canım kızım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
canım kızım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mayıs 2018 Çarşamba

Mayıs - 2 Mezuniyet

Gelelim Mayıs ayının bir sonraki etkinliğine. Mezuniyet.

Ela'nın doğduğu yaz. Ablamızın ilkokula başlayacağı dönem, hangi öğretmene göndersek, ne kadar bağış (!) yapsak, torpil bulsak derken bitti gitti 4 sene. Okula başladığımız sene tanışmıştık ürtikerle. Kardeşinin doğması mı, okula başlaması mı ya da başka bişey mi hala anlamış değilim.

Öğretmenimizle yıldızımız çok barışmadı. Çok ödev veren, çocuklara soluk aldırmayan bir öğretmene denk geldik. Ve maalesef tavsiye üzerine biz seçtik bu öğretmeni. Hatta son sene Ece ile öğretmeni arasında bir gerginlik bile oldu. Ece artık ergenlikten midir nedir, ağzından çıkanı kulakları duymuyor.

Hiç bir zaman ödevlerini yapmadan gitmedi. Çok takıntılı bu konuda. Bizi de çok yordu. Öğretmeni gibi Ece de mükemmeliyetçiydi. Dedim ya sevmekten çok, öğretmenden çekindiğindendi sanırım bu kadar titiz davranması. Bazı ödevleri sırf veliler içindi. Çocuklara ya da mesleğine aşık bir öğretmen değildi bizimki.  Lafını hiç esirgemedi. Ya da yıllarca yaşadıkları, karşılaştıkları onu bu hale getirdi. Neyse bu sene devlet okulundan, özel okula geçiş yapıyormuş. Son kurbanları bizimkiler oldu. Ece'ye isterse öğretmenini değiştirmeyi teklif etmeme rağmen , kabul etmemişti.

Öğretmenimizi hep yermek olmaz. Çünkü o Atatürk'ü seven bir öğretmen. Ve bunu çocuklara sürekli anlattı. Onun yolundan ilerlemeleri gerektiğini, ona layık, izinden giden çocuklar olmasını öğretti. Çok güzel sorumluluklar yükledi ve sorumluluklarını yerine getirmelerini sağladı. Hakkını inkar etmeyeyim.

Ayın 9 unda mezuniyet gecemiz vardı. 3 şube bir arada kutlayacaklardı. Bir düğün salonuyla anlaşılmıştı. Yemekli falan olacaktı. Ben hem düğünde hem mezuniyette giysin diye sade bir elbise almıştım Ece'ye. Meğerse gelinlik, abiye elbiselermiş mezuniyetin şanına yakışan. Saçımızı fönlettik, aksesuar olarak da bir dizi boncuk taktık saçımıza, bir de parlatıcı sürdük o kadar.

Salona girince kızımın ne kadar sade olduğunu farkettim. Ama yine de bana göre en güzeli oydu ve işin en güzel tarafı Ece halinden çok memnundu. Makyaj yapan kızlar, topuklu ayakkabılar, topuzlar derken kızlar yarış içindeydi. İlkokulda bile varmış şıklık yarışı :)

Gelinlikler arasında elbisemizin sadeliği
Organizasyon kötüydü, Öğretmenimiz hastaydı, eğilip çocukları öpemedi bile mezuniyet belgelerini verirken. Hatta sınıfta bir ders çocukları çalıştırmış nasıl sarılacakları konusunda.  Kepleri havaya fırlattıkları an en güzeliydi.

Gülen gözlerin güzelliği






Şimdi yeni telaşlar bizi bekliyor. İlkokulda yaşadıklarımız belki de çok komik kalacak yaşayacaklarımız karşısında. Devlet okulu ama hangisiyle devam edeceğimizi bilmiyorum. Koleje güç yetmiyor.  Ama belki patronumuz bir jest yapar bize :)



Artık okula gitmiyor. Evde tek takılıyor cadı. Benim zamanımda hayatta öyle bir seçeneğim yoktu. Hastayken bile okula yollardı annem.
Karnemizin heyecanını yitirmemesi için e-okuldan bakmıyorum.

Güzel kızım,  dilerim hayatın boyunca hep mutlu olursun. Kendini sev nolur. Ve sen inanırsan, gerçekten istersen yapamayacağın bişey olmayacağını unutma. Elbette zorluklar, engeller, egolar çıkacak karşına. Ama bunlar seni yıldırmasın. Biz sana güveniyoruz ve her zaman, her konuda, her kararında arkandayız bunu unutma. Başarıların daim olsun. Güzel yüzün hiç solmasın Meleğim.


17 Ocak 2018 Çarşamba

Şükür Kavuşturana

Artık hiç şaşırmadığım bir sorun, bilgisayarımın arıza vermesi, ya da herkeste bağlantının olup bende olmaması.

Geçen ayın 29 undan beridir ofisin santrali arızalı. Neymiş yanımızdaki bina yıkılacakmış, bizim de hatlar onlarla aynı kutudaymış. Onlar hatlarını iptal ettirince biz de nasibimizi aldık. İçerdeki kral dairelerinde herkesin var interneti falan ama biz tebaa kısmısında ne telefon, ne bağlantı. Telefon geldi, kasa arıza verdi. Kasa yapıldı usb ler tırt oldu. Amaaan işte böyle.

Yılsonuydu, yılbaşıydı derken ilk ayı yarıladık bile. Cuma günü karneler. İlk haftası izin almalar, İzmir'e gitmeler falan. Kreş bir hafta gitmesen bile ücreti tam alıyormuş, gıcıklar. Ece'nin karnesi çok iyi maşallah. 11 dersin 8 tanesi 100. Diğerlerinin en düşük ortalaması 95 ve hepsi sözel dersler.  Geçtiğimiz cumartesi bir kolejin bursluluk sınavına girdi. Gönderebileceğimden değil ama deneyim oldu en azından.

