31 Aralık 2012 Pazartesi

Mutluluk dolu bir yıl dilerim.

Hastaydım , gelemedim. Sizleri ihmal ettim. Ama yeni yılınızı kutlamadan da edemedim.


Masal tadında bir yıl dilerim. Yeni yılda yepyeni sayfalar açılsın hayatınızda.Sağlık, başarı, mutluluk, huzur , para olsun hep yanıbaşınızda.


Bu da şirketin ilk defa 5 sene sonra yaptığı jest. Bir nevi sus payı. İçelim güzelleşelim :D

24 Aralık 2012 Pazartesi

Pazar kahvaltısı

Cumartesi zorla da olsa çıktım 13:00 te. Yine laf edildi, yarım saat daha oyalanın diye ama; söyleyen kişi 09:30 da işe gelmiş, 10:30 da patron çıktıktan sonra kuaförüne gitmiş ve 12:30 da işe geri gelmiştir. Tuzu kurudur. İşte böyle insanlarla çalışıyorum ben. ( acaba bloğumdan haberleri var mı?)

Yıllar sonra pazara da gittim. Hava soğuktu ve tezgahlar toplanıyordu. Buna rağmen 50 tl harcamayı başardım. Ya aksi olsaydı?

Pazar sonrası koca ile düdüklü tencere almaya gittik. Aldım ama çok cahilim bu konuda. Hafiften tırsıyorum da, çaktırmmamaya çalışıyorum.

Pilim bitmiş bir şekilde eve dönerken, "boyası sizden, boyaması bizden" diye bir afiş görüp kuaföre daldım. Çünkü koca kişisine sormuştum saçlarımı boyayabilir misin diye, "hayır" diye net cevap almıştım.

Güya kızım anneannesinde kalacaktı. Saat 20:30 de evdeydi. Ne bize gelmek istiyor, ne anneannesinde kalmak istiyor. Böyle saçmasalak bir durum. Ağladı da ağladı.

Pazar sabah 10:00 da ( yanlış okumadınız, ben bile inanamadım) telefon sesine uyandık kızımla. Baba sabahın köründe balığa gidecekti. "Haydi kahvaltıya gelin " diyordu annem. Evi bomba atılmış gibi bırakıp , atladık arabamıza ve böyle bir sofra ile karşılandık.  Annem aramasaydı eminim aklıma bile gelmeyecekti kahvaltı yapmak. Ece'nin iştahsızlığı da cabası.

Döktürmüş sultanım

Mekdus

Humus

Zeytin Salatası

Patates Salatası

Çocukluğumun özlediğim lezzeti hamur kızartması
Ben yemek bloğu değilim. Elimdeki dandik cep telefonuyla ancak bu kadar çekebildim. Kızım bu sofradakilerden hiç bişey yemedi , iki dilim salam dışında. Ama ben, aksırıncaya , tıksırıncaya kadar yumuldum. Akşama başka yere hayırlı olsuna gittik. O zamana kadar kahvaltı beni idare etti. Varın siz düşünün ne kadar yediğimi :D


Bu postu yazarken kreşten aradılar. Ece iki defa istifra etmiş. Hayırdır inşallah. Zaten kışa girdik gireli bir toparlanamadı kuzum.

Hepinize böyle bereketli, huzurlu, sevdiklerinizle birlikte nice sofraların olduğu güzel haftalar dilerim.



21 Aralık 2012 Cuma

Kıyamet kopacakmış peeh.

Ben mimime bakarım :)
Sevgili Bahar mimlemiş beni. Çok olmuş yahu mimlenmeyeli. Ama sorular biraz zaman istiyordu. Hoş düşün düşün , yine bişey çıkmadı ya benden. Neyse.

1 - Mantığın mı  yoksa duyguların mı ön plandadır?

Ben bir balık burcu olarak ne zaman mantığımla hareket ettim ki? Varsa yoksa duygularım.

