30 Mayıs 2018 Çarşamba

Mayıs - 2 Mezuniyet

Gelelim Mayıs ayının bir sonraki etkinliğine. Mezuniyet.

Ela'nın doğduğu yaz. Ablamızın ilkokula başlayacağı dönem, hangi öğretmene göndersek, ne kadar bağış (!) yapsak, torpil bulsak derken bitti gitti 4 sene. Okula başladığımız sene tanışmıştık ürtikerle. Kardeşinin doğması mı, okula başlaması mı ya da başka bişey mi hala anlamış değilim.

Öğretmenimizle yıldızımız çok barışmadı. Çok ödev veren, çocuklara soluk aldırmayan bir öğretmene denk geldik. Ve maalesef tavsiye üzerine biz seçtik bu öğretmeni. Hatta son sene Ece ile öğretmeni arasında bir gerginlik bile oldu. Ece artık ergenlikten midir nedir, ağzından çıkanı kulakları duymuyor.

Hiç bir zaman ödevlerini yapmadan gitmedi. Çok takıntılı bu konuda. Bizi de çok yordu. Öğretmeni gibi Ece de mükemmeliyetçiydi. Dedim ya sevmekten çok, öğretmenden çekindiğindendi sanırım bu kadar titiz davranması. Bazı ödevleri sırf veliler içindi. Çocuklara ya da mesleğine aşık bir öğretmen değildi bizimki.  Lafını hiç esirgemedi. Ya da yıllarca yaşadıkları, karşılaştıkları onu bu hale getirdi. Neyse bu sene devlet okulundan, özel okula geçiş yapıyormuş. Son kurbanları bizimkiler oldu. Ece'ye isterse öğretmenini değiştirmeyi teklif etmeme rağmen , kabul etmemişti.

Öğretmenimizi hep yermek olmaz. Çünkü o Atatürk'ü seven bir öğretmen. Ve bunu çocuklara sürekli anlattı. Onun yolundan ilerlemeleri gerektiğini, ona layık, izinden giden çocuklar olmasını öğretti. Çok güzel sorumluluklar yükledi ve sorumluluklarını yerine getirmelerini sağladı. Hakkını inkar etmeyeyim.

Ayın 9 unda mezuniyet gecemiz vardı. 3 şube bir arada kutlayacaklardı. Bir düğün salonuyla anlaşılmıştı. Yemekli falan olacaktı. Ben hem düğünde hem mezuniyette giysin diye sade bir elbise almıştım Ece'ye. Meğerse gelinlik, abiye elbiselermiş mezuniyetin şanına yakışan. Saçımızı fönlettik, aksesuar olarak da bir dizi boncuk taktık saçımıza, bir de parlatıcı sürdük o kadar.

Salona girince kızımın ne kadar sade olduğunu farkettim. Ama yine de bana göre en güzeli oydu ve işin en güzel tarafı Ece halinden çok memnundu. Makyaj yapan kızlar, topuklu ayakkabılar, topuzlar derken kızlar yarış içindeydi. İlkokulda bile varmış şıklık yarışı :)

Gelinlikler arasında elbisemizin sadeliği
Organizasyon kötüydü, Öğretmenimiz hastaydı, eğilip çocukları öpemedi bile mezuniyet belgelerini verirken. Hatta sınıfta bir ders çocukları çalıştırmış nasıl sarılacakları konusunda.  Kepleri havaya fırlattıkları an en güzeliydi.

Gülen gözlerin güzelliği






Şimdi yeni telaşlar bizi bekliyor. İlkokulda yaşadıklarımız belki de çok komik kalacak yaşayacaklarımız karşısında. Devlet okulu ama hangisiyle devam edeceğimizi bilmiyorum. Koleje güç yetmiyor.  Ama belki patronumuz bir jest yapar bize :)



Artık okula gitmiyor. Evde tek takılıyor cadı. Benim zamanımda hayatta öyle bir seçeneğim yoktu. Hastayken bile okula yollardı annem.
Karnemizin heyecanını yitirmemesi için e-okuldan bakmıyorum.

Güzel kızım,  dilerim hayatın boyunca hep mutlu olursun. Kendini sev nolur. Ve sen inanırsan, gerçekten istersen yapamayacağın bişey olmayacağını unutma. Elbette zorluklar, engeller, egolar çıkacak karşına. Ama bunlar seni yıldırmasın. Biz sana güveniyoruz ve her zaman, her konuda, her kararında arkandayız bunu unutma. Başarıların daim olsun. Güzel yüzün hiç solmasın Meleğim.