Bu aralar fazla sorunlu. Annemlerde bile duramıyor. Ki en sevdiği yerdir anneannesinin evi. Anne haydi gidelim diye tutturuyor. Çok sevdiğim çocuk modeli. Çarpacan ağzının ortasına o olacak. Zaten haftada bir görüyorum. Babasının laflarını bana satıyor: Niye bizim evimiz yok muymuş? Kendi evimizde vakit geçiremez miymişiz? Birdiler, iki oldular. Ya sabır. Geçen konser var gidecez, Ece ile Ela'yı anneanneye bırakacaz, Ela da sorun yok ama Ece yi ikna edene kadar kılı kırk yardım. Bu arada söylemesi ayıp Rubato'nun konserine gittik de. İnanılmaz keyifliydi.

Ela deseniz öksürüyor bu aralar, bu da altına kaçırmasına sebep oluyor geceleri. Dr a gittik mecburen, sonuç: faranjit. Bıkmıştım her gün alez , çarşaf, nevresim yıkamaktan. Yıkamak neyse kurumuyorlar da. Benim içiremediğim ilaçlarını kreşe yolladım, öğretmeni mis gibi içiriyor.  Ağlayarak her istediğini yaptırıyor sıpa. Çok güzel yalan söylüyor. Ece ile pek anlaşamıyorlar. Ece çok doğrucu Davut, Ela'nın hayal dümyasını hiç anlamıyor, anlamaya da çalışmıyor. Sürekli kedi köpek gibiler. Benle Ece de öyle. Tartışmasız bir günümüz geçmiyor.

Bu aralar Deniz Erten'in İşaret kitabını pek elime alamadım. Araya Kafka'nın Dönüşüm kitabını soktum. 2 saatlik kitabı bitirmem dört gün sürdü. Uyandığında kendini böcek olarak bulan Gregor Samsa'nın hikayesi. Hayatını ailesine adayan Gregor'un, böcek olduktan ve öldükten sonra ailesinin hayatındaki yeri ve önemi çok güzel anlatılmış. Kafka'ya babası maalesef gerçek hayatında da hep öyle davranırmış. 

Ela'dan bir kaç sözü de şuraya not alayım ve  bitireyim yazımı. Ofiste yabancı misafirler var. Ortam kalabalık.
Porkatal (portakal) - Fison (sifon) - Kaldırma (kaldırım) - sitengap (stand up)

İzmir sonrası görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın.

28 Kasım 2017 Salı

Bu aralar

Bu aralar, gergin geçiyor. Evde, iş yerinde sürekli bir gerilim var. İş yerinde bir finans müdürümüz var ki, düşman başına. İnsan patrondan korkmayıp böylesi insanla çalışmaktan korkar mı? Ayaklarım geri geri gitmeye başladı tekrar. Nasıl egodur, nasıl bir zavallılıktır. Bütün gün ofiste onun sesi. Herkese, herşeye bağırabilir. Bloğum da deşifre olursa, ayvayı yediğimin kanıtıdır. Artık evden yazarım.

Ev deseniz Elif Ece'nin tripleri yetiyor. Kızım inanılmaz ergen havalarında. Evlat olsa sevilmez kıvamına doğru hızla ilerliyor. Herşeye mi muhalefet olunur, herşeye mi cevap verilir, herşeyden mi nefret edilir.... bu liste uzar gider. Daha bu sabah montu yüzünden kavga ettik. Beğenmiyormuş efendim montunu. Geçen sene aldık, ve emin olun daha iki defa giyilmedi. Neymiş rahat değilmiş, ağırmış. Ah benim şapşik kızım, geçen sene alırken aklın nerdeydi? Montunu beğenmiyorsan böyle git dedim, gerçekten de üstündeki incecik sweatle gitti. Ya sabır.

Dün akşam dolaplarını düzeltiyorum sıpaların. Bana gelmiş ukala bir şekilde diyor ki, kitaplığımı sen düzeltiyorsun madem, flütümü bul. İşte flüt burda masanın üstünde dedim ( yani gözünün önünde), neden burda ki dedi. Ve bunun gibi daha nicesi. Ergenlik gümbür gümbür geliyor ve ben bununla nasıl başedeceğimi bilemiyorum.

Ela deseniz sadece gazla çalışıyor cimcime. Hırka giymek istemez, yemek beğenmez, eline ne gelirse gelsin affetmez (fırlatır), dakikalarca inleyebilir, evde hep onun istediği olduğundan abla onu pek sever ( yalnız yakalasa hayatta affetmez)..vs ( Biliyorum sürekli Ela'nın istediğinin olması, ağlayarak istediğini yaptırması doğru değil, ama öyle yüksek sesle bağırıp ağlıyor ki, yakında oy birliğiyle bizi apartmandan kovarlarsa şaşırmam. Ayrıca sesi tahammül edilecek gibi değil. Çoğu zaman ilgisini dağıtabiliyoruz ama her zaman başarılı olamıyoruz. Sanırım tahammülsüzüz.)

Bu ay maaşlar yetmedi, eksi hesaba geçtik. Bu da beni geriyor.

Ayrıca dedem de kötü. Zaten yatalaktı. Annemle teyzem bakıyor kendisine. Ama son günlerde hiç bir şey yemiyor ve içmiyor. Annemler İzmir'e gideceklerdi, kardeşimin yanına, iptal ettiler.

Akşamları uykum erken gelmeye başladı, oysa kızlar uyuduktan sonra sessizliğin tadını çıkarmak istiyorum ve buna da geriliyorum.

Galiba bu aralar pek bir gerilesim var.




Soldan say Ceren, Dila, Nil, Ela, Elifim ve Yeşim


Not: Fotoğrafların konuyla alakası yoktur. Haftasonu kutladığımız doğumgünü partilerinden anı olarak kalması için eklenmiştir. Gündüz gördüğünüz 4,5 prensesle arkadaş partisi ve akabinde akşam da aile ile ayrı bir kutlama yapılmıştır. Annenin ayaklarına karasular inmiştir. Ama  kızının mutluluğu görülmeye değerdir.

21 Kasım 2017 Salı

İlk göz ağrım

Canım, meleğim, ilk göz ağrım,

9 yaşına girdin bugün. Sen bana anneliği tattıran, sana sahip olmak için beni ağlatansın. Rabbimin bana armağanısın. Ben ise senin çocuk olduğunu unutup, senin hem büyümeni bekleyen, hem büyümenden korkanım. Ela'yı hala kıskanıyorsun, bazen aynı davranışları sergiliyorsun. Bunları görünce "büyü artık" diyorum ama içten içe ergenliğinden de korkuyorum. Ve sanırım sen artık bir ergensin.