2 - İnsanlar niye mutlu değiller? Niye gözlerinin önündeki mutluluğu görmüyor ve şükretmiyorlar?
(İşte kıyamet alameti.) Çünkü insanoğlu doyumsuz. Öyle bir zamandayız ki, hep bana, hep bana der olduk. Sevdiklerimizin, yakınlarımızın, çevremizin herşeyine göz diker olduk. Onun var, niye benim yok? Mutluluğu artık başka şeylerde arar olduk.Elimizdekiyle yetinmek de neymiş? Oysa sağlıklıysak, sevdiklerimiz yanımızdaysa, kimseye muhtaç değilsek, mutlu olmaya nedir engel?

3 - Çok para harcayıp, keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?
Uzun zamandır pahalı birşey almadığımı farkettim , bu soruyu okuyunca. Yani geçen sene evde bir takım değişiklikler yapıp, tv yi, elektrikli süpürgeyi, yatağı değiştirdik ama çok şükür memnunum.Şimdi bir düdüklü tencere almak niyetim. Fiyatları da malum. İnşallah içime sinen, kullanışlı, dayanıklı bir tencere alabilirim. Ama evlenirken yatak odamızı Bellona'dan almıştık, pişman mıyım? Evet.



4 - Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?
Ben maalesef konuşamayan taraftayım. Çok isterdim hazır cevap olmayı, şak diye laf sokup oturtmayı, insanları morartmayı. Ama nerdeee? Ahlanırım vahlanırım hep " keşke şunu deseydim, şöyle deseydim" diye. Kardom var benim bi tane. Onun gibi olmak için neler vermezdim. Var mı bu ihtiyaçları sağlayan kurslar? Gerçekten çok ihtiyacım var. Bir de gözlerim dolmaz mı? Kendime gıcık olurum.

5 - Tok gözlü müsün yoksa herşeyim olsun diyenlerden misin?
Bu soruya "ben aç gözlüyüm" diyeni alnının ortasından öperim. Ben de isterim, Cep Aynası'nın paylaştığı gibi evlerde oturmayı. Ben de isterim mağaza mağaza dolaşıp, çanta çanta alışveriş yapmayı. Ben de isterim jeeplere binmeyi.Dünyanın her bir yerini görmeyi Ben istemem diyen el kaldırsın :P
Ama nedir? 2+1 evim var. Bir odam ve balkonum daha olmasını çok isterdim. Olmamasına rağmen evimi çok seviyorum. En son kendime ne zaman yeni bir şey aldığımı unuttum. Bir tane düldülüm var, ilk göz ağrım. Eşim ne zaman arabayı değiştirelim mi diye sorsa, içim bir garip olur. Ama neyse ki paramız yok :D Bizim ki sadece hayal işte. Bir de tatile iki yıldır gitmiyoruz desem, ne kadar tok gözlü olduğum anlaşılır heralde :D



Var mı mim isteyen? Gel vatandaş gel. 2012'nin son mimleri bunlar :D
Yazmasını istediğim, bloglarına uzun zamandır uğramayan, okumayı çok özlediğim dostlarım var benim. Yollasam yazarlar mı acaba?
Çok yoğun biliyorum ama belki Canbo'mun annesi mim sayesinde sahalara geri döner.


19 Aralık 2012 Çarşamba

Çocuğuma söylediğim en acaip 5 şey

Geçen hafta Görkem'in bloğunda okudum. Çok hoşuma gitti. Rüzgar zaten marjinal bir çocuk. Zehir gibi, zımba gibi, aktif , hareketli , kıpır kıpır bir velet. Ben Ece de hiç görmedim ya, ondandır belki de bu kadar ilgimi çekmesi.

Görkem Rüzgar'a söylediği en acip 5 cümleyi yazmış, haydi siz de dökülün demiş.
Benim bu aralar yakın tarihi hatırlamak gibi bir sorunum var. Allah sonumu hayır etsin. İlk başta gelmedi aklıma. Dedim düşüneyim, post olarak yazayım.

