bendeniz kızımın kolunu dirsekten çıkarmış bir anneyim. Dedik ahanda zıçtık, yine aynı vaka. Bütün o radar muhabbeti burnumuzdan geldi. Kolunu hiç hareket ettirmedi, çişi geldiği halde kolu yerinden oynar diye yapmayı reddetti, ağladı da ağladı. Hay karının da, radarının da.. Aldık soluğu acilde. Hastaneye gittiğimizde kol yine sabitti ama korkudan mı yoksa gerçekten ağrımadığından mı bilmiyorum, kolunu oynatmaya başladı.Dr muayene ederken hiç ağlamadı. yine de röntgen çekildi. Sonuç ÇATLAK. Yuh dedik yani kolun çıkmasına kendimizi hazırlamışken, hoplatmaktan kol nasıl çatlar. Tedavi; yarım atel. Yani kolda çatlak olsa bu çocuk durur mu? ağlamaz mı? kolunu oynatabilir mi? Ne dediysek siz kolu alçıya aldırın dedi. Ne olur ne olmaz aldırdık kolu alçıya. Dayımızda bir vicdan azabı,gözleri dolu dolu, kar keyfi burnumuzdan geldi. Ece de dilli düdük herkese olayın nasıl vuku ettiğini nokta atlamadan anlatıyor.O anlattıkça dayı yer yarılsın içine gireyim diyor.Neyse alçı yapılırken Allah var hiç yormadı kuzum. Olayın şaşkınlığını hala atlatamamıştı. Ertesi gün ortopediye gelmemiz söylenildi ve evimize uğurlandık.
Bizimki mutlu okula gitmedi ya . ( Hatta birkaç gün sonra parmağına yara bandı sardığımızda da " yarın okula gidemem çünkü parmağımda yara bandı var" demişti.) Ertesi gün çaldık ortopedi doktorunun kapısını. Bir önceki gün çekildiğimiz röntgen filmi düştü ekrana. Evirdi, çevirdi, büyüttü, küçülttü, bu kolun neresinde ÇATLAK dedi? Onu biz değil siz bize göstereceksiniz dedik. Aldı makası çıkardı alçıyı. Elma toplarmış gibi yap dedi Ece'ye. Topladık ve sonuç: neyse en azından kol dinlenmiştir deyip, meslektaşını savundu doktor amcamız.Ece ye gördün mü bak dayı ile yenge hiç bişey yapmamışlar sana dediysek de anlatamadık. Hala onlar hoplatırken kolum tık yaptı diyor başka bişey demiyor zilli.
Bir daha kara gitmek mi? Tövbeler tövbesi. Ahanda bu da 24 saat kolumuzda kalan alçımızdan üç kare :D