Günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Günlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2017 Salı

Ela hanımdan inciler

Geçenler de benim beyle atışıyoruz. Ben bulaşık yıkıyorum, o da balkona bakan pencereden bana gıcıklık veriyor. Ela dövim mi babanı kızım?

Ela: Hayır ama o, benim en iyi arkadaşım.

(Kıyamıyor babasına sıpa)

-----------------------------------

Yine kreş çıkışı yanıma gelmiş Sarı Fırtına. O gün bizim menüde elma var. Masamdaki tabakta soyulmuş, dilimlenmiş elmayı yesin diye Ela'yı gaza getirmeye çalışıyorum.

Ben: Bak anneciğim. Bu Pamuk Prenses elması. Kötü kalpli kraliçenin sihir yaptığı kırmızı elma var ya, işte ondan. Yiyen prenses oluyor.... bla bla.

Ela da yüzüme ne diyor bu kadın der gibi bir bakış atıp (hani saçmaladığımı yüzüme vuruyor gibi): Sen ciddi misin?
( Yani anlattıkların o kadar saçma ki, bu söylediklerinde gerçekten ciddi olamazsın der gibi.)

Kimi kandırıyorsam. Ters tepti plan tabi. Elmanın hepsini ben yedim.

-------------------------------------

Geçen akşam bizim yatakta yatıyor cimcimeler. Haftada bir gece benim yanımda yatma hakları var. Ela bunu çok sorgulamasa da, Ece asla atlamıyor. Hatta elinden gelse her akşam benim yanımda yatar. Neyse, uyusunlar diye telefondan, uyku müziği açıp, balkona çamaşır sermeye çıktım. Tabi Ece bizim odada yatıyor olmanın verdiği coşkuyla açtığım uyku müziğine " haydaaaa lülülüşş" diye eşlik edince Ela "annneeee" diye bana seslenir. Yanına gittiğimde:
- Anne, Ece kendini düğünde sanıyor diyerek hepimizi koparıyor.

Şimdilik Ela hanımdan bu kadar. Aslında daha fazlasını yaşıyoruz, daha çok gülüyoruz ama not almayınca maalesef hafızadan siliniyor.


Sevgiyle kalın.

28 Kasım 2016 Pazartesi

Yapmak isteyip de yapamadıklarım

Çok fazla blog takip ediyorum. Bunların içinde anne çocuk blogları, yemek blogları, dekorasyon blogları, moda blogları, hobi blogları, alışveriş..vb ne ararsanız var. İşte o bloglarda görüp görüp içimin eridiği , yapmak isteyip de yapamadığım bir sürü şey var. 

Örneğin büyük şehirlerde yaşayanların imkanlarını kıskanıyorum. Çocuklarını öyle yerlere götürüyorlar ki imreniyorum. 

Çektikleri fotoğraf, yaptıkları fotoğraf düzenlemeleri, sahip oldukları makineler hepsi çok çok güzel. Kıskanıyorum.

Sonra öyle sofralara şahit oluyorum ki, offf. Nasıl bir görsellik nasıl bir emek. Helal olsun diyorum. Bizim hedef sadece karın doyurmaktan ibaret. Sofradan en az beş defa kalkıyorsun, hazırlayana kadar zaten kırk takla atmışsın, masaya tabak çatal koymuşsam ne ala. Bir de yeni tarifler denemek istiyorum, mutfakta saatler geçirmek istiyorum ama gel gör ki sadece istiyorum. 

Beni en çok benden alan dekorasyon blogları. O bembeyaz evler. O evlerde hiç mi yaşayan yok. Çok mu zenginler? Nasıl bu kadar düzenli , pırıl pırıl? Yani benim duvarları görseniz bant yapıştırıp çekmekten boyaları bile sökülmüş. Kızım bir ara eline boya kalemi almış trambolinde zıplarken sanatını icra ediyordu. Mesela o tramblolin hep salonda. Sehpa hep bir kenara itilmiş durumda ki, yer açılsın çocuklara. Siz düşünün benim evin dekorasyonunu.

Sonra örgü bloglarının yaptıkları, o dekorasyon evlerinde paylaşılan battaniyeler, kırlentler. Örgü örmeyi biliyorum, ben de örmek istiyorum ama ben niye zaman bulamıyorum. 

Dikiş dikebilenlere hastayım zaten. Bir de etamin, kanaviçe yapanlara. Aralarındaki farkı hala bilmiyorum. Bana göre ikisi de aynı. Birbirinden güzel ahşap boyayanlar, keçeden harikalar yaratanlar daha neler neler.

Sukulentlere merak sardım bu ara. Hala başlayamadım ama. Beleşten bulmaya çalışıyorum o güzelim kaktüslerden, sukulentlerden. Hatta elime geçen ufak figürleri saklıyorum belki lazım olur süslerken diye. Dün yengemde gördüm iki tür. Bu belki hızlanmama sebep olur.

Ya gezenlere ne demeli? Her haftasonunu dışarıda geçiren insanlar. Hem kıskanıyorum hem sorguluyorum. Yani dışarı her adım atışın para. Biz bu kadar mı fakiriz? Çoğu çalışmayan kadın oldukları halde, kocalar ne iş yapıyor diyorum. Bizim de arabamız var, evimiz kira değil, eve iki maaş giriyor(du). Bakıcımız var(dı). Ara sıra kahvaltılarımızı dışarda yapıp yemek yiyoruz tabiki de. Lakin gerçekten çok gezebilen bir aile değiliz. Oysa bizim haftasonları sürekli yaptığımız çekirdeğimizi topumuzu ipimizi alıp sahile çıkmak. Parka gitmek. Avm ye gitmek bile bize göre değil. Sevmiyorum ben bütün hafta evde kapalı olan çocukları haftasonu da kapalı ortama sokmayı. 

Sonra bir sürü bir sürü okuyup film izleyenler var. Allahım çatırt ediyorum orta yerimden. İzlemediğim bir sürü film keşfediyorum listem habire kabarıyor. Kitap desen keza. Hep alınacaklar okunacaklar listeme bir rakam daha ekliyorum. 