Sen çok güzel bir ablasın. Bazen benim gibi agresif davranıyorsun ama biliyorum sen benim aynamsın. Ela senin gibi bir ablaya ve biz senin gibi bir yavruya sahip olduğumuz için çok şanslıyız.

Sorumluluklarının bilincindesin. Derslerine çok güzel çalışıyorsun, beni hala hep yanında istiyorsun. Ama dağınıklığın kime çekmiş hiç bilmiyorum. Azla ikna olan, ve anlayışla karşılayan güzel yavrumsun. Çok duyarlısın. Kardeşinin sınıfındaki suriyeli çocuk için, onun geldiği sevgi evlerindeki çocuklar için sürekli sorgulayıp, gözyaşı dökecek kadar güzel yüreğin var senin. Evde bir hayvan beslemek istiyorsun ama alerjin buna müsaade etmiyor maalesef.

Hala aşçı olmak istiyorsun. Ne olursan ol mutlu ol meleğim. Rabbim kötüleri, kötülükleri uzak tutsun tüm çocuklardan ve sizden güzel kızlarım. Ayağınızı taşa değdirmesin.

Ömrünün cefası benim, benimkinin sefası senin olsun kuzum.

İyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benim kızımsın.

Annen.



14 Kasım 2017 Salı

Yine Aylardan Kasım

Ce eeee!

Yine ben geldim. Biliyorum blog dünyasında adım nanköre çıkacak. Eskiden bloğumu sabah işe gelir gelmez açardım ve okuma listemdeki herkesin bloğunu ziyaret eder, yorum bile yazardım. Ve ben bundan inanılmaz keyif alırdım. Şimdi instagram var ama inanın orada da aktif değilim. Oldum olası sosyal medyayla aramdaki bağlar sıkı fıkı olmadı zaten. Ama neden bloğumu bu kadar ihmal ediyorum bilmiyorum. Kitap okumaya çalışıyorum. İnternete bir dalarsam kendimi kaybedeceğimi biliyorum. 

Kasım ayı, yani Elif'imin ailemize katıldığı ay. Kendi kendine planlar yapıyor. Bu sene aile ile kutlamak istemiyormuş. Arkadaşlarıyla bir parti kutlaması yapmak istiyormuş, hatta bazı arkadaşlarını davet etmiş bile ve hatta whatsapp ta grup bile kurmuşlar. Durun bakalım ne çıkacak ortaya?

Elif demişken biz her zaman ki gibi çok problemler yaşıyoruz kızımla. Dersleri çok iyi ama sürekli tripler, ters cevap vermeler. Alttan alamayan ben çıldıranzi. Cumartesi bir uzmandan yardım almaya karar verdim. Ama Ece hanıma danışmadığım için gelmek istemiyor hanımefendi. Ya sabır.  Ben de ona bir şart koşacağım. Madem parti istiyor önce o doktora tıpış tıpış gidilecek.  Ela'yı kıskanıyor. Akşam yanına uzanmamı istiyor. Akşamları evde artık tv açmıyoruz. Ödevlerimiz bitmişse, ve benim de işlerim kalmamışsa oturup oyun oynuyoruz, uyku saatine kadar. Sonra yanına uzanıp uykuya dalmasını bekliyorum. Ama bazen atar yapıyorum. Yani 9 yaşında artık.  İstekleri bitmiyor. Büyüdü artık diye düşünüyorum. İnanın ben anneliği beceremiyorum. 

Ela hanım derseniz, bildiğiniz Sarı Fırtına. İnanılmaz asabi. Kriz anında eline ne geçerse fırlatıyor. Kendini yerlere atıyor. Çığlıklar, bağırmalar, zırlamalar. Allahtan baba onunla ilgileniyor. 




Ece geçenlerde bir kedi bulmuş okul yolunda. Ama bizim evimiz kedi beslemeye müsait değil. Bırakın evin müsaitliğini, üç günün sonunda Ece'nin alerjisi yine pörtledi. Dün aldığımız yere bırakmak zorunda kaldık Minnoş'u.









Kasım ayında önce Hacer halamızın doğumgününü kutluyorduk, sonra Ozan'ın ve sonra da Elif Ece'nin. Ve şimdi herkesten önce artık İlkim Çiçek'in doğumgününü kutlayacağız. Nuran halamızın kızı da katıldı ailemize. Ela bu durumdan hiç hoşnut değil ama üzgünüm :) Onun için bir yelek ördüm ilk defa. Ama deminden beri defalarca denedim yine foto ekleyemiyorum. Kafayı yiyeceğim. 




Bu aralar iki dizi izlemeye çalışıyorum, evde değil tabi ki. İstanbullu Gelin ve Ufak Tefek Cinayetler. İkinci dizideki ilişkiler ne kadar çarpık. İnsanların hayatı neler üzerine kurulu. Sanırım izlemekten vazgeçeceğim. Artık benim de Şebo gibi kızlarla film izleme keyifleri yapmam lazım. 

Şimdilik bizden bu kadar.
Sevgiyle kalın. 

25 Eylül 2017 Pazartesi

Yazamasam da aklım hep sende sevgili blogum ( ya da bloğum)

İki ay olmuş yazamayalı. Bir ara ayarlarında bir şeyler kurcaladım hepten giremedim. Şimdi girdim ama yazacaklarımı unuttum.

Kurban bayramıyla yıllık izin birleşince bir ay kadar işe gelmedim. Okullar da açılınca koşturmacaya start verildi.

Bir ay önce hiç beklemediğimiz bir anda anneannemi kaybettik. Hani derler ya Allah ölümün hayırlısını versin diye, canım anneannem de uyuduğu yerde veda etti hayata. Ki bunu söylemek çok acı ama dedem iki senedir yatalak ve herkes ondan ümidi kesmişken, anneannemi kaybetmek bizi çok sarstı. Özellikle annem hala kendine gelemedi. Anneannemin bize çok emeği var. O bizi öpmez koklardı. Rabbim gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah.

