30 Temmuz 2012 Pazartesi

Biz şımarmayalım da, kimler şımarsın?

Neyse ki bloğumun şifresini unutmamışım. Bu hafta öyle yoğundu ki, beynim burnumdan akacaktı. İşimi sevmediğimi söylemiştim değil mi? Az kaldı, inşallah işyeri değiştireceğim. Gelen gideni aratmasın da! Bu hafta üç İngiltere, iki Kanada ve iki Amerika vize dosyasıyla cebelleştim. Hepsinde hatalar yaptım, ama umurumda mı? Zerre kadar değil hem de. Banane kendileri hazırlasalardı dosyalarını, benim işim mi?Şirket evraklarını hazırlamayı geçtim, online formlarına kadar ben dolduruyorum.Kusacaktım yani o derece.

Neyse gecikmiş bir post oldu, ama değinmeden geçemeyeceğim. Sevdiğimiz dostlarımız var bizim, hayatımızda oldukları için şanslı olduğumuz dostlarımız.

Geçen cumartesi işe gelmedim (burnumdan fitil fitil geldi zaten), İstanbul'dan misafirlerimiz vardı. Dilek & Beren ve Neslihan & Utku Bora. Çok güzel iki gün geçirdik beraber. Hava şanslarına kapalıydı ama buna rağmen ıstakoz gibi yandık. Ece, misafirleriyle çok ilgilendi, oyunlar oynadı diyemem. Zaten ben Ece'nin hiç kendi kendine ya da arkadaşlarıyla oyunlar oynamasına şahit olmadım. Varsa yoksa ben.

Dilek ve Nesli benim  forumdan arkadaşlarım. Geçen sene ben gitmiştim Elif'ime , bu sene Elif Malatya'ya taşınınca, önce Malatya'ya gittiler, ordan da buraya bizi görmeye geldiler. Hoş geldiler , sefalar getirdiler. Beren cimcimesi sarı şeker. Dilli, zilli çıtı pıtı bir prenses. Utkuşum da akıllı ama Neslim hamile olduğundan artık en ufak şeye de tahammülü kalmamış. Oysa hiç yaramaz değil benim oğlum.

Gelirken de elleri kolları dolu dolu geldiler. Elifim Malatya'nın meşhur meyvesinden yollamış. Ecimo'ya kendi yaptığı muhteşem parmak kuklalardan yollamış, Zehra teyzemin diktiği, kendisinin süslediği çok güzel anne -kız önlüğü yollamış, buzdolabı için puzzle magnetlerden yollamış yine kendisinin yaptığı, faaliyetlerde kullanmamız için bir sürü malzeme masa örtüleri ve aklıma gelmeyen bir sürü şey.Çok marifetli olduğunu söylememe gerek yok değil mi?

Dilek'im yine Ecimo'ya elbise ve ayakkabı getirmiş ama tahmin ettiğim gibi kızımın dombili ayaklarına olmadı. Bana çok şık bir kolye.

Neslim annemi unutmamış çok şık bir fincan takımı getirmiş.Annemde kaldığından fotosunu çekemedim.İşin ilginci biz hiç fotoğraf çekilmedik. Ayıp bize yahu.bir daha kim bilir ne zaman tekrar görüşeceğiz?

Bu arada Almanya'dan Naim amcamız geldi, Zeki amcamız geldi ve hediyeler de geldi tabi ki beraberlerinde.Kareye sığmayanlar da var.








Daha bitmedi. En son olarak birkaç gün önce elimize geçen hediyemiz, tatatataaam Nil teyzemiz yolladı. Üzerindeki notu görünce gözlerim doldu. Ece'ye arayıp teşekkür edelim deyince "beğenmedim geri gönder" dedi yalancı böcek. Halbuki içi gidiyor. Ece'nin en sevdiği şeyleri kitaplarıdır. Ona vereceğim en büyük ceza onu kitapsız bırakmaktır. Sonra Nil teyzemizi aradık. Kitapta su aygırının söylediği şarkıyı Nil teyzemiz bize canlı canlı söyleyince pek hoşumuza gitti ve biz de öpücük yolladık.
Su aygırı olmak istemiyorum , yo yo yo
Zebra ya da bufalo, lo lo lo
Ağaçta şarkı söyleyen maymun,
Su aygırı yerine maymun olsam, ho ho ho :D


Dedim ya; biz şımarmayalım da kimler şımarsın? Çok şanslıyız biz , hayatımızda olduğunuz için. İyi ki varsınız.