Çocukların spor yapanı, kitap okuyanı, enstrüman çalanına ne demeli? Bayılıyorum , Allah esirgesin diyorum. Benim büyük kızı hala bir spora başlatamadık. Oysa hep kilosundan şikayet edip duruyoruz. Kitabı da ite kaka okuyor sıpam. Küçüğün de dans etmesini enstrüman çalmasını istiyor bu gönül ama bakalım kısmet. 

Şimdilik bu kadar yapmak isteyip de yapamadıklarım listesi. Daha vardır da, aklıma gelenler bu kadar. Yapamamanın sebebinin çoğu tembelliğimden biliyorum. Bazıları maddi onu da biliyorum. Ama olsun yine de yapmak istiyorum.

Yapabilen herkesi kıskanıyor, saygı duyuyor ve sevgilerimi iletiyorum.

7 Kasım 2016 Pazartesi

Kasım ayı

Ayın 7'si oldu bile. Kasım ayını severim. Sonbaharı genel anlamda severim ama kasım başka güzel sanki benim için. Büyük mucizemin bu ayda doğmasının bunda etkisi var sanırım. Ama ben nedense 2016 yı sevemedim. Sadece bize iyi gelmedi bu yıl.

Eşimin işyerinin durması,
Dedemin felç geçirmesi,
Meriç bey'in bebeğini kaybetmesi,
Ela'nın acillerde son bulan yüksek ateşleri,
Hülya abla ile yolları ayırmak zorunda kalmak,
Varolan krediye bir yenisinin eklenmesi,
Arabayı satmak isteyip, satamamak,
Yoğun bakımda yatan müdürümüz...

Aklıma gelmeyenler de vardır elbet. Çok şükür bugünümüze ama gerçekten bizi bunaltan bir yıl oldu 2016. Neyse şimdi beni bekleyen şeyler var.

Ece den önce hem halasının hem de kuzeninin doğumgünleri var bu ay :) Ece için ne yapacağımı hala bilmiyorum. Yumurta kapıya dayanmadan harekete geçemiyorum nedense :)

Ondan sonra, yastık kılıfı olmayı bekleyen kazaklarım var. Güya dıy yapıyorum kendi çapımda. Bakalım bişeye benzeyecek mi?

Saksılara bulduğum kaktüs ve sukulent çeşitlerini ekmeye başladım. Tabi ki sizin internette gördüğünüz muhteşem konseptlere benzemiyorlar ama öncelikle amacım çoğaltmak.

Bir sürü yeni dizi başladı. Ben de dört gözle Kıvanç'ın dizisini bekliyorum. Bizim evde çocuklar yatana kadar çizgi film izleniyor evdeki sarı fırtına izin vermiyor. O yüzden bakalım muvaffak olabilecek miyim dizimi izlemeye? Poyraz'a devam bu arada :) İzlediğim tek dizi.

Yeni bir kitaba başlamalıyım.

Ben şimdi ara verdiğim blog ziyaretlerine de kaldığım yerden devam etmeye gidiyorum.

Hepiniz sevgi ve sağlıkla kalın.

1 Kasım 2016 Salı

Ne yazsam bilemedim

Kötü bir dönemden geçiyorum. Tadım tuzum yok. Kafamda türlü kötü senaryolar.

Geçen aylarda dış ticaret müdürümüzün yaşadığı kötü olaydan sonra (yeni doğan bebeğini kaybetmişti) şimdi diğer ticaret müdürümüz yine basit bir operasyon sonrası on gündür yoğun bakımda yatmakta.
Daha dün gibi, perşembe mesai bitiminde "- kızlar ben yarın yokum görüşürüz" deyip el sallayışı. Hepimiz dua ediyoruz. Ofiste kasvetli bir hava var. Umarım en kısa zamanda aramıza döner.

Sağlıkla kalın.

3 Ekim 2016 Pazartesi

Evdeki Hesap

Bayramdı, sonra yıllık izindi, öğretmenden gelen mesajdı, yıllık izni ertelemekti derken, ahan da burdayım. Kısa kısa sıkmadan yazabilecek miyim acaba?

9 günlük bayram tatili nasıl geçti unuttum bile. İzmir'den kardeşim geldi. Beraber güzel vakit geçirdik. Hava çok değişkendi. Geceleri çok sağlam yağıyor, öğlenleri ise sıcaktan yanıyorduk. Bir hafta çok hızlı geçti.

Kendimizi tamamen okula motive ettiğimizde de sınıf annemizden gelen mesaj tüm planlarımızı alt üst etti, sinirlerimi zıplattı resmen. Neymiş öğretmenimiz seminer dolayısıyla yurtdışındaymış, okulumuz bir hafta gecikme ile başlayacakmış. Annemle vedalaşmışken bir hafta daha idare etmesini rica ettik. Bu arada dedemi hastaneye yatırdık. Annem onunla ilgilenmek zorunda kaldığı için izni ertelediğim o hafta, babam çocuklara baktı.

İşe döndüm. Aradaki o bir haftada 4 tane vize dosyası hazırladım. Resmi evraklarla uğraşmaktan, eksik listesini bitirmeye çalışmaktan gına geldi. Bakalım bir gün kendimiz için de vize hazırlamak nasip olacak mı? Bu arada ofisteki sevgi yumaklığından bahsetmeyeyim. İnsanlar kişisel duygularını işine karıştırmıyor mu, işte orda bende şiraze kayıyor.

Sonra bir teklif geldi, daha önce postların birinde bahsetmiştim, hangisinde bulamayacağım şimdi. Bu sefer teklif onlardan geldiği için değerlendirmeye karar verdik. İki sene beraber çalıştığımız Hülya ablamızla yollarımızı ayırdık. Bu sene yengemizle yola devam etmeye karar verdik. İnşallah pişman olmayız. Çok tedirginim ne yalan söyleyeyim. Oysa evdeki hesap hiç böyle değildi. Ela kreşe Ece de etüde başlayacaktı.