Bayramdan sonra başlayan yıllık izinde, yavaştan okul hazırlıkları ve Eylül ayının denizinin tadını çıkardık kızlarla. Ha ufak bir sakarlık yaşadık ama yine de engel olmadı bizim denize girmemize. Hani Şener Şen genelde görmeden bir yere çarpar ve yuvarlanarak düşer ya; resmen öyle ters takla atarak düştüm. Ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Tek üzüldüğüm çocuklar çok korktu.

Ela kreşe başladı. Ve öyle hazırmış ki buna; hiç sızlanmadan ağlamadan vedalaşıyoruz. Bunda sanırım hem bakıcı ile büyümesinin, bizden ayrı kalmasının hem de ablanın okula gitmesine şahit olmasının etkisi var. İnşallah böyle devam eder Sarı Fırtına.

Okulla beraber ödevler de başladı. İlk haftadan öğretmen çocuklardan iskelet yapmalarını istedi. Ben iki defa denedim ama olmadı, bu sefer babamızın sanat eseri bizi kurtardı. Yıllarca olta bağlamak el becerilerini baya geliştirmiş :)

Hazır izindeyken şu yıllanan bebek battaniyesini bitirdim ve terziye teslim ettim. Daha önce boyamaya niyetlendiğim ama verniklemeye fırsat bulamayınca rezil olan sehpayı yeniden boyadım. Şimdi de Kasım ayında ailemize katılacak olan Nuno halamızın bebeği için bir yelek örmeye başladım. İnşallah battaniye ile aynı olmaz akibeti. Çünkü daha sonra Şubat ayında Emo dayımızın doğacak bebeği için de örmem lazım bir tane.

Haa bir de bayramda (bayram denirse tabi) 4 günlüğüne Mersin -  Tisan'a gittik. Gitmez olaydık. Evet denizi çok güzel, harika iki koyu var ama hepsi bu. Yani otel yok, kiralık evler var ve rezalet durumdalar. Sosyal hayat namına , tesis namına hiç bir şey yok. Gitmeyin anacım. Bir şey kaybetmezsiniz.

Şimdi bakalım cepte ayarları bozulan bloğuma tekrardan giriş yapabilecek miyim? Yoksa hiç fotoğraf ekleyemeyeceğim. Maalesef eklediğim başka bir gmail hesabını devre dışı bırakamıyorum ve bu sorunu nasıl çözeceğimi bilmiyorum. Telefonu bilgisayara bağladım sabahtan beri hata veriyor. Ya sabır. En kısa zamanda çözmeye çalışacağım.

Sağlıcakla kalın.

20 Haziran 2017 Salı

Asayiş Berkemal

Son postumdan sonra daha iyiyim. O gün gerçekten sinirden kendi kendimi yiyordum. Ece gerçekten beni yoruyor. Ufaklıktan daha çok. Sürekli tüm ilginin onda olmasını istiyor. Ben gerçekten ergenliğini düşünemiyorum, korkuyorum. Sürekli bir istekle yanıma geliyor. Saçma sapan konulara kafa yoruyor. Alakasız kendini ilgilendirmeyen sorular soruyor. Dizi izlemeye bayılıyor. Yani babasıyla hoşlanmadığımız ne varsa yapıyor sağolsun. Dur bakalım bizi daha neler bekliyor?

Geçen gün annemlerde kaldılar ben de fırsattan istifade evdeki konserve kutularını boyadım. Çok iyi geldi bişeylerle uğraşmak. İlk peçete dekupaj denemem. Yakından bakınca hatalar var ama uzaktan görünmüyor. Sırada sehpalar var. Renkli boyamak istiyorum. Evin venge renginden daral geldi. Ama eşim hiç destek olmuyor bana bu boyama işlerinde. Sanırım heves edip çabuk sıkılmamdan dolayı. 




Haftasonu üçüncü defa hala olacağımın haberini aldım. Kız mı olacak, erkek mi? Kime benzeyecek? Adı ne olacak diye düşünürken buldum kendimi. Ben bu kadar heyecanlandıysam onlar kimbilir neler hissediyor? Sağlıcakla kavuşalım inşallah. Bu sene amcamızın oğlu oldu, sırada Nuno halamızın ve Emrah dayımızın bebekleri var. Aile kalabalıklaşıyor.



Akşam kızlar yine annemde kalınca, aklımda sürekli dolanan yapılacak işler listesinden, mutfak dolabı ile kızların oyun dolabı şıklarını da sildim. İşyerinde dinleniyorum, eve gidince acısı çıkıyor. Evde sadece birkaç saat geçirmek bütün işleri sadece akşamları ve haftasonları yapmak gerçekten can sıkıcı. Gece 1 de işim bittiğinde baya yorulmuştum. Amma boya varmış bizim evde. Sulusu, kurusu, pasteli. Kalem deseniz gırla. Allahım ne gıcık bir iş. Fakat iki baba işi bitirmiş olmanın verdiği huzurla mışıl mışıl uyumuşum. Titiz olmayıp, temizliği bu kadar kafaya takmanın açıklaması nedir onu da anlamış değilim.

Annemlerde kalan kızlar halinden pek memnun. Şila var, evin hemen arkasında taze nohut var, mısır tarlası var. Ohh. Şila sayesinde kızlar köpek korkularını yendiler. Çok istiyordum bir hayvan ile büyümelerini. Emrah dayımızın getirdiği Şila sayesinde bunu başardık. 

Dün sabah işe giderken manavdan çilek aldım. Kaçırdım çilek mevsimini diye üzülmüştüm. Akşam temizleyip, şekere yatırdım. Sabah kaynattım ev mis gibi çilek koktu. İnşallah becerebilmişimdir. Annem soğutup öyle kavanozlara koyar. Ben kaynatıp sıcak sıcak kavanozlara koyup ters çevirdim. Çok bilmişliğin sonu bakalım ne olacak?

Şimdi sırada fotoğraf ayıklayıp tabettirmekte. Ela'nın hala fotoğrafı yok. Kafaya koydum onun da fotolarını tabettirmem lazım artık. Keşke eski usül fotoğraf makineleri kalsaydı. Şimdi dijitaller yüzünden, telefonlar yüzünden insanın elinde doya doya bakacağı fotoğraflar yok.