23 Mayıs 2018 Çarşamba

Mayıs -1 Bahar Şenliği

Mayıs ayı baya ekşınlı bir ay olarak başladı. Ve tabi bunun yanında baya giderli :)

Efenim aya eşimin kuzeninin düğünü ile başladık. Hem de üçüzlerin doğumgünü ile aynı gün. Doğumgününden yırttık böylece. Benim bildiğim kadarıyla bloğumu bilen kimse yok yakınlardan, akrabalardan. Dolayısıyla düğünü eleştirebilirim. Gördüğüm en soğuk düğündü heralde. Gelin kendi havasında, damat kendi havasındaydı. Oynayan kimse yoktu. Bu benim gibi oynak biri için kötü bir olay. Ortam gergindi. Böyle organizasyonlarda, yani masa ve oturma düzeninde hep benim yerim kayar, birileri gelir yerime oturur ya da masaya hep eğreti otururum. Kuzeni üçüzlere süpriz yapıp düğünde bir pasta ile kutladı üçüncüsü olmasa da diğer ikisinin doğumgünlerini. Davete icabet görevimizi yerine getirip, çok geç olmadan eve döndük.






Gelelim ilk pazar gününe. Kreşin uçurtma şenliğine ve kahvaltı organizasyonuna davetliydik. Gidip gitmemekte kararsızdık. Hava bulutlu yağmasından korkuyorduk. Ama gözümüzü kararttık ve katılmaya karar verdik. İyi ki de gitmişiz. Çok güzel bir etkinlikti. Çocuklar değil biz de çok eğlendik.























 Önce rüzgar yoktu ama daha sonra gökyüzü uçurtmalarla doldu. Çocuklar değil ama tüm veliler uçurtma uçurdu. Maske boyamalar, çizgi film karakterleri, çuval yarışı, halat çekme. Hepsi çok keyifliydi. Ama çocuklar en çok kumla oynamaya bayıldı. Mekan deniz kıyısındaydı. Ve bu çocuklar için cennet gibi bir şeydi.


























Bir de bu yaralar çıktı Ela'nın parmaklarında. İşaret parmağındaki dolama hala tam olarak iyileşmedi. Yüzük parmağındakiler kurudu şükür.
















Bir sonraki post konumuz mezuniyet. Kızlarım ilerde bu yazdıklarımı okuyacaklar mı acaba? Ben ara ara eski yazılarıma bakıyorum.
Ece nin yazılıları var iki haftadır her gün. Maşallahı var kızımın.

Son olarak Yıldızlı Şarkılar ı dinleyin efenim.

Sağlıcakla kalın.


18 Mayıs 2018 Cuma

I ♥ Eskişehir (Nisan Ayı da diyebiliriz)

Kışın hastalığın dibine vurmuşuz. Ara ara 4 şişe antibiyotik içmişiz. Kızıl denen hastalıkla tanışmamıza hiç memnun olmamışız. Derken bahar gelmiş. Havalar ısınmaya başlamış. Kanımız kaynamalı diye beklerken, tembelliğe daha meyilli olmuşuz.

Eşimin gazıyla Ece ile spora gitmeye karar verdik. Zumbaya yazıldık. Ben zaten kapı gıcırtısına oynayabilen biri olduğum için çok sevdim zumbayı. Ama Ece de bir o kadar mı kütük olur. Hiç mi kıvıramaz, hiç mi annesine çekmez bu kız? Olsun yine de eğleniyoruz. Ama ev kalk gidelim diyor o ayrı mesele. Çünkü yetişemez oldum. Spordan gelince duş falan derken haliyle yorgunluk da çöküyor.

Duyduk ki 14-15 Nisan Elaların kreşinin düzenlediği bir kermes olacakmış. Ve bu kermesten sağlanan gelir Down Sendromlu çocuklar yararına kullanılacakmış. Hemen kurabiye yaptık ve kermese az da olsa bizim de katkımızın olmasını istedik. Çocuklar çok eğlendi.





