Geldi izin zamanı. Okul başladı. Saat 6 larda uyanmak başladı. Benim gibi uykucuya yapılacak şey mi bu? Bizim evin tek uykucusu benim. Toplantılar yapıldı, türkçesi kaç tl açıklandı. Kitaplar kaplandı gece 1 lere kadar. Okulun üçüncü günü şifa kapıldı ve evdeki herkese bir güzel yayıldı.

Bu arada anne kişisi hazır izin almışken neye kalkıştı dersiniz, evladı olsa da sevmeyeceği temizliğe. 10 yıllık evliliğimde üçüncü pencere silişim desem durumun vehametini sanırım anlamışsınızdır. Ben temizlikten, eşim de benden bezdi. Temizlik yaptıkça kendini iyi hissedenler, nasıl bir psikolojiniz var sizin? Ama her yer pırıl pırıl oldu.
Anne kişisi temizlik yaparken evin halleri :)

Almanya'dan amcamız geldi

Bu yazıyı hazırlayana kadar akşam oldu. Ne yazacağımı da unuttum. Araya 5 sayfalık bir sözleşme tercümesi sıkıştırdılar. Gugıl sağolsun. Ofisin dış ticaretçileri dururken benden isterlerse ben de bunu gugılıma sorarım tabi ki. Ayrıca bitirmeme rağmen yollamayacağım. Hemen yaptı bitirdi demesinler diye.

Bugün yengemizin ilk günü. Bakalım nasıl geçti? Nida'nın bu işin üstesinden kalkacağına eminim.

Üçüncü sınıf ödevleri nedir öyle arkadaşlar? Yeminle zorluyor. İnternet de olmasa hayatta yardımcı olamayacağım heralde.

Şimdilik bu kadar sevgiyle kalın.


25 Nisan 2013 Perşembe

Bir varmış bir yokmuş misali

Arayı açtık yine. Bu blog da nasıl bir şeyse, sen ona gitmezsen o sana hiç gelmiyor. Gıcık. Arayı açtıkça açıyor. Neyse döndük dolaştık geldik yine aranıza. Bir ay olmuş yahu. Ayıp vallahi bana.

Hoş bu süre zarfında ne yaptın diye sorsanız inanın adam akıllı, elle tutulur bişey yapmadık.

Arada bir hastalık atlattık. Anneanne evde olmadığı için de izin alıp kızımla başbaşa bir gün geçirdik. Bu kahvaltı tabağı için uğraştım ama hanımefendi yüzüne bile bakmadı. Boğaz enfeksiyonu yüzünden 39,5 derece ateş ile acile gitmiştik bir akşam önce, iğne yemek zorunda kaldı kuzum. Öğleden sonra faaliyet olsun diye kurabiyeler yaptık.Tamamen uydurma bir tarif, arasına anneannenin yaptığı mis gibi bahçe çileğinin reçelinden koyduk.Kendi sürdü yapıştırdı. Eli çok yatkın maşallah.

Bir ara kucağımda oturmuş Keloğlan'ı izlerken, "şöyle naneli yayla çorbası yapsan da içsem " deyince kendimi mutfağa attım. Yavrum benim iki kase içti. Oh dedirtti bana. Atlattık şükür.

Haftasonlarımızı arkadaşlarla geçirmeye başladık. Yılın ilk pikniğini bile yaptık Arda'larla. Arda ile Ece pek anlaşamasalar da ( ki Arda asla yaramaz bir çocuk değil, Ece'nin cadılığı) yine de özlüyorlar birbirlerini. Sessiz film bu aralar favori oyunumuz. Döngel Karhanesi'ni andıkça yerlere yatıyoruz hala :D


 
Bahar bayramına gittik, hava çok güzeldi.










 

 Dönüşte bahçeye uğradık, dut ağacına saldırdık. Çileklerimiz de olmaya başlamış.

Sonra hayatımızda iyi ki varlar dedirten, varlıklarıyla değer katan arkadaşlarımızdan süpriz hediyeler aldık, şaşırdık ama bir o kadar da mutlu olduk. Sizi çok seviyoruz.

Pepee sayesinde parmak tuzluk oyununu hatırladık, hemen yaptım, Ece acayip sevdi, bizim çocukluğumuzun oyunu :)

Sonra biz de ponpon yaptık sonunda grapon kağıdından. Ben yaşasın faaliyet buldum diye sevinirken , meğer kızım her bişeyi biliyormuş da haberim yokmuş. 23 Nisan vesilesiyle avizemize astık salona.

23 Nisan da yarıyıl gösterisinin aynısını yaptılar yine. Hayret içine para kaçmamıştı bu sefer şaşırdık. Halalarımızın bayram hediyesiyle mutluluğumuza mutluluk kattık. Ne ben böyle bir hala olabildim, ne de benim böyle halalarım oldu. Cimcime çok şanslı maşallah.

Bu aralar iyiyiz kızımla şükür. Çok iyi anlaşıyoruz. Allah bozmasın. 4,5 yaşımız sorunsuz geçiyor şükürler olsun. Tek eksimiz hala odasında uyumaması. Ona da başlayacağım yavaş yavaş. En favori çizgi filmimiz Keloğlan . Yarın tiyatrosu gelecekmiş. Eşimle biz daha çok sevindik. Çünkü Ece ilk defa bir çizgi filmi böyle pür dikkat izliyor. ( Ben de Kuzey'i öyle izliyorum. Hatta dün marketten çekirdek alırken : " bugün Kuzey Güney' mi var?" diyen kızımı alkışlıyorum :) )

Arada birkaç film izledim. Öyle harikaydı, muhteşemdi , kesinlikle izlemelisiniz türünden bir filme rastlamadım maalesef. Kitap hiç okumadım. Bakalım ne zaman çıkacağım bu moddan?

Bugün beni şaşırtan bişey oldu. Hala duygu karmaşası yaşıyorum.


Neyse şimdilik bizden kısa kısa bu kadar. Postumuza kızımın çok sevdiği benim uydurduğum meyve tabağıyla son verirkene , hepiniz kendinize iyi bakın.