Ve kitaplığımı da düzeltirsem, sıra gelecek geri dönüşüm projelerine. Kitaplık için eşim yine gaz vermiyor. Her gelen bir kitap alacak, sonra kitap peşine düşeceksin diyor. Bırak kalsın sandık içinde. Ama benim de içime sinmiyor. 

Neyse şimdilik bu kadar.
Sevgiyle kalın.

6 Mart 2017 Pazartesi

Haftasonundan

Yoğun bir haftasonuydu ama yorulmadık. Hepimiz mutlu bir şekilde haftaya başladık.

Cuma günü iş çıkışı evde belediye usulü temizlik yaptım :) Bir kaç parça yedek kıyafet falan hazırladım. Ece'nin hala haftasonu programından haberi yoktu. Pazar günü Antakya'da Bilsem sınavı olduğu için bir gün önceden teyzemlere gideceğimizi sanıyordu sadece. Kısmen doğruydu.

Sabah erken kalktık, dedesinin bizi almaya geleceğini zanneden Ece otobüsü görünce şaşırdı ve daha sonra günü birlik bir tura katıldığımızı anladı. Gayet keyiflendi. Neticede işin içinde gezmek vardı, anneanne vardı. Ohh keyfine değsindi. Ece turlara alışıktı ama Ela ile ilk defa böyle bir etkinliğe katılıyordum. Annemin yanımda olması bana güven ve güç veriyordu.
Yemyeşil buğday tarlaları. Amik Ovası

Kahvaltı niyetine

Şarkıları, zılgıtları duyan Ela coştu. Otobüsün yaş ortalaması 50 ve üstü olmasına rağmen hepsi benden enerjikti :) Birkaç türbe ziyaretinden sonra öğle yemeği için rezervasyon yapılan Zirve Restauranta soluğu aldık.

Manzara muhteşem. Tüm Defne ayaklarınızın altında. Mezeler nefis. Erken organize edilen klasik bir kadınlar günü kutlaması da varmış programın içinde. Ver müziği :) Hatta Lübnanlı bir sanatçı bile varmış. Allahım kadınlar dünden hazır döktürmeye. Biz kızlarla biraz bahçede takıldık.

Resim yazısı ekle

Nefisss


Erik ağacı

Çakılların arasından çıkan papatyaları topluyorlar.

Restoranın terasından şehir manzarasını çekmeye çalışan ben.

Kokuyor mu diye kontrol edenler :)



Derkeen; ani bir hava değişimi ile gök yarıldı resmen. O nasıl bir yağmur? Mahsur kaldık restaurantta. Yola çıktığımızda bir çok arabanın yolda kaldığını gördük. Yağmur suları kaldırımı aşmıştı. Neyse sağ salim teyzemlere vardık. Yorgun olunca erkenden uyuduk.

Pazar günü güzel bir kahvaltı, kuzenlerle hasret gidermece derken sınav saati yaklaştı. Geçen seneden deneyimimiz vardı. Ama beklentimiz yoktu. Maksat tecrübe kazanmak. Zaten yarım saat sürmüştü. Zor olduğunu söyledi Ece, takılmadık.

Artık eve dönme zamanı gelmişti. Babamızı özlemiştik.  Güzel bir banyo ve uyku zamanı.

Bahar her yerde kendini hissettirmeye başladı.
Güzel bir hafta dileğiyle.
Sevgiler.

9 Şubat 2017 Perşembe

Tatilde ne mi yapıyoruz? Part - 2

Geçen seneden kalan 8 günlük yıllık iznimi sömestr tatilinin ikinci haftasından itibaren kullanmaya karar verdim. Maksat çocuklarla bişeyler yapmaktı. İlk haftasını evde nasıl geçirdiğimizi şurada anlatmıştım.

Yapacak listemiz hazırdı zaten.




Cumartesi kahvaltıdan hemen sonra hazırlanmaya başlamamıza rağmen yine geç kaldık avm de çocuklar için hazırlanan aktiviteye. Ama oraya varınca gördük ki, hiç de hayal ettiğimiz gibi değilmiş cupcake ve kokulu sabun atölyeleri. Ece hayal kırıklığına uğradı. Biz de trene binip , yemek yiyip evimize döndük.

Pazar günü Arena Sirki'nin son günüydü. Çocuklara bedava olan sirk için yetişkinlerden 20 tl gibi cüzi bir rakam alınıyordu. Patlamış mısırımızı evde patlatıp çantama attım. Evet cimrilik ettim. Hatta patlayan mısırı ig de paylaşınca ve sirk için hazırlık yaptığımı not düşünce, sosyal medyanın sirklere karşı olduğunu öğrenmiş oldum. Ama şükür ki izlediğimiz sirk sadece sihirbazlık, akrobasi ve cambazlıktan ibaretti. Denge gösterileri, çember içinden geçilerek atılan taklalar, merdiven ile yapılan gösteriler baya heyecanlı ve güzeldi. Çocuklar çok güzel vakit geçirdi. Ve biz bu gösteriler sayesinde sosyal medyada recm edilmekten kurtulduk :)

Pazartesi kalk gidelim diyen evi adam etmekti niyetim ama, mutfağa giren neden bir türlü çıkamazmış anladım. Sadece mideye çalıştım ve temizlik yapamadan o günü kapattım.

