27 Mart 2013 Çarşamba

Satranç öğretmenim

Haftasonu Ece'ye hediye olarak satranç aldım. Kreşlerinde satranç dersleri var. Ben lisedeyken oynuyordum, az çok biliyorum.

Kızım hediyesini görünce çok sevindi. Ama şans bu ya , satrancı açınca iki paket siyah taşın çıktığını gördük. Offf en nefret ettiğim şeydir aldığın bişeyi değiştirmek. Neyse ki hallettik. Pazartesi akşamı geç çıkınca maalesef ortak zamanımızdan çaldılar yine. Kızımı ağlattım :( çünkü akşam ki planımızdı satranç ama hafta sonu geç çıkınca ve koşturmacalı geçince yapmadığımız ödevlerimiz pazartesiye sarkmıştı. Dolayısıyla satranca zaman kalmamıştı. İşyerim çok hayır duamı alıyor bu aralar!!! İçim sızladı uyuduktan sonra öpüp öpüp durdum.

Çok hevesliydi bana satranç öğretmeye. Dün oturduk sonunda. Başladı dizmeye. Önce kaleleri yerleştirdi köşelere. Yanına atları, sonra da filleri. Geldik zurnanın zort dediği yere.Oysa eve gitmeden önce de bakmıştım nette. Şah ve vezire. Üzerinde + olan şah, taçlı olan vezir. Ama bizde taçlı bir taş yoktu. ve şahtan kısaydı. Ben taşları karıştırdım. netten defalarca baktık kızımla. O öğrendiği gibi dizdi. ben ise her seferinde itiraz ettim.
E harfleri şahın yeri. siyah şah beyaz karede, beyaz şah siyah karede yer alırmış.
İyi tamam da ben taşları çözemedim ki ...

Kızım öğrendiklerini unutmasa bari benim yüzümden.



21 Mart 2013 Perşembe

Bir Gün Anlarsın



Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.


       
              Ümit Yaşar OĞUZCAN

18 Mart 2013 Pazartesi

Sini Köfte (Oruk)

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, içli köftenin tepsideki hali = yani tembel avrat işi olanı :D

Ama eşim bayılarak yedi ya, gerisi hikaye. Ona diyorum senin böyle iştahla, severek yediğin yemekler yapmak beni çok mutlu ediyor diye. O da ısrarla yemek seçmediğini iddia ediyor ama beni kandıramıyor. Böyle yemekler yapınca kendimi daha bir kadın, daha bir eş , daha bir anne gibi hissediyorum nedense.

Ölçü isteyeceksiniz şimdi siz, ama üzgünüm. Kayınvalidem misafirine patatesli köfte ikram edeceği zaman her daim fazla yapar ve ertesi günü menüsünde illa tepside köfte olur. Bence çok pratik bir fikir.

Yarım kg dan biraz az kıymayı ( evde bıçak kıyması vardı) üç soğanla çok az yağda kavurdum. Tuz ve karabiber ekledim.

Tepsiye yarım kg dan fazla ince bulgur koydum. Bir bardağa yakın irmik ekleyip sıcak suyla ıslattım. Birer kaşık domates ve biber salçası ile tuz ve kimyon ekledim. Daha sonra da 4 tane rendelenmiş patatesi ekleyip iyice özleşene yani sakız gibi olana kadar yoğurdum. Yağlanmış tepsiye hamurun yarısını döşedim. Üstüne kavurduğum kıymayı yaydım. Kalan hamuru da yama yama yaparak üzerini kapladım. Bıçakla verev şekilde dilimledim. Geniş uçlu bıçağın ucuyla hafif bastırarak yuvalar yaptım. En üstüne de zeytinyağı gezdirdim. Yarım saate yakın fırında kaldı. Kenarlarından belli oluyor zaten pişip pişmediği. Sıcak sıcak yemek isterseniz dilimler dağılacaktır. Ama biraz soğuduktan sonra gayet rahat servis edebilirsiniz. Afiyet olsun.

Geçen haftanın menüsü  prenses spesyeli pizza.

Babişkomuzun Ece'ye süprizi. Ben de nasiplendim.:)
 Çekilmek için kendiliğinden poz veren cimcime.


İyi , mutlu haftalar.

13 Mart 2013 Çarşamba

3 Film

Hem de patron şehir dışında falan değil. Napim? Ofis böyle daha katlanılabilir oluyor. Filmlerin hepsi Bollywood filmi. Hepsi en az iki saatlik. İnternetim zaten kağnı gibi, sabahtan açıyorum filmi, akşama ancak bitiyor.