Bakın bizde neler çıktı:

1 - Ece sakın elime kusma, Ece bekle dememe kalmadan böööğğğğ ( Daha bir hafta bile geçmedi bu olayın üzerinden. Avucum üstüm başım her yerim kusmuk)

2 - Ece , burnumun direği düştü be yavrum. (Acayip keskin pırtlarımız vardır. Ece bayılır ortalığı kasıp kavurmaya.)

3 - Ece , bırak o salyangozu elinden! (Yağmur mevsimi tüm salyangozlar saklandığı yerden çıkıyor. Annemlerin duvarlarına tırmanıyor. Ece de zevkle onları tutup yere atıyor ve üzerine basıyor. Çıkan sesi dinliyor. Cani benim kızım. )

4 - Ece, sakın tükürme! ( Dişlerini fırçaladıktan sonra, ağzını çalkalayıp direkt bana doğru dönüp, ağzı şişmiş bir şekilde, hince gülüyor sıpa.)

5 - Ece inanamıyorum, elime kaka yaptın! ( Geçen hafta yatmadan önce uyuyan Ece'yi çişe kaldırdım. Çişi bitti, eğildim tuvalet kağıdıyla sileceğim, bir koku duydum ama pırt sandım. Ben silerken kızım kakasını yapmasın mı? ilk defa oluyor böyle bişey. Hayatta gece yarısı kakasını yapmamıştı şimdiye kadar.Zaten ağzıma mıçıyor, elime de mıçtı tam oldu.)

Benim elimde delil yok maalesef Görkem gibi. Çünkü elimde  mok ya da kusmuk varken anı ölümsüzleştirmeyi beceremiyorum henüz.

Fotoğraf öylesine :)

Sizde ne var ne yok? Dökülün bakalım :)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Haftasonundan

Çalışmaktan sıkıldım ben arkadaş. Gerek işyeri ortamı, gerek emeğinin karşılığını alamama, gerekse  geç çıkmalar, beni işten soğuttu. Evime, eşime , çocuğuma yansıttığı stresi de cabası.

Cumartesi yine geç çıktım. Ya çalışsa zoruna gitmez insanın. Ama tamamen keyfi. İçeride misafir olması sebebiyle geç çıkmak sinirlerimi zıplatıyor. Neyse bir sürü planım vardı , yattı tabi. Akşam 18:00 e geliyordu kızımı almaya gittiğimizde. Yine gelmek istemedi ,zor ikna ettik. Hatta bu cumartesi için anneannesinde kalabileceğine dair söz verdik. Ama kesin kalmak istemeyecektir.

Eve geldik, saat 22:30 herkes tırt.

Pazar sabah güne başlama 07:10. Kahvaltı yine hazırdı :) Ece neredeyse hiç bişey yemedi. Kahvaltıdan sonra sıvadım kollarımı. Çünkü kızım bir önceki akşam izlediği Ben Bilmem Eşim Bilir yarışmasında gördüğü sarmalardan istemişti. Annemi aradım,Ece'nin canının sarma istediğini, sarma saracağımı söyledim. Gelip bana yardım etmesini söyleyecektim, ama temizlik yapacağını söyleyince kıyamadım, kapattım tel.u.Lakin mesajı almış olacak ki, beni tekrar arayıp bir saat sonra geliyorum yardıma dedi canım benim.

Neyse pişmesini sor bekledi. Ama yedi kuzum. İyi ki yapmışım dedim.

Akşama derbi vardı. İşte maçı bekleyen bıdık.

Bu da Anneler Dünyası forumunda yaptığımız yeni yıl çekilişi için arkadaşıma yaptığım kupa giysisi. Bir saatten biraz fazla sürdü yapımı. Kullanır mı bilmem ama benim hoşuma gitti. Ben işyerinde hiçbir içeçeğimi sıcak içemem. Artık damağım o kadar alıştı ki ılık içmeye, sıcak içtiğimde hemen su topluyor.