Salı günü muhteşem MOANA günüydü. Ece öncelikle yalnız gitmek istedi, arkadaşı bize katılınca arıza çıkardı ama, sonra yaptığının yersiz bir trip olduğunu anladı. Çünkü Dila ve Yeşim ile  çok güzel vakit geçirdiler. Sinema 2,5 yaşındaki çocuğun kucakta izlemesine izin vermedi, ona da bilet aldım. Ela nın ilk sinema deneyimiydi, sesten ürkünce kucağımda izledi tüm filmi. Kimse de gelip kucakta film izlemek yasaktır demedi. Boş koltuğa para ödedim anlayacağınız. Ama yine de film süperdi. Ela çok eğlendi, beni hiç yormadı. Bundan sonra animasyonları kaçırmayız CANIMSIN :D




Çarşamba hastane günümüzdü. Ecenin alerjisinin sebebini bulmak için alerji testi yaptırmaya karar verdik. Çıkan test sonucunda alerjisi olmayan şeyleri yazsam daha az vaktimi alır. Yok yoktu. Yumurta, polen, toz, küf, çimen, plastik, yün, kavun, balık, bezelye, ceviz, muz ...buna da şükür. Güya ben de ellerimdeki uyuşma için doktora görünecektim ama Ece'nin sonucundan sonra vazgeçtim. Zira Ela ile taşıdığım montlar çanta ile çok yorulmuştum.

Perşembe dışarıda kahvaltı yaptıktan sonra babaannelere gittik. Ece babaannesinden en sevdiği yemeği istemişti. Fırında patatesli tavuk :) Kimse babaannesi gibi yapamıyormuş. Babaannede seve seve yaptı sağolsun. Yemekten önce aklıma esen bir fikirle çocukları yengelerine bırakıp, kocamla yıllaaar sonra sinemaya gittik. Ata Demirer'in filmi. Biz çok eğlendik. En çok da organik amonyak sahnesine :) Çocuklar yormamıştı babaanneleri ile yengelerini. Akşam tüm aile bir arada çay keyfi ile güzel bir gün daha sona ermişti.

Cuma Ece'nin sınıf arkadaşına gittik. Ece arkadaşlarıyla oyun oynamak yerine hep yanımda oturmayı tercih ediyor. Bu da bana garip geliyor. Ben yönlendiriyorum genelde oyun oynaması ya da arkadaşlarıyla vakit geçirmesi için. Ela bu konuda daha rahat.

Cumartesi yemeğe misafir davet ettik. Babamızın tuttuğu balıklar sonunda midemizdeki yerini alacaktı.

Pazar günü ne yaptığımızı unuttum desem. Deminden beri düşünüyorum ama hatırlayamadım. Hah buldum Yeşim'in doğumgününe gittik.  Çocuklar için güzel oldu tatile doğumgünü ile veda etmek. Yeşim bizim her zaman favori arkadaşımız oldu zaten. Kibar güzel kızım benim. Ela'nın Emiş'i o bizim için :)

Pazartesi ve salı günü de evde yapılması gereken işler ve çarşamba şükür ki işbaşı. Listemizi okuduysanız çok fazla avm de ya da başka mekanlarda vakit geçirmememize rağmen bunları yapmak bile baya bir maliyetli. Yani atlara binip, oyun salonlarına gidip, kayak yapıp, seyahat falan etseydik mazallah.

Araya bir örgü sıkıştırıp panduf giymeyen Ela'ya bir patik öreyim dedim onu da beceremedim. Tutturamadım ne sayısını ne modelini. Vazgeçtim.

İşte böyle geçti bizim tatilimizin ikinci haftası. Bu postu sabahtan beri nasıl toparlayacam diye düşündüm. Ortaya karışık bişey oldu işte.

Hepinize sevgiler, saygılar iyi hafta sonları.

27 Ocak 2017 Cuma

Tatilde ne mi yapıyoruz?

20 Ocak itibariyle tatile girdi canım kızım. Dolayısıyla beni aldı bir gerginlik. Çünkü tatil demek sıkınılan günler demek. Hemen planlar yapmalı. Kızımın ilk planı işyerime gelmek. Anne patron orda mı? Anne bugün işyerine gelim mi?

Tatile girmeden zor bela karar vererek seçtiğim iki puzzle siparişi vermiştim. İlk önce puzzle a başladık 500 parçalık olanla. Ben kızımdan daha heyecanlıydım ama evdeki minik cüce bir rahat vermiyordu ki. Biz puzzle yaparak kafa dağıtmayı beklerken parçası kaybolacak diye gerildik resmen. 1 saat sonra halımızı toplayıp kaldırdık. Artık sesim yükselmeye başlamıştı çünkü.

Pazartesi ve salı günü öğleden sonraları işyerime geldi. Ödevlerinin birazını da burada yaptı.

Çarşamba akşamı örgü öğretmeye karar verdim kendisine. Bu blog sayesinde heveslendim. Önceden aldığım örgü şişlerini çıkardım ve başladım anlatmaya. Benden öğretmen olmazmış onu anladım. Çarşamba akşam başladığımız örgümüzü ertesi gün ben işteyken bozmuş. Perşembe akşamı yeniden başladık. Sonuç gayet güzel şimdilik. Ben de kızım kadardım annem bana örgü öğrettiğinde. Açılın örgü dünyası Elif Ece geliyor :)
İki sıra sonra aradan ilmek kaçtıysa da yakaladık bir yerden :) İki şişle örmeyi, tığla örmekten daha çok sevdi. 



Sonra takip ettiğim bloglardaki  tatil faaliyetlerini okuyunca gözüme şu çarptı. Tuzdan seramik hamuru. Hemen not ettik yapılacaklar arasına. Benim tarifim 1 bardak tuz - 2 bardak un - 1 bardak su. Hemen yoğruluyor ama çocuklar hamuru şekillendirirken elleri beyaz beyaz oldu. Ece çok sevdi bu faaliyeti. Akşam geç olmuştu fırınlayamadım. Kendi kendine kurur diye umarak bir kenara bıraktım. Sonra boyama aşamasına geçecez.


Bugün cuma, yengesi avm ye götürecekmiş. Bugünü de kurtardık ;)

Evet yarından itibaren izinliyim 8 gün. Asıl eğlence şimdi başlıyor. Kendi çapımda bir liste yaptım kızlar için. Onu da tatil dönüşünde paylaşmaya çalışırım. Çünkü ben telefondan pek bloğa girip post yazamıyorum. Çelıncın kalan sorularını şimdiden hazırladım. Evden direkt yollayabileyim diye.

Hepinize iyi tatiller.
Sağlıcakla kalın.

20 Ocak 2017 Cuma

Ve yariyil tatili baslasin.

Zaten bir haftadir okula gitmeyince erken girmistik biz yariyil tatiline. Çok şükür ateş yok artık ama harika öksürük nobetlerimiz var.