Kreşteki 23 Nisan kutlamamızdan
Haco halamız bize 23 Nisan'daki Eskişehir turundan bahsetmişti ama biz gidemeyiz demiştik. Derken annemler de duydu turu, babanla ben gitmek istiyoruz dedi. Hadi siz de gelin diye bize gaz verdi. Biz  hiç gaza gelmeyiz. Babamız zaten katılmaz onu bildiğim için gidemeyiz diyorum ama gitmek de istiyorum. Neyse beyim siz gidin deyince, kim tutar bizi. 23 Nisan tatiliyle haftasonu birleşince kendimizi otobüste bulduk. Okulda düzenlenen 23 Nisan törenine katılım zorunluymuş, idareye şehir dışında olacağımızı bildirdik.

Biz bayıldık Eskişehir'e. Nasıl düzenli, nasıl tertemiz, nasıl yemyeşil olunur bu şehir öğretsin diğerlerine. Büyükşehir Belediye Başkanına buradan takdirlerimi sunuyorum. Balmumu müzesi, Kent Parkı, Hayvanat Bahçesi, Miniatürk, Devrim arabası, Beypazarı ve daha bir sürü yer gezdik. Turun üzerinden neredeyse bir ay geçti ve ben tabi ki unuttum. Ama Eskişehir'i unutmadım, unutamam. Ela daha yola çıkalı 1 saat olmuş üzerine meyve suyu dökmüş olabilir, üç kişi olduğumuz için ben yabancı biriyle seyahat etmiş olabilirim, iki çanta ile seyahat etmek beni zorlayabilir ama yine de iyi ki gitmişiz. Turda çok yorulduk evet ama neyse ki bir gece otelde konaklayacağımız için, ikinci güne enerji depolayabildik. Aslında yazılacak çok şey var ama en kısa ve öz olanı Eskişehir'in yaşanılacak bir şehir olması.









Aşık olduğum Sakura ağacı
Uzun zamandır bu kadar fotoğraflı bir post eklememiştim. Ne kadar zormuş.

Nisan ayında yaptıklarımız yani hatırladıklarım bu kadar. Anı olarak bloğumuza ekler ve kaçarım.

İyi haftasonları. Sağlıcakla kalın.

17 Mayıs 2018 Perşembe

Yuh Bana!

Aylar olmuş yine yazmayalı. Her gün bir konu bulup yazacam diyorum, beceremiyorum. En son doğumgünümde yazmışım. Yazmasam da bloğumun bir yerlerde beni beklediğini biliyorum. Kendimi de biliyorum, bu bloğu devam ettirmek için illa dönüp yazacağım. Ama keşke araya bu kadar zaman koymasam.

Yine pesimist bir ruh haliyle yazacağım. Uyarmadı demeyin. Ben de bu huyumu sevmiyorum ama önüne de geçemiyorum.

Yani Ela defalarca hastalandı hatta bitlendi. Kızıl ile tanıştık. Ece nin alerjisi sürekli pörtleyip, kendini özletmedi.

Eskişehir'e gittik. Muhteşem bir şehir, aşık olup geldik.

Ece'yi mezun ettik.

Anneler günü de neymiş??

Ela'nın yıl sonu gösterisini izledik.

Sınav haftası geldi çattı. Aklıma gelen konu başlıkları bunlar. Hepsini bu postta yazmayacağım.

Kitap okumak, film izlemek, bahar temizliği falan hak getire. En çok da bu yüzden kendimden soğudum. Eşim depresyonda iş durumlarından ötürü. Evde yapmak isteyip yapamadığımız tadilatlar yüzünden evimi sevmez oldum. (nankörlük benimkisi biliyorum ) Nisan ayından itibaren yaptığımız en iyi şey; Ece ile zumbaya yazılmak oldu. Gidip dans edip, deşarj oluyoruz. Ter atıp, kendimizi iyi hissediyoruz. 

Ece ortaokula başlayacak, hala ne yapacağımızı bilmiyoruz. Koleje gitmeyeceği kesin. Hangi ortaokula gideceği henüz belli değil. Kurulu düzen yine bir sarsılacak, sistem çökecek. Yeni program yapılacak, ona adapte olunacak. Ve bu beni geriyor. Yeniliklere ne kadar kapalıymışım meğer. İşyerindeki bilgisayarım, yazıcım değişti bu bile beni gerdi.

Şimdilik bu kadar iç karartma yeter.

Sağlıcakla kalın.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...