Hepsi bir Aamir Khan filmi. Bazen müzikleri ve dansları sıkıyor ama hepsinin izlenme oranları baya yüksek. Daha önce izlediğim " Slumdog Millionaire" , "Black" ve " My name is Khan" filmlerinden sonra Hindistan yapımı filmlerin gerçekten yeteri kadar tanıtımının yapılmadığını gördüm.

"Zooni, kör ama çok güzel bir kızdır. Birgün tur rehberi Rehanla karşılaşır ve ona aşık olur. Gözlerinden ameliyat olduğu sırada Rehanı kaybeder. Rehan’ın öldüğünü sanmaktadır ama yıllar sonra bunun doğru olmadığını anlar."
Film ortalarda bambaşka bir boyuta geçiyor. Üç film arasında üçüncü sırada.
"Hindistan'ın en iyi mühendislik okuluna başlayan öğrencilerin hayatını anlatıyor özet olarak. Sistemin daima yarış üzerine kurulu olduğu, herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci ve onun en yakın 2 arkadaşı. Başlarından geçenler, hayattan aslında ne istedikleri.Ranco karakterinin başrol oynadığı film dram ve komedi türünü en iyi şekilde harmanlayıp bize öğretici bir film olmakta."

 Bu filmi dün izledim ve hiç sıkılmadan. 2:44 dk lık filmin hiç bitmemesini bile istedim. İçinde hepimize verilen güzel bir ders var. Hem güldüren, hem ağlatan, hem de düşündüren bir film. Kendisi birinciliği hakediyor.
"Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan bir çocuğun çevresi ve ailesi tarafından tembel gerizekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra resim öğretmeni ile değişen hayatı ve başarısını anlatan bir film." 
İlk Ishaan ı izledim. Bu film hem güldürdü hem gözlerimi doldurdu.  Çok az bir farkla ikinci sıraya yerleşiyor bu film.
" HER ÇOCUK ÖZELDİR." 
Dilerim bizler de çocuklarımızın içindeki cevheri ortaya çıkarabilmeyi başarabiliriz.

İyi seyirler.


8 Mart 2013 Cuma

Mart'ın 8'i








 Neredeyse hergün  haberlerde kocası tarafından şiddete, tehdite maruz kalan hatta öldürülen bir kadının haberi çıkar oldu.

En son okuduğum kitapta şu bölümü sevmiştim.

"....... Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin dâima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız?.. Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor? Bunun üzerinde çok düşündüm. Acaba bende anormal bir taraf mı var, dedim.

Hayır, bilakis, belki diğer kadınlardan daha normal olduğum için böyle düşünüyorum. Çünkü hayatım, sırf bir tesadüf eseri olarak, diğer kadınları mukadderatlarını tabii görmeye alıştıran tesirlerden uzak geçti. Babam, ben daha küçükken öldü. Evde annemle ikimiz kaldık. Annem, tabi
olmaya, itaat etmeye alışmış olan kadınlığın adeta bir timsaliydi. Hayatta yalnız yürümek itiyadını kaybetmiş, daha doğrusu bu itiyadı asla kazanmamıştı. Yedi yaşında olduğum halde onu ben idare etmeye başladım. Ona ben metanet tavsiye ettim, akıl öğrettim, destek oldum. Böylece erkek tahakkümü görmeden, yani tabii olarak büyüdüm. Mektepte kız arkadaşlarımın miskinliği, emelleri beni daima tiksindirdi. Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızar-madım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkûm etti. Kız arkadaşlarım benimle ahbaplık etmeyi ve fikirlerimi kabul etmeyi zevklerine ve rahatlarına aykırı buldular. Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olmadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve nahvetli*, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları fark ettikten sonra erkekleri sahiden
sevebilmem imkânsızdı. En hoşuma giden ve birçok hususlarda bana yakın olan adamların bile, küçük vesilelerle, bu kurt dişlerini gösterdiklerini; her ikimize aynı derecede zevk veren beraberliklerden sonra, özür dilemeye, himaye etmeye çalışan, fakat aynı zamanda
herhangi bir şekilde muzaffer olduğunu zanneden ahmakça bakışlarla yanıma sokulduklarını gördüm. Halbuki acınacak halde olan, zavallılıkları meydana çıkan onlardı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar âciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini bir kuvvet tezahürü
zannedecek kadar yersiz bir gururları vardır... Aman yarabbi, insan deli olur... Kendimde hiçbir gayri tabii temayül bulunmadığını bildiğim halde, bir kadına âşık olmayı tercih ederim."
*Kibirli. ..."

diye devam ediyordu Kürk Mantolu Madonna.