Şimdi uzun zamandır ihmal ettiğim ve çok özlediğim blogları ziyaret etme zamanı.

Herkese iyi haftalar.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Haftasonundan

Haftasonundan kayda değer bu iki lezzet dışında aklımda bişey kalmadı :D

Triplex:

1 lt süt
1 su bardağı irmik
1 su bardağı şeker
1 vanilya
1 yemek kaşığı tereyağı
1 paket kakaolu petibör
2 muz
3-4 şeftali
1 muzlu jöle


Süte irmiği şekeri ekleyip ocağa aldım. Kaynamaya başlayınca da altını kapatıp, vanilya ve çok az tereyağını ekleyip karıştırdım. Tepsinin tabanına bir kat bisküvi dizip, irmikli muhallebinin yarısını üzerine yaydım. üstüne ince ince dilimlediğim muzları dizdim. Tekrar bisküvi ve irmikli muhallebinin kalanı ekledim. Onun üstüne dilimlediğim şeftalileri dizdim ve muzlu jöleyi üzerindeki tarife göre hazırladım. Biliyorum üçten fazla katı oldu ama meyveleri saymazsak, katlar bisküvi muhallebi ve jöleden oluşuyor. Bir ara Sahrap Soysal'ın böyle bir tarifi vardı sanırım. Adı oradan kalmış aklımda.

Jöle fazla gelince de kaselerde meyveli jöle yaptım. Ama kızımı cezbetti mi hayır :D


Diğer tarif ise benim hayranı olduğum Jamie'ye ait :D Adam 30 dakikada harika menüler hazırlıyor. Ortalığı çok dağıtıyor ama 30 dakikada hem yemek yapıp hem de ortalığı düzenli tutması bir erkek için zor sanırım. Kızım da Home TV nin müdavimlerinden oldu. Ben kızımın aşçı olmasını çok isterim ne yalan söyleyeyim :)

Çok basit bir pizza izledik kızımla ve pazar günü kahvaltıya yapma kararı aldık.

1 kupa un
1/2 kupa su ( azar azar ekledim)
sıvıyağ
tuz

Hamuru göz kararı sıvıyağ ( bir kaç kaşık) ve biraz tuz ekleyerek yoğurdum ve ince açtım.Çok kolay açılıyor. Jamie bunu tavada yaptı ben de teflon bir tepside. Tepsiyi yağladım ve açtığım hamuru tepsiye yerleştirdim. Ocağın üzerine koyup altını kıstım. Diğer taraftan bir domates rendeledim, bir diş sarmısak rendeledim, kekik ve çok az sıvıyağ, tuz, ketçap ekleyip hamurun üzerine yaydım. Hamur kıpırdanmaya başladı. Ara sıra altını kontrol ettim. Üzerine bu pizza için aldığım malzemeleri dizdim gelişi güzel. ( Eve kolay kolay salam , sosis almıyorum) Hamur alttan kızarınca fırının ızgarasını çalıştırdım ve fırına koydum tepsiyi. Üstü hemen pişiyor. En son da kaşar rendesini ekledim. Pizzanın en sevdiğim yanı pratikliği ve hamurunun incecik , çıtır çıtır olması.Normal pizza hamurları gibi yumuşak ve mayalı değil. Ama bu pizzayı sıcak tüketeceksiniz. Çünkü soğuyunca tahta gibi oluyor.

Belki siz de denersiniz.
Afiyet olsun.

14 Temmuz 2012 Cumartesi

İlk defa

Geçen blogları gezerken bir etkinlik başlatıldığını okudum. Ama bilgi sahibi olmadığımdan, sadece soru soran bir yorum yazıp, kapattım bloğu. Daha sonra hiç dönüp bakmak gelmedi aklıma. Hiç huyum değildir oysa.

Bu bloğu unuttum gitti, ta ki bana mail gelene kadar. Etkinlikte eşleştiğim blog adını bildiren, çok kibar bir mail aldım Damla hanımdan. Sorularımı sordum, eşleştiğim blog sahibine de mail attım ama , mail duvar. :P Bekle ki cevap gelsin. Bir kaç gün cevap gelmeyince etkinlik sahibine geri döndüm ve cevap alamadığımı bildirdim. Tam başkasıyla eşleştirecekken, beklediğim cevap geldi. Meğer arkadaş tatildeymiş. Neyse ki sorun çözüldü, adres bilgileri alındı ve beklemeye başlanıldı. Bu arada mailleşmeye başladık İlknur'la.