12 Aralık 2012 Çarşamba

Sabah sabah

"Sayın Velimiz,

12.12.2012 Çarşamba günü kurumumuzda yapılacak fotoğraf çekimi için öğrencilerimizin kılık kıyafet ve saç bakımlarına özen gösterilerek gönderilmeleri önemle rica olunur.

Pamuk Okul Öncesi Eğitim Merkezi"

Dün akşam çantasında bulduğum bu notla başladı herşey. Ne giydirsem acaba diye düşünürken, pembe elbisesini (Ece'nin tabiriyle gelinliğini) giymek istediğini söyledi. Bana da uyardı. Adını koymak en azından sabah yaşanacak olan izdihamı ortadan kaldıracaktı bana göre. Yani ben öyle sanmıştım , ta ki bu sabah yaşananlara şahit olana kadar.

Önce gri çorabı değil çiçekli çorabını giymek istediğini söyledi. Az önce çamaşırları serdiğimi ve kurumadığını söyledim. O zaman pembe çorabını giymek istediğini söyledi. Tamam dedim.

Daha sonra, elbisesinin altına beyaz badi giymek istemediğini söyledi. Yakasından bişey görünmesini istemiyormuş. Üşürsün falan dedim ama dinletemedim. Tamam dedim.

Sonra bolerosunu giymek istemediğini söyledi. Fotoğraf çekilirken çıkarırsın dedim, tamam dedi.

Sonra saçlarını yaparken kelebek tokasının bir dişi kırıldı " tüh kırıldı" dedim , demez olaydım. Olay çıktı, ille de o tokayı çıkarmamı istedi. Bir süre geçiştirdim. Daha sonra aynada topuzlardan sarkan lüleleri görünce bunları istemediğini söyledi. Siyah tokayla tuttururum dedim. Hayır sen topuz yapmayı bilmiyorsun deyip zırtıllamaya başladı.Allahtan yedeği vardı kırılan tokanın, onunla değiştirdik, sarkan lüleleri de topladık. Ha bir de topuzlar pinokyo burnu gibi olmayacakmış. Bir saat onunla uğraştım. Tamam dedim.

Sonra ben giyinmeye başladım.Saat 8'e beş var. Bu arada elbisesinin çiçeğinden sarkan ipi gördü keselim dedi. Tamam dedim.

Sonra bolerosu çözüldü, bağladım. Düğümü dik olmuşmuş, onun için zırtılladı. Fiyonklarını yatay yap dedi. Tamam dedim.

Hangi ayakkabısını giymek istediğini sordum. Çiçekli babetini istedi. Tamam dedim.

Çıkarken bunlar ayaklarımı acıtıyor çizmelerimi giymek istiyorum dedi. Çizmeler yağmur çizmeleri, ayaklarını ısıtmaz, yünlüleri giydireyim dedim. Ağladı. Çizmelerini uzattım, ne yapacağını bilemedi, ne giyiyor, ne ayağındakileri soyuyor. Böyle saçma salak bir durum. Tabi benim sesler apartmanı inletiyor.Modern ebeveynlikmiş. Yok şekerim beceremiyorum işte.

Ağlaya bağıra çağıra indik merdvenleri, bindik arabaya. Benimki salya sümük ille de çizmelerini istiyor. Arabayı çalıştırmıştım. Eşek gibi geri söndürdüm. Yukarı çıktım. Çizmelerini aldım, kapıyı kilitledim, koşarak indim, kapısını açtım ve içeri fırlattım.Değiştirdi ayakkabıları.

Bu arada 7 dk var mesaimin başlamasına ve ben daha evin önündeyim. Çantama el attım, işyerini arayıp geç kalacağımı söylemek için. Ne oldu dersiniz ? Fermuarı sıkıştı. Açılan aradan zar zor elimi sokup telefonu buldum. İki kişiyi aramak için yaklaşık 3 dk kaybettim ama kimse açmadı. Salladım küfürü, bastım gaza.

Arabadan inerken bir fotoğraf çekeyim dedim, "ne çekiyorsun montla falan , ne görünecek ki?" dedi. Haklıydı ama ben çekerken de yan yan bakış atmayı ihmal etmedi.

Kreşe girdiğimde Ajda Pekkan gibi gergindim.Alın sizin olsun dedim. Burcu öğretmenini görünce ağzı kulaklarında fiyonk oldu sıpanın. Beni de öptü öyle yolladı işe. İşe geç kalmıştım bir kere. Arabaya bindiğimde tekrar aradım. Ufak çaplı bir kriz geçirdiğimizi , dolayısıyla geç kalacağımı söyledim.

Dönüşte bir önceki sokakta cenaze çadırı vardı. Eşek gibi yolu uzatmak zorunda kaldım.

Kreşin evimize uzaklığı araba ile 3-5 dk. Güzergahımızda sadece bir trafik lambası var. Takılırsak 1 dk ekstra. Dönüş de keza.
İşyerinin orada park sorunu var. Akşam da evin önünde olduğu için, dönüşte arabayı tekrar evin önüne park ediyorum. İşyeriyle ev arası yürüyerek 5 dk. Bu kadar yakın mesafelere sahip olmamıza rağmen , ben yine de hergün işe geç kalmayı başarıyorum.



Suratsız sıpa

yan bakış

Sittin sene düşünsem, hiç sıkışacağını ummadığım çantam

İşyerinde zor düzelttim.
Şimdi bir adaçayı içip sakinleşmem lazım. Bugün Kuzey günü.
Sakin bir gün geçirmenizi dilerim.

2 Ekim 2012 Salı

Aklımda kalanlar

Ece: Anne hani evlenince insanın bir çocuğu oluyor ya, peki diğer çocukları nasıl oluyor?



----------------------
Ece: Anne sence Caillou büyüyünce evlenir mi?
Baba: Kısmet kızım.
Ece: Bence evlenmez.
Anne: Neden ki?
Ece: Bence o da benim gibi anne babasından ayrılmak istemiyordur.