Bu kutuyla yollayacaktım hediyelerimi. Ama Ece üzerine imzasını atınca, böyle kalpçikler kesip yapıştırdık. Hoş boşuna uğraşmışız. Hediyeler içine sığmadı. Başka kutu ayarlamak zorunda kalacağım. Kıyamet kopmadan yollasaydım bari hediyelerimi de, arkadaşımı sevindirseydim.:)
Bu da bu sabah çiçekçimizin bize yaptığı güzel jest. Mis gibi nergis kokuları günümü güzelleştirdi.


Size de mis kokulu bir hafta dilerim.

13 Aralık 2012 Perşembe

Yerli malı bunlar :)

13.12.12 tarihinde okullarında kutlayacakları yerli malı haftası için bizim payımıza börek düştü.
Ece hemen atladı patatesli diye. Bir de okuldaki gibi istiyormuş. Sordum nasıl yaptıklarını, harcını hazırlayıp fırına yolluyorlarmış. Kayık börek yaptırıyorlarmış. Dedemize yakın olsak yollardık fırına ama , akşam harcını hazırlasam bile sabah 7'de börek yapan fırın yoktur. Aslında vardır da, işime gelmedi anlayın işte :D

Ben de yufka aldım. Geçenlerde Serpil'in bloğunda gördüğüm patatesli karnıyarık böreğinden yapayım dedim. Serpil tarifi silmiş bloğundan.

6 tane patatesi haşladım. 2 tane soğanı yemeklik doğradım. Zeytinyağında kavurdum. Pul biberim acı olduğu için bir tatlı kaşığı tatlı biber salçası ekledim. Kimyon, tuz, karabiber ekleyip karıştırdım. Küçük küçük doğranmış patatesleri ekleyip, iyice karıştırdıktan sonra söndürdüm. En son da yarım demet maydonoz doğradım.
Sıvı harç için de, göz kararı süt, yoğurt, sıvıyağ ve iki yumurtayı çırptım. birazcıcık da karbonat ekledim.

Birinci yufkayı serdim tezgaha. Heryerine sıvı harçtan sürdüm. İkinci yufkayı da üzerine serdim. Çok az yoğurtlu karışımdan sürüp 16 parçaya böldüm. Geniş taraflara dolu dolu birer tatlı kaşığı patatesli harçtan koyup kalınca sardım, sigara böreği gibi.Koydum bir kaba, sardım kaldırdım dolaba.Bütün bu süre zarfında Ece vik vik vik dibimde.

Sıra geldi Kuzey'i izlemeye . Handan Style :D Güzel bir bölümdü.

Sabah 06:30 da kalk borusu çaldı. Börekleri çıkarttım dolaptan.Tepsiye dizip, bıçakla küçük kesikler attım karınlarına. Evde domates biber yoktu ben de küççücük birer sosis koydum karıncıklarına. Üzerlerine yoğurtlu harçtan ayırmıştım, sürdüm ve susam serpip, fırına deptim.

Harika kabardılar.Ama gel gör ki, kreşe gittiğimde ne göreyim. Herkes hazır bişeyler almış ya getirmiş, ya yollamış.

İlkokuldayken çok severdim yerli malı haftasını. Annem kesinlikle mozaik pasta ve biberli ekmek yapardı. Acayip hava atardım. Herkes bayılırdı. Ece tüyo almış, İlker mandalina getirecekmiş  2 kg :)


Kreşe götürürken arabada fotoğraflayabildim. Üzerleri streçli. Sabah bana da düştü böreklerden. Ben kahvaltı yapmayan, öğlene kadar aç duran biriyim. Bugün iyi geldi börekler. Afiyet olsun.