Bekle bizi sıkınilan (doğru mu yazdim acaba? ) günler. Acaba kac defa çalacak telefonlarim hergün?
-Anneee sıkıldım .
-Anneee yanına geleyim mi?
-Anneee dedem beni alsin mi? Ve daha nice sorular.

Puzzle aldım Ece ile yapmak için ama Ela'nın uyumasi lazım. Akşam olunca da bana ağırlık çöküyor. Bakalım ne zaman başlarız ve ne zaman biter 1000 parcalik puzzle.

Aşağıdaki fotoğrafta da surat düşmüş çünkü yanımda kalmasına izin vermedim. Anlamıyorum ki ne buluyor şu ofiste?
Saat 09:30 da dağıtılacaktı karneler ama bizimkilerin hazırlanması baya uzun sürmüş. Babamızı tahmin edebiliyorum. Çünkü o her zaman belirtilen saatten önce varır gidilecek yere, randevuya, servise... Bizimki oje bile sürmüş, küpesini takmış sanki düğüne gidiyor. Anasından da ağır kanlı. Evdeki iki cüce de ağlayınca onları da okula götürmüş. Eşimin mutluluğunu görmek istemezdim :)



Haydi herkese önce sağlıklı, sonra mutlu bol dinlenmeli  tatiller.

18 Ocak 2017 Çarşamba

Başımız kel mi?

Evet efenim,

Biz de salgından nasibimizi almış durumdayız. Önce Ela, cumartesi günü sabah başlayan kusmaların ardı arkası kesilmeyince metpamidle dur dedik. Akşama annemlere davetliydik. Ama orda da Ece'nin halsizliği baş gösterince geç kalmadan eve geldik. Alerji illeti tekrar nüksetmeye başlıyordu. Göz kapağı şişmişti bu sefer de. Kulakları kızarmış, çene altında da lekelenmeler başlıyordu. Alerji şurubunu verip yatırdım. Gece uyandığımda gördüğüm manzara kabus gibiydi. Ecenin gözü kapanmış ve tüm vücudunu lekeler kaplamıştı. Ateşi de yüksekti. Sabahı zor ettik. Pazar günü acilde aldık soluğu. Ateş yüksek, halsizlik, alerji derken serum yedik. Ela daha iyiydi. Ablasının kolundaki serumu görünce " Ece sen çok mu hasta oldun", " kolun acıdı mı" diye sorular sordu ablasına. 

Haftasonu böyle geçti derken, pazartesi okula gitmek için hazırlandı Ece. Okula giderken yolda istifra etmiş. Sonrasında ateş de başladı. Öğretmenine okula gidemeyeceğini haber verdik. Ve ben işyerine gidip izin aldım, hemen doktora gittik. Acilde yapılan idrar tahlilinin yanlış sonuç verdiğini tekrar yapılan idrar tahliliyle öğrendik. ( Bu konuda söyleyecek çok şeyim var ama, susuyorum) Çok güzel bir gribe yakalanmıştık. Hastane zaten mahşer yeri gibiydi. Eve geldik, kusmalar, ateş devam. Pazartesi gecesi kabus gibiydi.

Gelelim salı gününe. Sıra Ela'da. Yüksek ateş, halsizlik ona da uğramıştı. Bütün gün bişey yememişti. Öksürük de başladı. Salı günü akşam babaya yapışık şekilde geçti. Şu anda eve hastalık havası hakim. Tam da geçen hafta "ne güzel gidiyoruz, bu kışı hastalıksız atlatacaz galiba" demişken eşime. 

Lütfen dikkatli olun. Sınıfımızın mevcudu 30, giden öğrenci sayısı 11. Geri kalan hepsi hasta.
Bu yüzden kafam dalgın. En kısa zamanda yorumlarınıza döneceğim.

Sağlıklı günler.
Esen kalın.

3 Ocak 2017 Salı

Off Ece!

Benim Ece ile yaşadığım bazı sorunlar var. Ece yıl itibariyle 9 yaşında ama ay itibariyle kasım sonunda girecek 9 yaşına. Yani 8 yaşında desek daha doğru olur. Ece benim yüzümden biraz agresif bir çocuk. Kendisiyle sürekli tartışırız. Ergenliğini düşünemiyorum bile. 

Geçen sene Hülya ablamız vardı. Ela doğduktan sonra tanıştığımız ve geçen yaz okul tatiliyle yollarımızı ayırdığımız. Yollarımızı ayırmamızın sebebi maddi olmakla birlikte, Ece'nin de yıldızının çok fazla barışmamasıydı. Hem yazın anneanne dedeyle vakit geçirmek onlara daha iyi gelecekti. 

Velhasılı kelam, eşimin işleri okul açılmadan tekrar başlayacak biz de Ece'yi etüde Ela'yı da kreşe yollarız diye plan yapmıştık. Biz plan yaptık ama kader bize güldü. Ha ha ha. Çünkü eşimin işleri yıl bitti hala başlamadı. Eski bakıcımızla tekrar görüşmeyi düşündük ama iyiden iyiye artık madden sıkışmıştık. Ve ne yaptık kredi çektik. Tekrar bakıcı seçeneğini değerlendireceğimizi duyan kardeşim de şöyle bir teklifle geldi: 
"Abla çocuklara Nida(eşi) baksın mı?" Hem Alin ile arkadaş olurlar hem de senin kafan rahat eder. Bir ara böyle bir teklifte bulunmayı ben düşünmüştüm. Hatta bunu blogda da paylaşmıştım. Şimdi teklif kardeşimden gelince reddedemedim. Evet Alin ile Ela arkadaşlık ederlerdi de ya Ece? 



Ece'nin şikayetler bitmek bilmiyor. Hülya ablası ile barışmayan yıldızı yengesiyle de barışmadı bir türlü. Kızım da öyle uyumlu, herkesle mükemmel geçinen bir çocuk değil tamam ama, evdeki diğer iki sıpa kızımı daha da çekilmez hale getirdi. Herşeyini talan ediyorlar. Özel alan, özel eşya denen şeyler kalmadı. Ve sanırım bunları içine atmaktan, yaşadığı stresten ürtikeri tekrar nüksetti. 