 ----------------------

Bu sabah;

Ece: Anne bişey söyleyebilir miyim?
Anne: Efendim kızım.
Ece: Ben bugün iyi değilim.
Anne: Neden?
Ece: Bugün bana bişeyler oluyor.
Anne: Nasıl bişeyler annecim?
Ece: İçimde bişeyler güm güm yapıyor.
Anne: Kızım herkesin içinde kalbi güm güm yapar.
Ece: Anne hayır karnımda yaa! Ben bugün anneanneme gidebilir miyim?
Anne: Olmaz Ececim. Anneannenin işi var.
Ece: O işlerini yapsın. Ben çizgi film izlerim.
Anne: Aç ağzını bakim. Güç şurubu geliyor. Hiç bişeyin kalmaz şimdi.
Ece: Ama anne bana bişeyler oluyor.

Artık duymazdan geldim. Çünkü eminim bu diyalog akşama kadar sürerdi. Kızım şimdiden okula gitmemek için bahaneler uydurmaya başladı.


--------------------
Ve ilk vesikalık fotoğrafımız.


18 Mayıs 2012 Cuma

Silmeyecekmişim

Mimlenmişim. Mim olmasa gelip yazı yazacağım da yok zaten. Amak-ı Hayal mimlemiş beni.

Neymiş efendim hiç silmeden bir post yazacakmışım.

Geçen hafta beş post yazan ben bu hafta tıkandım, yazacak konu bulamıyorum. Oysa şampiyon olduk. Muhteşem kutlamalara katıldık. Kızım bile yerinde durmadan zıpladı. Yer sarı gök kırmızı.

Sonra anneler gününü kutladık. Kızımdan çok güzel bir saksı çiçeği, annemden terlik, görümcemden şık bir bluz ve kayınvalidemden harika bir porselen takım. Anneler günü ganimetleri. Ama porselenin fotoğrafını çekip paylaşmalıyım. Mükemmel. yıllanmış. yıllar yıllar önce almanya'dan getirmiş. Çeyizimde bile vermemişti. Ama bu anneler gününde " sen bizim için çok değerlisin " deyip hediye etti. Nasıl gururlandım , nasıl mutlu oldum anlatamam.

Efenim, şimdide kreş müdiresinde sıra. Neymiş Ece'yi Agte testine tabii tutalım mı? o ne ki dedik. neymiş başarılı olursa önümüzdeki dönem 6 yaşa yollayacağım dedi. yaw bir durun gele benim kızım daha 42 aylık. Eylülde 46 aylık olacak. ne altı yaşı ne testi. ilerde iyi ki dinlemişmişim diyecekmişim gülser hanımı. yok öyle şey. yeni yasa yetmiyor gibi daha dört yaşında bile olmayan kızımı seneye altı yaşa yollayamam ben. inşallah yanılmıyorumdur arkadaşlar. yanlış bir karar vermek istemiyorum ama o daha çok küçük. bu arada ilk defa duyuyorum AGTE testini.


ANKARA GELİŞİM TARAMA ENVANTERİ (AGTE)
0-6 yaş arasındaki çocukların gelişimsel açıdan değerlendirilebilmesi amacıyla uygulanan bir envanterdir. Çocuk ruh sağlığı alanında çalışan Psikologlar tarafından uygulanmaktadır.
Çocukların, 0-3 aydan başlayarak, 48-72 ay dilimine kadar aylık periyotlarla; dil gelişimi, zihinsel becerileri, küçük-kas gelişimi, büyük-kas gelişimi, sosyal gelişimi ve öz bakım becerileri tek tek incelenip gözlenerek puanlanır. Bu değerlendirme eğer mümkün ise anne-baba ve çocuğun bir arada olduğu bir ortamda yapılır.
Uygulayıcı tarafından anne-babaya yöneltilen soruların yanı sıra çocuk da aynı zamanda gözlem altına alınmaktadır. Adım adım çocuğun sahip olduğu her beceri değerlendirmeye alınmaktadır.
Örneğin; çocuğun her iki elini kullanarak bardak kullanabilmesinden; adresini bilme becerisine kadar, daha önce sözü edilen Dil – Bilişsel, Küçük Kas, Büyük Kas, Sosyal – Öz Bakım beceri alanlarındaki gelişiminin, takvim yaşına uygun olup olmadığı puanlanmakta ve değerlendirme raporu halinde Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı’na verilmektedir.

sRENEYE zatenkreşimizi değiştirmeyi düşünüyoruz. bu arada koptyalama yapınca rengi değiştiremedim iyi mi? 
agte testini istemeyince de adam çiz gibi başka bir test varmış onu yapavcaklarmış. ne yaparlarsa yapsınlar benim kızım sizi sevmiyor. var mı ötesi ?

bu aralar okuduğum kitap elimden düşmüyor. bitmesine az kaldı. biter bitmez paylaşırım. Ramiz Dayı sağolsun.
kızımla pek iyiyiz bu aralar şeytanın kulağına kurşun. 
arada elim silme tuşuna kaydı ne yalan söyleyeyim ama silmeden bir post yazmak da baya zormuş. bu mimin ahkkından kim gelir buyursun meydana. post neye benzedi bilmiyorum, yarın tatil olsun diye dua ediyorum. düğüne az kaldı ( kaynımın) ben hala yarım dünya. mucize bekliyorum sanlki. spora başlayalı daha iki hafta olmadı bende tık yok. bi dünya alışveriş vbizi bekler.
post allak bullak olmadan en iyisi ben noktalayayım. anlamadığınız yeri sorabilirsiniz. 

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Ondan Bundan Şundan

Ne yazacağımı bilmediğim için, ortaya karışık, yanardönerli bir post olacak. Hala nereden başlayacağımı, konuları birbirine nasıl bağlayacağımı bilemiyorum.

Mesela dün saat 12:00 de azad edildik. Hiç beklemiyorduk.Evde bahar temizliği vardı, yanına bile uğramadım.Kocacığımla çarşıya çıktık, canına okudum. Keşke çalışsaydım deyip durdu.

Ece anneannedeydi, onu alıp avm yaptık. Kum boyamasını yaptı herzaman ki gibi. Dönüşte günü düşerek ve dirseğini bir güzel çizerek kapattık.