İlk defa bloglar arasında yapılan bir etkinliğe katıldım. Etkinliğin amacı kitaplaşmak.Ben kolay kolay kitaplarımdan vazgeçemem. Malım kıymetlidir arkadaş. Ama bu etkinlik nasıl olduysa ilk defa aklımı çeldi , sanırım işin içinde kitapların olmasıydı beni etkileyen. Kitapları takas etmek için güzel bir fırsattı. Çekiliş sonrasında İlknur ile eşleştim. İlknur'un okumak istediği kitapların bir tanesi bende mevcuttu. Bu beni çok sevindirdi. İşte benim yolladığım kitaplar:

Dün ikimiz de teslim aldık kargolarımızı. Heyecanla açtık. İçine not yazdığı aklıma gelmişti ama bu kadar sevimli ve çok notla karşılaşacağımı düşünmemiştim. İlknur kalemi güzel, yüreği güzel bir arkadaş. 




Bu not gözlerimi doldurdu. Birbirimizi hiç tanımıyorduk. Ama buna rağmen İlknur bu notla, güzel yüreğini ortaya koydu. Dilerim herşey gönlünce olur İlknurcuğum. Seninle tanıştığıma çok memnun oldum. Dilerim birgün yazıların hakettiği yerde olurlar. Emeğine, yüreğine, kalemine sağlık.

Bu arada Damla hanım bu etkinliğe vesile olduğunuz için size de çok teşekkür ederim.

Herkese iyi haftasonları.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Uzun aradan sonra,

kızımla dün faaliyet yaptık.Kreş tatiline girdiğimizden beri Ece ile faaliyet yapmıyorduk. Akşam saatleri yetmiyordu bana. Dolayısıyla ben de bunu bahane edip sallıyordum , sallayabildiğim kadar. Zira kreşle birlikte belki faaliyet yapma isteği de tatile girer diye düşünmüştüm.

Yanılmışım. Ne yapsak diye araştırmaya başladım yine. Hatta bazen " haydi anne faaliyet yapalım" dediğinde , "kızım, işyerinden bilgisayara bakmam lazım" deyip yine erteliyordum. Öyle ki, artık nasihat bile aldım kızımdan işe gelirken: " anne bilgisayara bakmayı unutmaaa!" .

Bir kavanoz alınır. Evde olan artık yüne ihtiyaç vardır. Yapıştırıcı ve makas. Süslemek size kalmış. Bütün kavanoz tutkalla kaplanacaktır. Lakin tutkal akmamaktadır. Topluiğneyle deliğini kurcalamama rağmen akmıyor gıcık tutkal. Peki ne oldu dersiniz? Yer, gök tutkal. Öyle bir sıkmışım ki, kapak fırladı ve tutkalın ulaşmadığı yer kalmadı. Hay faaliyetinin de, yapanın da... (demedim.)

Neyse sakindim. Eşim sildi sağolsun. Ben tutkal donmadan yünle kavanozu kaplamaya çalışıyordum. Şu püskül yerlerini Ece yaptı. Evde kurdele, tül vardı onu da bağlayınca, buyrun size vazo mu dersiniz, kalemlik mi dersiniz, ne derseniz deyin.

İçine de birkaç hafta önce yumurta kolisinden yaptığımız çiçekleri koyduk.






Ve böylece bir faaliyetin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Sevgiyle kalın.

 Bu bir kaç hafta önce ailece gittiğimiz Konacık / Işıklı mesire yeri. Su çok güzeldi ve serindi.Ece buna rağmen suda baya zaman geçirdi. Hava güzeldi, hiç terlemedik.  Yüzüne nur inen babam, ışık huzmeleri arasında Hayalet filmini bana anımsatan Said amcamız, kırmızılı eli belinde olan da Haco hala. Ece o gün çok eğlendi, her ne kadar benim başıma tatsız bir olay gelse de.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Mother and Child - Anneler ve Kızları

Dün blogları gezerken, baktım ki Şebo "Çok Sevdim" diye başlık atmış. Tıkladım, filmden bahsediyor. Ee patron da yok, daha ne olsun di mi ama? Uzun zaman oldu film izlemeyeli. Verdiğim aradan sonra böyle bir filmle başlamak güzel oldu.



Yıldız oyuncuların bir araya geldiği, üç kadının kesişen hayatlarını konu alan dokunaklı bir dram: Gabriel Garcia Marquez’in oglu Rodrigo Garcia’nin son filmi, kadınlık ve annelik kavramlarını mercek altına alıyor.