12 Aralık 2012 Çarşamba

Sabah sabah

"Sayın Velimiz,

12.12.2012 Çarşamba günü kurumumuzda yapılacak fotoğraf çekimi için öğrencilerimizin kılık kıyafet ve saç bakımlarına özen gösterilerek gönderilmeleri önemle rica olunur.

Pamuk Okul Öncesi Eğitim Merkezi"

Dün akşam çantasında bulduğum bu notla başladı herşey. Ne giydirsem acaba diye düşünürken, pembe elbisesini (Ece'nin tabiriyle gelinliğini) giymek istediğini söyledi. Bana da uyardı. Adını koymak en azından sabah yaşanacak olan izdihamı ortadan kaldıracaktı bana göre. Yani ben öyle sanmıştım , ta ki bu sabah yaşananlara şahit olana kadar.

Önce gri çorabı değil çiçekli çorabını giymek istediğini söyledi. Az önce çamaşırları serdiğimi ve kurumadığını söyledim. O zaman pembe çorabını giymek istediğini söyledi. Tamam dedim.

Daha sonra, elbisesinin altına beyaz badi giymek istemediğini söyledi. Yakasından bişey görünmesini istemiyormuş. Üşürsün falan dedim ama dinletemedim. Tamam dedim.

Sonra bolerosunu giymek istemediğini söyledi. Fotoğraf çekilirken çıkarırsın dedim, tamam dedi.

Sonra saçlarını yaparken kelebek tokasının bir dişi kırıldı " tüh kırıldı" dedim , demez olaydım. Olay çıktı, ille de o tokayı çıkarmamı istedi. Bir süre geçiştirdim. Daha sonra aynada topuzlardan sarkan lüleleri görünce bunları istemediğini söyledi. Siyah tokayla tuttururum dedim. Hayır sen topuz yapmayı bilmiyorsun deyip zırtıllamaya başladı.Allahtan yedeği vardı kırılan tokanın, onunla değiştirdik, sarkan lüleleri de topladık. Ha bir de topuzlar pinokyo burnu gibi olmayacakmış. Bir saat onunla uğraştım. Tamam dedim.

Sonra ben giyinmeye başladım.Saat 8'e beş var. Bu arada elbisesinin çiçeğinden sarkan ipi gördü keselim dedi. Tamam dedim.

Sonra bolerosu çözüldü, bağladım. Düğümü dik olmuşmuş, onun için zırtılladı. Fiyonklarını yatay yap dedi. Tamam dedim.

Hangi ayakkabısını giymek istediğini sordum. Çiçekli babetini istedi. Tamam dedim.

Çıkarken bunlar ayaklarımı acıtıyor çizmelerimi giymek istiyorum dedi. Çizmeler yağmur çizmeleri, ayaklarını ısıtmaz, yünlüleri giydireyim dedim. Ağladı. Çizmelerini uzattım, ne yapacağını bilemedi, ne giyiyor, ne ayağındakileri soyuyor. Böyle saçma salak bir durum. Tabi benim sesler apartmanı inletiyor.Modern ebeveynlikmiş. Yok şekerim beceremiyorum işte.

Ağlaya bağıra çağıra indik merdvenleri, bindik arabaya. Benimki salya sümük ille de çizmelerini istiyor. Arabayı çalıştırmıştım. Eşek gibi geri söndürdüm. Yukarı çıktım. Çizmelerini aldım, kapıyı kilitledim, koşarak indim, kapısını açtım ve içeri fırlattım.Değiştirdi ayakkabıları.

Bu arada 7 dk var mesaimin başlamasına ve ben daha evin önündeyim. Çantama el attım, işyerini arayıp geç kalacağımı söylemek için. Ne oldu dersiniz ? Fermuarı sıkıştı. Açılan aradan zar zor elimi sokup telefonu buldum. İki kişiyi aramak için yaklaşık 3 dk kaybettim ama kimse açmadı. Salladım küfürü, bastım gaza.