Benim için bugün bişey ifade etmiyor ama yine de adet yerini bulsun, günümüz kutlu olsun.

Not: Kızamık aşımızın tarihi de bugün. Yaptık rahatladık.

6 Mart 2013 Çarşamba

Susamlı Cips

Dün evde temizlik vardı, dışarıda da fırtına. Ben üzülüyorum temizlik boşa gidecek diye, koca çıldırıyor kafayı bunlara takıyorum diye. Haksız değil ama elimde değil napim?

Neyse işyerinde evde yapılacaklar listesini oluşturuyorum kafamda. Hiç bitmez zaten o liste. Öyle bir huy ki, o listedeki maddelerin hepsi yapılınca acayip bir huzurla uyuyorum.

İşte dün akşam ki yapılacak listemde bu Susamlı Cips de vardı. Onu görür görmez aklıma düşmüştü bir kere. Ee dün evde yapılacak pek bişey olmayınca da daldım mutfağa (kahretsin klavyenin pili bitmek üzere. bazı harfler eksik olabilir, mazur görünüz pliz.)

Önce makarnalı börek yaptım. Ardından yeni tarif deneyecek olmanın verdiği heyecanla gevrek kurabiyelerimi yapmaya girişecektim ki, iş arkadaşımdan telefon geldi. Uçuşundan kırk dakika önce beni arıyor biletini değiştirmediğimi söylüyor. Oysa ona sms atmıştım ve aramıştım o da benimle konuşmak yerine meşgule düşürmeyi tercih etmişti. Biletini online aldığı için değişikliği sadece kendisi alandan yapabilirdi. Yıllarca uçan kendisi, bunları bilmesi gerekirdi. Sms imi almamışmış. İyi o zaman açsaydın telefonunu seni aradığımda. Bu bile engel olamadı kurabiyelerimi yapmama.

2 yumurta akı
2/3 çaybardağı pudra şekeri
2 tepeleme yemek kaşığı tereyağı (erimiş)
2/3 çay bardağı un
2,5 çay bardağı susam ( evdeki susamım 2 çay bardağı çıktı sadece)

Önce yumurta aklarını pudra şekeriyle çırptım. Tereyağını ekledim. Sonra da un ve susamı. Tatlı kaşığıyla tepsiye aralıklı dizdim ve üzerlerine bastırdım. Büyük ve ince olmasını istiyodum. 20 adet çıktı. Ama maalesef salona girip gelene kadar ben yakmıştım cipslerimi :( Eşim dalga geçti, " bizim mutfağa meteor düşmüş"  diye. Buna rağmen üç taneyi indirdi mideye. Ece'de sabah iki tane yedi.

Tarifi burdan aldım. Biliyorum yine benzemiyor benim yaptığım ama tadı gerçekten çok güzel. Kesinlikle tekrar deneyeceğim. Ve bu kadar yaymayacağım hamuru çünkü pişerken zaten yayılıyor.



Fonda İlhan İrem çalıyor. Hava soğuk ama güneşli. Üç gün üst üste post yazmışım, akşama da Kuzey var değmeyin keyfime.

Afiyet olsun. Denerseniz pişman olmazsınız.


5 Mart 2013 Salı

Bir kitap - Bir mim

Böyle bir kitabı bu zamana kadar nasıl okumamışım ben? Siz bir de bendeki cahilliğe bakın. Bu kitaba bir iki yıldır bloglarda rastlıyorum. Çok okunan, çok beğenilen, çok tavsiye edilen bir kitap. Dolayısıyla yeni çıkan bir kitap olduğunu sanmam çok da anormal değil değil mi? Hemen okunacaklar listeme eklemiştim. Oysa yazarı ilk faili meçhul cinayetlerden. Yazık.

Geçen nette gezerken aklıma geldi ve yine e-kitap olarak indirip okumaya başladım. Zaten çok kalın bir kitap değil. İlk gün kitabın neredeyse yarısını okudum. Çünkü öyle bişey ki, Raif efendinin iç dünyasını öyle merak ediyorsunuz ki, elinizden bırakamıyorsunuz kitabı. Öyle güzel anlatılmış ki, yalnızlığı, tasvirleri, aşkı... Şahsına münhasır biri.