40 yıl kadar önce başlayan hikâyede 14 yaşındaki bir kız hamiledir ve bebeğini evlâtlık verir. Bugüne geldiğimizde üçü de hayatlarının kontrolünü ele almaya çalışan üç ayrı kadınla karşılaşırız.

Elizabeth (Naomi Watts), güzelliğinin farkında olan ve bunu yararına kullanan başarılı ve zeki bir avukattır. Ne zaman bir konuda galip gelemeyeceğini veya durumla başa çıkamayacağını anlasa, cazibesini kullanır; bu patronuyla (Samuel L. Jackson) romantik bir ilişkinin başlangıcına yol açacak olsa da ya da gereğinden fazla arkadaşça davranan komşusu ve kocasını (Carla Gallo ve Marc Blucas) kontrol etmek için de olsa cazibesini kullanmaktadır. 

Karen (Annette Bening) ise yürekli ama bunu asla göstermeyen bir sağlık uzmanıdır. 14 yaşındayken doğurduğu kızını evlâtlık vermiş ama bunu hiç atlatamamıştır - acısı onu etrafındaki herkese karşı acımasız ve sert bir hale getirmiştir, iş arkadaşı olan ve ona ilgisi açık olan Paco’ya bile (Jimmy Smits). 

Lucy (Kerry Washington) de kocasıyla çocuk sahibi olamamış ve hep hayal ettiği aileye sahip olmak için evlatlık almayı plânlayan bir 20 yaşında bir kadındır. 3 kadının hikâyesi annelik duygusu etrafında birleşir.



Karen, Elizabeth ve Lucy.Ve hatta anneleri.

Karen'ın yaptığı hata ve ömür boyu süren pişmanlığı. Annesiyle olan soğuk ilişkisi. Evlerine gelen yardımcı ve kızı ile olan ilişkisi. Karen etrafında duvarlarla yaşıyor ta ki onu çok güzel seven adamla karşılaşana kadar.

Elizabeth annesinin onu evlatlık vermesinden dolayı, erkeklere karşı acımasız.Ne istediğini bilen, ayakları üzerinde duran bir kadın. 17 yaşında tüplerini bağlatmış ama yine de hamile kalınca, rüzgar ters yönden esmeye başlıyor. Normal doğum yapması tehlikeli. Doğarken çocuğunu görmek istiyor.

Lucy ise ne yazık ki istese de anne olamıyor. Evlatlık edinmek istiyor, ama çocuğunu verecek olan kız doğumdan sonra vazgeçiyor. (Burada da bir anne - kız ilişkisi var.)  Lucy yıkılıyor ve şunu diyor: " Çocuğunu evlatlık vermek doğaya aykırı. Neden kimse bunu söylemiyor?" Lucy ve annesinin ilişkisi güzel. Haa bu arada dangalak eşi Lucy i terk ediyor.Lucy evlatlık edindikten sonra çıldırıyor ve annesini çağırıyor.Bebeği annesine şikayet ediyor. " Dünya onun etrafında dönüyor, her istediğini yapıyorum ama yine de ağlıyor." annesi ne diyor peki? " Sadece senin mi çocuğun olduğunu sanıyorsun? Sızlanmayı kes ve ANNE OL!!!"

Tekrar izlemek isterim. Ofiste kırkbin defa durdurarak izliyorum maalesef. Anneliği ve kadınlığı çok güzel işlemişler filmde. Ben çok beğendim. Özellikle annelere izlemelerini tavsiye ederim.

Teşekkürler Şebo.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir daha tura gitmek mi? Tövbeler tövbesi.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, kıskançlık tavan yaptı ve bir tura katılmaya karar verildi. Hangi bloğa girsem, tatilden , gezmekten bahsediyor blog sahipleri. Ee bizim başımız kel mi? Onlar geziyorsa, biz de gezeriz dedik, hay demez olaydık. Ayaklarım zaten şalopa gibi (Babamdan öğrendim, gemicilikte kullanılan bir terim sanırım. Sandal gibi bişey olmalı)şimdi bileklerim de balon gibi oldu.