Arabadan inerken bir fotoğraf çekeyim dedim, "ne çekiyorsun montla falan , ne görünecek ki?" dedi. Haklıydı ama ben çekerken de yan yan bakış atmayı ihmal etmedi.

Kreşe girdiğimde Ajda Pekkan gibi gergindim.Alın sizin olsun dedim. Burcu öğretmenini görünce ağzı kulaklarında fiyonk oldu sıpanın. Beni de öptü öyle yolladı işe. İşe geç kalmıştım bir kere. Arabaya bindiğimde tekrar aradım. Ufak çaplı bir kriz geçirdiğimizi , dolayısıyla geç kalacağımı söyledim.

Dönüşte bir önceki sokakta cenaze çadırı vardı. Eşek gibi yolu uzatmak zorunda kaldım.

Kreşin evimize uzaklığı araba ile 3-5 dk. Güzergahımızda sadece bir trafik lambası var. Takılırsak 1 dk ekstra. Dönüş de keza.
İşyerinin orada park sorunu var. Akşam da evin önünde olduğu için, dönüşte arabayı tekrar evin önüne park ediyorum. İşyeriyle ev arası yürüyerek 5 dk. Bu kadar yakın mesafelere sahip olmamıza rağmen , ben yine de hergün işe geç kalmayı başarıyorum.



Suratsız sıpa

yan bakış

Sittin sene düşünsem, hiç sıkışacağını ummadığım çantam

İşyerinde zor düzelttim.
Şimdi bir adaçayı içip sakinleşmem lazım. Bugün Kuzey günü.
Sakin bir gün geçirmenizi dilerim.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Buzunun da, pateninin de...

Cuma günü akşamından başlayayım anlatmaya kısa kısa.

Akşam kocişle yemek yemeyince zamandan kazandım, Ece'ye çok sevdiği yayla çorbasından koydum bir tabak, bulaşık falan derdinden kurtuldum.Zaten bu aralar iştahsız kuzum. Öksürük bizi mahvetti.
Ben de dizimi kırıp oturmak yerine, ayıla bayıla yediğimiz Aslı'nın ıslak kekini yaptım yine. Bizde pişti, komşuya da düştü.

Biz Ece'yi bir yıldan fazladır dr a götürmüyoruz sanırım. Ama artık öksürük yakamızı bırakmayınca, ve balgam çıkarmamız kusmalara dönüşünce, cumartesi sabah soluğu dr.da aldık. Ece nin dr lara karşı bir önyargısı var. Ne kadar konuşsam da, kitap okusam da, sevemedi gitti dr unu. Bu sefer farklı bir dr a gittik. Ağlayarak girdi kliniğe, dr un hiç bir sorusuna cevap vermedi. Ta ki burnuna taktığı kırmızı palyaço burnunu görene kadar. Ama yine de sustu diyemem. Geniz etimiz büyük problemimiz şu anda. Bademciklerimiz de kocaman olmuşlar. On günlük bir ilaç tedavisinden sonra tekrar görüneceğiz.

Cafeteryada otururken dr dan bahsederken, dr unun çok komik olduğunu söyledi durdu sadece. Ama şimdi sorsak yine de gitmek istemez dr. a, ki şimdiden on gün sonra ki kontrol için bile gitmek istemediğini dile getirmeye başladı.

Sonra ben iki saatliğine işe gittim, onlar da kırtasiye, hala ziyaretine. Akşama da muhteşem ıslak kekimizi alıp Said amcalara gittik çay içmeye.