Basit bir hayatı var sanıyorsunuz  ama içinde ne fırtınalar koptuğunu bilmiyorsunuz.

Bir insan nasıl kendini insanlardan bu kadar soyutlayabilir?
Bir insan işe yaramadığını düşünüp nasıl herşeye boşverebilir?
Bir insan aşkını kaybetme korkusuyla nasıl itiraf etmekten korkabilir?
Bir insan aşkı nasıl bu kadar derin yaşayabilir?

Hala en çok okunanlar listesinde yer alması çok güzel. Kesinlikle kitaplığıma katmalıyım bu kitabı.
Şimdi sıra yazarın diğer kitaplarını okumakta.

***************************************************************************

Gelelim Bahar'ın mimine.Geciktirdiğim için kusuruma bakma olur mu arkadaşım?

1- En son kime yalan söyledin? Neden?

Benim işim yalan. Bağlamayı unuttuğum her telefon için bir yalanım vardır :)

2- Biz okumuyoruz farz et, kendine bir itirafta bulun..

Bazen ben bile kendime tahammül edemiyorum.

3- En son severek okuduğunuz kitap hangisi?

Tabi ki yukarıda tam olarak kendimi , duygularımı ifade edemesem de Kürk Mantolu Madonna.

4- Şuan istediğin işi mi yapıyorsun?

Asla. Bloğumu okuyan herkes bilir işimden nefret ettiğimi.

5- Öleceğini bilsen ömrünün son zamanlarını nerede, kimle geçirmek isterdin?

Öleceğimi bilsem, hayatı kendime zindan ederdim sanırım. Hergün ağlamaktan ölüm tarihini kesin öne çekerdim. Ama diyelim ki, ölüm haberiyle birlikte ben tüm pesimistliğimi de yitirdim. Tabi ki her zaman hayalini kurduğumuz denize yakın, bahçeli küçük ama mutlu evimizde ailemle geçirmek isterdim.

6- Favori şarkıcın ve şarkısı?

Bu aralar Mustafa Ceceli - Es dinliyorum sürekli.


7- Her bölümünü heyecanla takip ettiğin bir dizin var mı?

İki dizim var Kardom sayesinde. Karadayı ve Kuzey

8- Keşke..?

Keşke zamanı geri alabilseydim.

9- Kötü alışkanlıkların var mı?

Günde iki üç sigara, arada sırada bir kaç kadeh. Ama ben bunları yüksek sesimden ve sulu gözlülüğümden daha kötü bir alışkanlık olarak görmüyorum.

10- Sence ideal eş nasıl olmalı?

İdeal eş: (canım biliyorum bloğumu okuduğunu) Eşine hayatında olduğu için mutlu olduğunu hissettirebilmeli, evde arasıra dikey pozisyonda da zaman geçirebilmeli, "canım dizin başladı" diye salondan seslenmek yerine, mutfağa gelip neden hala salona geçemediğimi görebilmeli, yardım edebilmeli :) empati, öz eleştiri ve biraz olsun diline sahip olabilme de ekleyebilirsek vallahi mahalleye anıtını dikeceğim sevdiğim :D

Kardom sen bu mimi çok güzel cevaplarsın. Mimim sende :D


4 Mart 2013 Pazartesi

Çiş Sorunsalı

Artık gerçekten gına geldi, " anne çişim geldi" cümlesinden. Kesinlikle anormal giden bişeyler var.
Bu durum hemen hemen üç haftadan fazla bir süredir var. "Anne çişim geldi" tuvalete koş, bekle bekle - oturur oturmaz da yapamıyor ki, konsantre oluyoruz, çişimizi yapacağımızı rahatlayacağımızı düşünüyoruz - sonra bir - iki damla yapsın , kalksın, altını temizle, üzerini düzelt, yaptığın işe geri dön.

On dk geçmesin tekrar. Yaptığın işe geri dönüp, bitiremeden tekrar. El yıkamaktan eller haşat, havlu sırılsıklam. Tekrar , tekrar. Değiştirdiğimiz çamaşırın haddi hesabı yok.

Ece hanımın doktorlarla yıldızı hiç barışmadı. Allahtan Nuno halamız laborant. Geçen hafta idrar tahlilimizi yaptı; sonuç temiz. Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Çok şükür.