Evet yengesi daha çok gezdiriyor, çocuklara bişeyler alırken Ece'yi de düşünüyor ama bunlar Ece'ye yetmiyor. Trambolini kardeşi yırttı, melodikası artık onun değil, kitaplarından bazıları zarar gördü. Bunlar aklıma gelenler. Yeni yıl ağacı sadece iki günlüğüne kurup kaldırıldı desem. Sırf haftabaşında kuzeni gelip bozmasın diye :(

Geçen komşumuz da olan sınıf arkadaşı, bize geldiğinde pandufunu Ece'ye sormadan kullandığı için arkadaşından soğudu. Yani anlayacağınız Ece'nin malı kıymetli. Eşyasını paylaşmayı sevmiyor. Sürekli herşey onun olsun istiyor. Ufaklıklara verdiğim boyalar yeniyse kendisindeki eskilerden birkaçını onlara veriyor, yenilerini çantasına koyup okula götürüyor. Oyun hamurları küçüklere alınmışsa bile ilk önce kendi açıp şekillerini bozmak istiyor. Evet 8 yaşında, evet o da bir çocuk ama bu kadar bencil olması doğru mu? Ece 4 yıl kreşe gitti. Onun dışında evde de faaliyet yaptığımız için bir sürü malzemesi var. Bir doygunluğa ulaşmıştır diye düşünüyordum yanılmışım. Kardeşinin doğumgününde bile kıskanmasın diye halaları ona da hediye almışlardı. 

Kendisiyle sürekli konuşuyoruz. Yengesi ve kuzeniyle iyi geçinmesini, bunun geçici bir dönem olduğunu, biraz sabretmesini anlatıyoruz. Bütün düzeni allak bullak oldu ama sonuçta yengesi ve kuzenine nefret beslemesi beni çok üzüyor. Nida da Ece den şikayet ediyor, Ece de yengesinden. Arada kalmaktan, sürekli idare etmekten yoruldum. Mutsuzum. Ve bu durum zaten sinirli olan beni daha itici bir hale sokuyor.

Yani herşeyi idare eden, çocukların görmeyince özlemekten çatlayacağı, gitmesin diye ağlayacağı, adını duyduklarında gözlerinin içinin parlayacağı biri çıkmayacak mı karşıma? Bu yaşa kadar büyüdüler ama nasıl büyüdüler?

Hergün akşam kendime telkinlerde bulunuyorum; sakin, sabır, geçecek.. Ama korkarım yakında ben de antidepresanlara başlayacağım.

Sevgiyle kalın.


21 Aralık 2016 Çarşamba

Ürtiker İlleti

İki sene önce Ela doğduğunda, Ece okula başladığında tanıştık ürtiker denen illetle. Ece'nin göbeğinde başlayan ve daha sonra tüm vücuduna yayılan plak şeklindeki kızarıklık mı kabarıklık mıdır her neyse ödümüzü fazlasıyla koparmıştı. İlk gördüğünde verdiği tepki şuydu: "ütü mü bastınız kızın vücuduna?". Dr her insan hayatında bir defa ürtiker geçirir demişti. Ece de ya bir defa ya da hayatı boyunca bunu yaşayacak demişti. Biz de bir defaya mahsustur inşallah deyip defterimizi kapatmıştık.



Son bir haftadır yine pörtledi. Ayak bileklerinde, kulaklarında baş gösteriyor şimdilik. Ama dün akşam itibariyle ayaklarına yayılmaya başladı ve bu sabah da yüzünde çıkmaya başladı. Genelde sabahları sönüyor ama akşam zıvanadan çıkıyor bu kabarıklıklar. Kaşınıyor, kızarıyor, yayılıyor kısacası off dedirtiyor. Elinizden bişey gelmemesi cidden kötü. Dr a gittik şimdilik iki antihistaminik şurup kullanıyoruz. Yapılan kan tahlilinde vücutta enfeksiyon varmış, alerji şuruplarının birini bırakıp, antibiyotiğe başladık. Ve yine tüm market ürünleri yasak. Bir çocuğun bununla sınanması gerçekten kötü. Evde boğazları boş durmayan iki cüce  ve okulda sürekli kantinden uyduruk şeyler alan arkadaşları varken.



Bununla birlikte fena bir kafa derisi kaşıntısı var. Antibit şampuanı kullandık fıs. Her kaşındığında defalarca kontrol ettim saçlarını; bit namına, sirke namına bişey görmedim. Sonuçta okula gidiyor, bitlenmesi çok da anormal bişey değildi. Hem hepimiz bitlenmedik mi küçükken. Ben çok net hatırlıyorum çocukken bitlendiğimi. Gözlerimden şüphelendim, gittim eski zamanlardaki gibi gaz yağı koydum kızın saçlarına. Sonuçta kızıma okulda arkadaşlarının içinde başında bit var denmemesi, onun üzülmemesi için yaptım bu işlemi. Yapmaz olaydım. Hayatımın en kötü banyo deneyimini hem yaşadım hem yaşattım. O saçları nasıl temizledim hiç hatırlamıyorum. Ama bir saat banyoda kalmak ikimizin de sinirlerini zıplattı. Gaz yağı koyduk görmediğimiz bitlerden kurtulduk dedim ama o da fıs. Kız hala hatır hutur kaşınıyor. Ketoral şampuan aldım. Ki kepek yok saçında. O da fıs. La havle... Dr a gitmişken ona da gösterdik. Ama gaz yağı koyduğumu söylemedim, utandım ne yalan söyleyeyim. Evet haklısınız kepek yok, bit yok, egzama yok ama sanırım bu ürtiker kafa derisinde kaşıntı yapıyor dedi doktor. Alerji şurubuna başlayınca onu da çözdük sandık ama yanılmışız hala kaşınıyoruz.


İnşallah kortizon iğne kullanmadan çözeriz dedi dr ama yayılmaya başlayınca sanırım yine iğne ile tedavi verecek.
Anlayacağınız tadım yok bu aralar. Rabbim kimseyi sağlığıyla, evladıyla sınamasın.
Esen kalın efenim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...