Okuduğum kitap habire kendimi, anneliğimi sorgulatıp duruyor bana. Ortalarında duraklamıştım.Şimdi güzel gidiyor. Çocukluk arkadaşımı özledim.Benim böyle bir dostum var ama maalesef şimdi çok uzaklarda.Oysa ne çok isterdim aynı kitaptaki gibi yanımda olmasını.

Yılmaz Özdil güzel yazmış bugün. Her zaman ki gibi kalemine sağlık.

Şu harika eteğe bakar mısınız? (Arkadaki yatak örtüsü de beni benden aldı ama o ayrı konu :D ) Bunları becerikli , muhteşem,yüreği güzel, kendi güzel, her daim imrendiğim, kıskandığım anne Gönülüm yapıyor. Bloğunda yayınlar yayınlamaz atladım. Yalvarırım bana anlat dedim, "meslek sırrı verilmez" dedi :P. Yüreğinin güzelliğini gösterip beni mahcup etti. O kadar çok talep görmüş ki, - görmeyecek gibi değil ki- o da bu işi kazanca döndürmek istemiş ve isteyene uygun fiyata yapıp satabileceğini duyurmuş.  Kız anneleri, teyzeleri, halaları, komşuları, ...vs sizler de bu etekten istemez misiniz? Ze nin de hakkını yememek lazım. Allah var güzel taşıyor eteği :D

Ve son olarak kızım yine ağlayarak gitti kreşe. Off diyorum başka bişey demiyorum. İki sene oldu. Artık ters giden bişeyler olduğunu düşünüyorum.

Hava kapalı ve yağmurlu.Bugün Kuzey günü. Kuzey kardeşliğine selamlar olsun :D

14 Nisan 2012 Cumartesi

13. Cuma

Ne Cumaydı ama. Öncelikle ilk haber gelsin.
Ama önce vursun davullar, çalsın zurnalar, çekilsin zılgıtlar lülülülüş
Teee fi tarihinde adını ilk defa duyduğum St. Kitts adasına yolladığım kargonun 12 Nisanda teslim edildiğinin haberini almış bulunmaktayım.
Bitmedi sayın arap patron beni çağırdı," dün sizi aradım telefonunuz kapalıydı" dedi. Maalesef her bilmem kaç dk da dikilen baz istasyonları yalan , bizim evde hiç bir gsm operatörü çekmiyor dedim. Teslim aldıklarında beni aradılar ben de seni arayıp rahat nefes al diye haber verecektim dedi. Sağolsun. Bitmedi , hazır mısınız?

Dün bana ikinci bir zarf verdi , bunu da yollar mısınız dedi. Allahım sana geliyorum. Ama bu sefer tnt ile yollamak mı tövbeler tövbesi. Hemen aradım dhl i buyrun gelin dedim. 200 papeli de tıkır tıkır ödedim yaslandım arkama.

Akşam olmak bilmedi dün. Telefonlar kulağıma kaçtı artık. Merak ediyorum eğer her bankanın bizim gibi müşterileri varsa , bu bankacılar hangi arada işlem yapıyorlar? Yani dün üç banka arasında öyle bir telefon trafiği yaşadık ki, ben diyeyim 30 siz deyin 50 kere bağladım heralde her birini.

Akşam oldu çıktık. Plan şu: ben annemlere, eşim annesine. İkimizin de kardeşi burada olunca bölündük böyle. Ama canımı sıkan şeyler olunca benim plan tamamen değişti. Önce canım sıkıldı. Sonra kızım canımı okudu. Bu aralar ota moka ağlar oldu. Yeminle tahammül edemiyorum o sese. Terliği düşse ühüüüü, bişey dökülse ühüüü, burnu aksa ühüüüü.. yeter be. Vazgeçtim annemlere gitmekten. Dondurmacıya gidip dondurma aldık, bir süreliğine kandırdık hanımefendiyi. Sonra mutfağa geçtim, öğlen işyerinde sütlaç vardı yedim ama aklımda hep kızım vardı, içime sinmedi. Sütlaç yapayım da, kızım da yesin dedim. Bununla beraber yetur da gördüğüm portakal reçelini yapmaya koyuldum. (yeturun bloğunu tıklayamıyorum bilgisi olan var mı arkadaşlar?) İlk defa reçel yapıyorum. Ev portakal dolu, elma dolu ne yiyoruz, ne atmaya kıyabiliyorum. Ben bunları yaparken kızım da mutfakta boyama yapıyor, yapmaya çalışıyor çünkü benim kızım boyama yapamıyor, karalıyor , batırıyor. Resim konusunda gerçekten çok kötü. Aldığım boyalar da berbat çıktı. Heryer battı. Kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ben elleri batmasın diye bunları tercih etmiştim güya. Faber Castell Multi Crayon almayın çocuklarınıza arkadaşlar.
Neyse kızım iki küçük kase sütlacını yedi. Ohh iyi ki yapmışım dedirtti. Portakal reçelini görüntüleyemedim çünkü sabah işe gelirken hala tenceredeydi

Sabah Nilü yazmıştı hem Cuma hem onüçü diye . Sabah gülmüştüm, akşam sinirden hala gülüyordum.
Herkese iyi hafta sonları.

3 Nisan 2012 Salı

Bahtsız Bedevi, O benim.

Bütün aksilikler üst üste gelmek zorunda mı? Gelse bile beni bulmak zorunda mı?

Haftayı zaten aksi kapatmıştım. Kapattığım gibi geri açtım. Geçen hafta başı arap ortaklar yurtdışına bir kargo yollamak istediler ve dhl ile yollamamı söylediler. Ben ne yaptım? Ama biz tnt ile çalışıyoruz deyip tuttum kargoyu çalıştığım firma ile yolladım. Yollamaz olaydım. Mok vardı sanki tnt ile yollayacak. İlk defa pişman oldum tnt ile çalıştığıma. Keşke dinleseydim adamları.