Ertesi gün kızıma süpriz yapmak niyetim. Baba yine balıkta bu arada, araba da onda. Sıpa ile önce bir tartışmamız oldu evde, süprizi iptal edecek kadar. Sonra ağladı ,özür diledi de, ikna oldum onu götürmeye. Hem dolmuşa binecekti, hem de ne zamandır gitmek istediği yere gidecekti. Neyse aylar sonra saati denk getirdik ama bu sefer yaşı tutturamadık.Zaten 5 yaşında diye yalan söyleyecektik ama 6 yaş dersek cidden burnumuz uzardı. Neymiş yeni kanun çıkmış, yaş sınırı 6'ya yükseltilmiş. Hay sizin de, buzunuzun da, pateninizin de....Ece çok üzüldü. Dolmuştan indiğinde geldiğimiz yeri görünce gözlerinin içi parlayan çocuğun, 6 yaşı duyunca, dudakları büzülüverdi. Kursağımızda bıraktılar yine. Daha da gelmem patene falan. Dolmuşta eve dönerken " anne bence panik yapıyorlar, ne bu ya? Bir 5 yaş, bir 6 yaş" diye bir cümle kurdu. Panik kelimesini yanlış yerde kullandı ama yine de hoşuma gitti.

Eve geldik, ödev yaptık,faaliyet yaptık. Akşama doğru İzmir'den gelen anneannemizi görmeye gittik.

Telefonuma baktım da en son aşağıdaki fotoğrafları çekmişim.


Forumdan canım arkadaşım Selda'nın bana ve kızıma yolladığı hediye.

Kızımın uğurböcüklü küpeleri. Hsstane sonrası güzel süpriz oldu kendisine.

Bu da evimizin kızımdan ve benden sonra ki çiçeği. Beyaz naslı kasımpatımız. Kızımla ektik.

Ben size o yapraklar affedilmez demiştim değil mi?
Bu hafta sonu fazla yorulmadık.Erkenden de yattık.

Güpgüzel haftalar.

6 Aralık 2012 Perşembe

Lale Devri

"Sarı Laleler" di bizim düğündeki dans şarkımız.

Geçen cumartesi babaannelere gitmiştik ya hani, işte ilk orada yaptı Nuno halamız kağıttan laleleri. Canan yengemiz hediye getirmiş bize bu sevimli testiyi. Görür görmez faaliyet malzememiz çıktı dedik :)

Halası o an karalaması için verdiği kağıtlardan içine üç lale yaptı, Ecimo'nun çok hoşuna gitti.

Salı günü Elif teyzemizin bize yazın yolladığı faaliyet malzemelerinden pullarla süsledik, dün de evdeki elişi kağıtlarıyla içine lale yaptık. Yani ben yaptım. Önce işyerinde deneme yaptım. Kendimi akşama hazırladım.


Evde sağlam üç renk kağıdımız vardı. Önce mor mu lacivert mi kararsızlık yaşadı çünkü lacivert sevmediği bir renkti. Mor olduğu hususunda anlaştık. Turuncuyu yapmama izin vermeyince, ikincisi de pembe oldu. Testinin kulpuna kurdele bağlamamı söyledi. Ben rastgele pembe kesip bağladım, ama o ısrarla mor istedi. İlk gün geçiştirdim belki unutur diye, üşendim açıkçası. Ama dün söküp elime verdi, " hadi mor bağla" dedi. Haa dalları kahverengi olacakmış, yaprakları da yeşil. Her ne kadar dalları da yeşil olur desem de ikna edemedim.

Neyse işte sonuç. Biz çok beğendik. Yaprak da yapıştırmamı istedi ama ben geçiştirdim. Şşştt çaktırmayın. Napim uyusun diye gözünün içine bakıyordum. Kuzey oynuyordu ve ben düşük çenesinden dolayı bir sürü şeyi kaçırıyordum. Bunu okuyan kocam kesin Kuzey'in kulaklarını çınlatacaktır.




Bugün affetmez ama o yaprakları, ben kızımı tanıyorum :)


Not: Bu arada yorumlar kısmına "yanıtla" seçeneğini nasıl ekleyebilirim? Her yorumun altına cevap yazabilmek için yanıtla seçeneğini eklemek istiyorum. Birşeyler yaptım ama fıss. Bilenler şu bilmeyen garibe açıklasa çok makbule geçer bilesiniz. 