Ama bu sabah öğretmeni de sordu bu durumu. Çünkü kreşte de sürekli altına kaçırdığını ve çamaşırını değiştirmesini söylüyormuş öğretmenine. Hatta bağırıyormuş, arkadaşlarının yanında. Hoppalaaaa!

Ya sabır. Cumartesi akşamı benim hatırladığım 5 kere falan değiştirdi çamaşırını. bir damla bile değiştirmesi için yeterliydi. Ürolog yolları göründü. Şimdi bir de bildiği halde sürekli erkeklerin neden ayakta çiş yaptığını sorup duruyor, pis pis sırıtarak. Ben nette -sürekli tuvalet ihtiyacı- diye araştırırken, yanıma gelip "erkekler neden ayakta çiş yapar? onu da araştırır mısın anne?" diyor. Dün banyoda ayakta çiş yapma girişiminde bulundu. Kardeşi olursa erkek kardeş istiyormuş. Hatta çişini kendi yaptıracakmış, altını kendi değiştirecekmiş. Pipisi olduğu için bu çok kolay olacakmış.
Kreş müdiremizi arayıp psikoloğun gözlemlemesini ve sınıf öğretmeniyle istişarede bulunmasını rica ettim. Tabi öncelikle benim dr a götürüp herhangi bir sağlık problemi olup olmadığını öğrenmem gerek. Bu davranışlar psikolojik mi, yoksa bir sorun mu var netleştirmem lazım.

 Aşağıdaki kelebekten çıkan notum

Kızımın benim için kreşte hazırladığı doğumgünü kartım
Hayatımda oldukları için şanslı olduğum insanlara sahibim ben. Bu sene doğumgünümü çekirdek aile kutlama kararı almıştık. Ama eşimin ailesinin içine sinmedi ve bizi yemeğe davet ettiler. Nuno halamız benim için pasta da yapmıştı. Herkes benim için toplanmıştı. Ece şaşırdı; " ama senin doğumgünün geçti anne" dese de mumları söndürmekten kendini alıkoyamadı. Beni çok duygulandırdılar, sayelerinde 34 yaşımı mutlu bir şekilde karşıladım. Kendileri gibi ince bir hediye almışlar, az kalsın beni ağlatacaklardı. İyi ki varsınız. Hep birlikte nice senelerimiz olsun inşallah.



Doğumgünümden sebeplenen bir cüce var karşınızda. Forumda süpriz yapıp,hediye yollamayı seven bir arkadaşım var benim. Başkasını mutlu edince, mutlu olan kendi güzel, yüreği güzel Neslihanım var. Unutmamış Ece me de hediye yollamış ve Ece hanımın gönlünü kazanmıştır kendisi. İşte kelebekli saatimiz. Seni çok seviyorum Nessim.





Ve sırada benden pek geçerli not almayan, ama kesin yapım hatası olan elma cipslerine. Calliou efendide duydum ben elma cipsini. Deneyelim bakalım neye benziyormuş dedim. Dün burada toz fırtınası vardı, çakıldık kaldık evde. Hiç şikayetim yoktu. Çünkü evde olmayı seviyorduk biz ailecek. Elma cipslerini denemek için güzel fırsattı. En azından kızımın ne yediğini bilecektim. Bizim evde cipse karşı zaafı olan bir baba - kız var da.

Üç küçük yeşil elmayı bıçakla ince ince dilimlemeye çalıştım. Üzerine göz kararı şeker serptim ve de tarçın. Yağlı kağıt konmış tepsiye dizdim. 100 derecede bir saatten fazla kaldılar fırında. Ara sıra çevirdim elmaları. Ne kadar ince dilimlersen, o kadar çabuk kavuşuyorsun ciplesirine. Pişerken evi harika bir koku kapladı.

Cipslerimiz çıtır çıtır oldu ama tadında bir gariplik vardı. Bence elma seçimim yanlıştı. Çünkü hiç şekerli olmamıştı ve ekşimtırak elma pişince pek nahoş olmuştu. Bence sarı ya da amasya elmasıyla denenirse daha güzel sonuç elde edilir. Ve belki de şeker miktarı biraz arttırılırsa.




Üç küçük elmadan bir fırın tepsisi doldu ama sonuç olarak küçük bir tabak elma cipsimiz oldu. Ve hepsi de yendi bitti. Tekrar deneyeceğim kesinlikle.







Sağlıklı haftalar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...