Sen tut St Kitts ( ilk defa duyuyorum) adasına yolladığım kargoyu Guadeloupe ( bunu da)adasına götür.İki adada da tek harf farkıyla  aynı isimde şehir olur mu, olmak zorunda mı? Allahım yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim. Kargo hala ulaşmadı. Bugün onuncu günü. Sakınan göze çöp batarmış dedikleri bu olsa gerek. Firma adı vermemem gerekli belki de ama napim çok sinirli ve mağdurum. Tnt bana bunu yapmayacaktı, beni onlara karşı rezil etmeyecekti, küçük düşürmeyecekti. Kargo hala taşıma halinde. Yeni konşimento düzenlendi ve ulaşım süresi daha birkaç günü bulurmuş. Allahım adamlarla yüzyüze geldikçe yerin dibine giriyorum. Keşke dhl ile yollasaydım ve böyle bişey olsaydı bile diyorum yani o derece. Off içim şişti. Yaktın beni tnt.

Yeni aldığım ayakkabının tokaları düştü daha ilk giyimde. Götürüp adamın suratına atmamak için zor tutuyorum kendimi.

Bu arada bonnyfood u deneyen var mı? İnşallah rezil olmam yine. Alıştım ne de olsa.

22 Mart 2012 Perşembe

Çarşambaya dair

Dün kızım akşam kreşten geldi karnının ağrıdığını söyledi. Okulda bir arkadaşı onu bahçede düşürmüş. Hatta onun deyimiyle balkondaki parmaklıktan aşağıya atmış. Yarım metrelik bir yükseklik var kreş bahçesinde ve yarım metrelik bir korkuluk. Dolayısıyla çocukların bacağına kadar falan gelen bir korkuluk. Ece'nin dediğine göre İlter onu oradan aşağı atmış ve aşağı halıya(yapay çim), salıncakların arkasına düşmüş. Alnı da kızarmıştı. Günlük defterine de bir not yazılmamıştı.Sınıf öğretmenini aradım, bahçeye başka öğretmenin çıkardığını öğrendim. Yarın bu konuyu konuşmak üzere kapattım telefonu.

Bilindiği üzere dün Kuzey Güney günüydü. Dün akşam evde kimse yemek yemek istemedi ohh canıma minnet.Saate baktım 19:00 u gösteriyordu, dedim ki dizi başlayıncaya kadar ben bu saçımı boyarım. Geçen hafta aldığım köpük boya 10 dk da saçımdaki yerini almıştı.

Evdeki bücür faaliyet diye tutturdu, yarım saate de bunları sıkıştırdık.
Sizleri tanıştırayım, Ece, Çağla, Aslı, Naz ve ufaklık. Teşekkürler inciminci.com http://www.inciminci.com/?p=7874






Ece bunlarla oyalanırken banyoyu da çıkardık aradan?

Sonra taze bezelye faslı ( dün sabah almıştım ya, biliyorum çoğunuz gözlerinizi faltaşı gibi açık okudunuz), Ece'yi uyutma faslı derken ahanda dizi başladı. Eşim kanepedeki yatay pozisyonunu aldı ve kızımdan önce daldı uykuya. TV bana kaldı yaşasın. Hemen çekirdeğimi getirdim ve izleme pozisyonunu aldım. Allahım tabuttaki her sahne ruhumu sıkıştırdı, şu anda yazarken bile fena oluyorum. Ali aslansın sen. Neyse bulaşık makinesini çalıştırıp, yataktaki yerimi aldım.

Sabah bulaşık makinesini boşalttım, kızımı giydirdim ve doğruca dün bahçede hangi öğretmen vardıysa onunla konuşmaya gittim. Neymiş efendim öyle bişeyi kendisi görmemiş. Bahçede üç öğretmenlermiş, böyle birşeyin gözden kaçması imkansızmış. Ama dedim alnı kızarmıştı? "Ben Ece ye bunun sebebini sorduğumda bana sinek ısırdığını söyledi"Nasıl yani ya ??? İyi ama o sinek ısırığı değil ki. Çocuk bunlar elbet düşe kalka büyüyecekler, ben buraya çocuğu kulaklarından tavana asmaya gelmedim. Böyle birşey oldu mu olmadı mı onu öğrenmek derdindeyim. İleride allah korusun başına birşey gelir de bana anlatırsa kızıma inanmalı mıyım, yoksa inanmamalı mıyım?Öyle birşey olsaydı defterine not düşerdik dedi.

Ne yani benim kızım bütün bunları kafasında mı kurdu?

 Bu da bu sabahtan bir kare. Kuzusuyla gitti kreşe.

21 Mart 2012 Çarşamba

Ne yazsam? Ne yazsam?

Yine tıkandım be blog. Hayatımda hiç bir değişiklik yok. Rutine devam. Yoksa rutin bize küser mazallah. Eğer bu haftasonu hava güzel olursa pikniğe gitmek gibi bir niyetimiz var. Güneş duasına çıkmamız lazım, çünkü hepimize iyi gelecek açık hava. 

Sabah kalk, koştur işe geldiğinde güne 1-0 yenik başla. Neyse ki işyerinde dinleniyorum. Ama eskisi gibi kitap okuyamıyorum, bilgisayar geldi şevk gitti. 
Nisan gibi Sibel teyzemiz gelebilir. Onu görmeye iki günlüğüne Ankara'ya gidebiliriz. Dün rüyama bile girdi. İnşallah geçen sene gibi yirmiüç nisan tatilimizi yemezler de, gidiş gelişimiz sorunsuz olur.

Cuma günü Zeki amcamızın eşi ve çocukları gelecek Almanya'dan. Bakalım Ece nasıl karşılayacak kuzenlerini? Dün halası arayıp soruyor: " Nil napacaz? onları sevmesek de olmaz, Ece bize küser mi?" diye. Ece nin kıskanmaması anormal olur zaten de, siz rahat olun, Ece istediği ilgiyi sizden söke söke alır zaten . Ece nin bütün kuzenleri uzakta. Çok isterdim yakın bir kuzeni olup da kanka olmalarını. Ben hep kuzenlerimle büyüdüm. Hepimiz akrandık. O yüzden çocukluğumu doyasıya yaşadım ben.