3 Aralık 2012 Pazartesi

Ece işe gelirse!

Efeniim kısa bir aradan sonra tekrar buradayım. Aslında arada yazacak şeyler oldu, ama tembelliğime takıldı.
Mesela sirke gittik, ama hiç profesyönel olmamasına rağmen çocuklar eğlendi mi? Eğlendi. Neyseki çok fazla hayvan yoktu. Üç köpek, bir yılan, iki timsahtan başka. Sahneleri bizim evin salonundan küçüktü. Siz düşünün gerisini. Neyseki fotolar Ece'nin makinesinde kaldı.

Annem İzmir'e gitti, Ömer paşanın doğumgünü sebebiyle. Biz de gitmek istedik ama ofiste iki şahsiyetin keyfine takıldık.Bloğumu birgün keşfederler mi bilmem ama kulaklarını çok çınlattım bilsinler. Cuma günü geçtim bu şahsiyetlerden birinin yanına, dedim ki; "annem İzmir'de, görümcem nöbette, kuzenim Antakya'da. Ya bana izin verin , ya da kızımı ofise getireceğim" diye zarf attım, yemedi şahsiyetler. "Yarın cumartesi işe getir nolacak ki?" Canıma minnet.
Benimle işe geleceği için öyle mutlu ki! Eskiden olsa kasardım. Artık daha rahatım sanırım.
Sabah kalktık hazırlandık. Bir gün önceden de çantamızı hazırladık.

Neler mi yaptık işyerinde?

Bu resmi tam dört defa çizdirdi bana. İlki küçük olmuş, ikincisinde yeşilleri karıştırmış, üçüncüde elmaları çizerken saplarını kırmızı yapmam kriz geçirmesine sebep oldu. Dördüncüde duvara çarpasım geldi ama kendime hakim oldum. Neyse ki işyerindeydik.En son boyadıktan sonra da karşımdaki duvara astı. Baktıkça beni hatırla dedi. Sanki aklımdan çıkıyor da. Bu sabah da şahsiyetlerden biri geldi "kaldır konuşurlar" dedi. "Biliyorum" dedim










Saat üçe kadar çalıştım. Ben geç çıktığım için sinirliyken, benim sıpa erken çıkıyoruz, daha akşam olmadı diye sinirlendi. Eve çekiştire çekiştire götürdüm.
Sonra babaannemize gittik. Çok oldu gitmiyorduk, balede öğrendiklerimizi gösterdik. Artık eskisi gibi değil. Çok hareketlendi ve dillendi.
Eve geldikten sonra , küçük yılbaşı ağacımızı süsledik.

Pazar günü uyandığımda, hazır kahvaltı , boş bulaşık makinesi , sıcak kahveyle karşılaştım. Acayip şımardım. Kocam balığa yol yapıyordu anlayacağınız üzere :) Hasılat iyiydi. Akşama bir tava kızarttık.
Güya işim yoktu ama saat 22:00 olmuştu oturduğumda.
Bundan yaptım ilk defa. Çok severim, bakalım nasıl olacak? 

Sonrasına bir gözleme yapmışım, yeminle parmaklarınızı yersiniz. Neden mi? Gözlemenin yenecek hali yoktu da ondan. Allahım bir de fırıncı kızıyım diye övünürüm,rezaletti. Ya bir defa bile yuvarlak hamur açamadım. Hele bugüne kalanları anlatmak bile istemiyorum. Zira dişlerim bile kesmedi. Israr etmeyin resmini paylaşamam. Yeminle tüm izleyicilerimi kaybetmeme sebep olur.



 
Çok mu uzattım? Yazacak bişeyim de kalmadı sanırım. Varsa da aklımda yok. Zaten yakın tarihi hatırlamakta zorluk çekiyorum artık.
Bugünlük bu kadar.
Zaten yılın son ayına da girdik. Zaman yorulmadan akıp gidiyor.
Güpgüzel bir hafta sizin olsun.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...