Hava sıcak, otobüs kalabalık, şoför artist, organizatör ise zavallı olunca sizce nasıl bir gezme çıkmıştır ortaya? Efenim cumartesi gece yarısı çıkılmıştır yola.Annem, kayınvalidem, görümcem, gelin, ben ve olmazsa olmaz Ece. Otobüs buz gibi, hemen geri dönüp Ece'ye ceket aldım. Üzerini şalla örttüm. O uyurken ben hareket edemediğim için, uyuştum, dondum. Müzik yüksek sesli, kahkahalar yüksek sesli, şoför yüksek sesli, otobüs tam bir curcuna.

Sabahın köründe vardık Cennet Cehennem'e. Daha önce inmiştim ama bu sefer görümcem ve gelinle tekrar ineyim dedim. Hatta kaçak indik, çünkü erken vardığımızdan gişe henüz açılmamıştı :D İniş güzeldi de, çıkarken gördük ebemizi. Yine unuttum basamakları saymayı. Denilene göre 400 basamak.

Sonra yakın mesafede olan Astım Mağarasına çevirdik rotayı.Terbiyesiz esnaflara rağmen, kahvaltımızı orada yaptık. Bu sefer annem indi görümcem ve gelinle. Ece önce inmek isteyip, sonra tırsınca 10. basamaktan geri tırmandık yukarıya. Babaannemizle oturup, bekledik inenlerin çıkmasını. Otobüse yolcuları toplamak işkence. Hele de yaşlar ileri olunca, bekle ki gelsinler.O yüzden dedim organizatör zavallı diye. Herkesi idare etmeye çalıştı garip.

Bana göre gezinin en güzel yeri Kız Kalesi'ne tekneyle gitmekti. Deniz berrak ve davet ediciydi. İşin ilginci kızım da gezide en çok burayı sevdi. Belki de ona yarım yamalak anlattığım kale hikayesini çok sevdiği içindir. Defalarca anlattırdı, temsili prenses oldu ve elmayı ısırıp bayıldı. Çünkü yıl sonu gösterisinde öyle yapılmıştı. Prensesi düşünüp kalede hangi oyunlar oynadığını falan bile konuştuk kızımla. Tekneyle geri karaya vardığımızda, tüm bu güzellik burnumuzdan geldi. İnatçı ve uyuz şoför yüzünden güneşin altında dakikalarca yürüdük otobüse ulaşmak için. Neymiş ceza yemiş yanlış yere parkettiği için dangalak herif.




Sıra geldi türbelere. Eshab Elkehf'e gidildi. Ben mağaraya çıkmadım yine. Diyeceksiniz ki niye gittin o zaman? Hem Ece den dolayı, hem yıllar önce gitmişliğimden dolayı, hem de kayınvalidem de çıkmayacağı için onu bahane edip, tembellik ettiğimden dolayı :D

Ordan, yıllar önce gördüğüm ve hiç böyle hatırlamadığım Tarsus Şelalelerine gittik. Su resmen çağlıyor. Serindi. Organizasyon bozukluğundan burada yemek yenmedi. Ama ben kızımın karnını doyurdum. İyi ki...


  
Nusret Mayın Gemisi
Daha sonra bir restauranta götürdü şapşal şoför, kimse beğenip inmedi. Efendi! gibi sürdü Çoban Dede'ye. Bu ne izdiham? Ece yine yatıyor kucağımda ve ben yine kalıyorum otobüste. Gelin kaynıyor ortalık.Adak mıdır? İnanış mıdır bilemem ama toz, toprak, trafik, izdiham, sıcak ... ve açlıkla birlikte sinirler gergin yolcularda.

Akşamın sekizinde varıyoruz yemek yiyeceğimiz yere. Şoföre çemkiriyorum, "bu saatte akşam yemeği mi olurmuş?" diye.İyi ki Ece ye yemeğini yedirmişim . Çünkü zaten doğru dürüst birşey yemedi tüm gün boyunca. Biz büyükler bile acıkmıştık.

Neyse şükür dönüş yolundayız. İğrenç şoför sesi eşliğinde. Öndeki yaşlı teyzeler de halinden gayet memnun. Gece yarısını buldu varmamız. Ece yaptı yapacağını, ortalığı birbirine kattı. Ne benden ne anneannesinden vazgeçebildi, en sonunda anneannesinde yatmaya karar verdi. Haklı dedim yavrucak, feleği şaştı, uykusu şaştı.

İmreniyorum yavrularıyla gezip, duran ailelere. Ece beni yordu mu? Hayır. Ama hakikaten çocukla gezmek zor. Neyse, herşeye rağmen güzeldi. Bir sonra ki ne zaman bilemem ama, bu gezi beni baya bir idare eder.

Herkese iyi haftalar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...