Taze bezelye çıkmış, sabah işe gelirken manavda gördüm. Kızım bayılır bir kg aldım, ama yarısını saklamam lazım yoksa hepsini yer. Annem "çok yerseniz başın döner" derdi bize çocukken. Ama kızım da benim gibi bayılıyor çiğ bezelyeye. İnşallah akşam eve gidene kadar ben yemem hepsini. 

Dün akşam yine faaliyet yapmaya çalıştık kızımla. Önce inciminci.com sitesinde gördüğüm dinozor ayaklarından yaptım ama beğenmedi benim cimcime. Sonra da bakliyatlarla uydurduk bişeyler. 



 Fotolar çok net değil ama inciminci sitesinde nasıl yapıldığı gayet net. ben işin kolayına kaçtım.







 




Bu akşam Kuzey Güney var. Nil yüzünden bulaştım ben de bu diziye, o musallat etti. Ulen Ferhat keser döner sap döner gün gelir hesap döner. ( Bu post da Nil in postlarına benzedi.)

1 Mart 2012 Perşembe

Duyduk duymadık demeyin!!!

İskenderun'a kar yağdı.

33 yıllık ömrü hayatımda ilk defa İskenderun'a kar yağdığını görüyorum. Hergün saat 05:00'te uyanan eşim gelmiş uyandırıyor "gel bak kar yağmış , belki uyanana kadar erir" diye. Deli midir nedir? Keşke İmam Hatip mezunu olsaydı , imam olsaydı kocam, tövbe bir sabah sektirmezdi. Bu kadar ki uyku düşmanı bir kocam var. Her sabah bizimki uyandırıyor zaten imamı. Çıktım sıcak yataktan, hava daha karanlık, bizimki balkonda o saatte kahve sigara keyfi yapıyor. Dondum, koştum yatağa. 

Bileydim kar yağacağını gider miydik hiç radara? Yani dünkü postun üzerine olacak şey mi bu allah aşkına. Kar yağdı dediysek sanmayın santimetrelerce. Arabaların üzerindeki karadır bu sevincimiz. Dedim ya burası sahil memleketi, biz kara hasretiz. Sabah kreşe giderken düldülün üzerinde hala vardı biraz. Kızıma bir avuç verdim fırlattı, oldu da bitti. Yani biz karı hep dağ tepelerinde görmeye alışkınız. Bugün baya baya inmiş tepelerden. Hatta dün hava durumuna bakan arkadaşlar "karla karışık yağmur" deyince, epey bir gülmüştük. Hadi canım İskenderun'la kar ne alaka?

Görmemişin karı olmuş , çekmiş koymuş postuna.
 

4 Ağustos 2011 Perşembe

Bir Garip Post


Yazın rehavetinin üzerine , oruç da eklenince tadımdan yenmez oldum iyice.  Garip bir post olacak. Aslında sırf yazmış olmak, arayı çok açmamak için yazılmış bir post olacak hem de.

Efenim şöyle durumlar söz konusu:

Evlendiğimden beri oruç tutmayan ben , bu sene eşimle beraber tutmaya başladık yeniden. İlk iki gün çok zorlandım ama şimdilerde gayet iyi gidiyor. Her gün iftara ne yapsam acaba derdi var. Hoş su ve çorba yetiyor da artıyor benim için.
----------------------------------
Hele hele yıllarca anneme kırk naz niyaz eziyet eden ben, sahurda hiç zorlanmadan uyanıyorum. Ben bile kendime şaşıyorum. İşyerinde uyukluyorum o ayrı mesele.
-----------------------------------
İftardan sonra bende takat kalmıyor. Hele o mutfak nasıl savaş alanına dönüyor hala anlamış değilim. Önceleri tencere , tavayı elimde yıkardım şimdi tövbe elim varmıyor. Hepisini makineye depiyorum. Ütü falan hak getire. Ev işi mi o da ne? İftar, biraz dinlenmece, meyve faslı ve cumburlop yatak. Allah sonumuzu hayır etsin ne diyim. İnşallah kokmayız.
----------------------------------
Kızım hala bizim odada yatıyor. Sebebi sıcaklar. Bizim odada klima var, ona yer yatağı yapıyorum. Serin serin uyuyoruz.
----------------------------------
Üç yaşımıza yaklaşık 3,5 ay kala artık gece de altımızı bezlememeye karar verdik. Buna vesile kızımın bacak arasında meydana gelen pişikti. Hem ramazan dolayısıyla sahurda zaten uyanacaktım. Yatmadan çişe tutarsam bir de sahura uyandığımda yaptırırsam bu işi de çözeriz diye düşünmüştüm. Yanılmışım. İlk günler iyiydik. Daha sonra araya koyduğum 4 saat fazla geldi. Uyandığımda yapmış oluyordu. Dün gece 22:30 da yaptık en son saati de 01:00 e kurdum. Uyandığımda yine her yer sırılsıklamdı. Hayır işin kötüsü odada klima çalışıyor ve Ece ıslak.  Yok mudur bu işin bir formülü a dostlar??

23 Haziran 2011 Perşembe

Günün Sözü

Gününün nasıl geçtiği hiç önemli değil …


Eve her zaman başın dik olarak dön
:)




30 Mayıs 2011 Pazartesi

Güzel bir haftasonundan

Efenim C.tesi günü kuzum anneanneye gitti. Ben de mesai bitiminden sonra direkt kızımı almaya gitmeyip ona sandalet almak için çarşıya çıktım. Babişko ile buluştuk. Önce kendimizi sahil kıyısındaki mekana atıp soğuk biralarımızı yudumladık. Ordan kuzuma sandalet alıp eve geçtik.

Evi temizleyip kızımı almaya öyle gidecektim. Eşimin yardım etmesiyle çarçabuk bitirdik işimizi. Giderken yol kenarındaki sebzeciden aldık ihtiyaçlarımızı. Yeşil nohutumuzu da alıp kızımla yedik.

Dönüşte Lalo nenemize uğradık (babaannemiz adı Galiye). Oturduk muhabbet ettik. Dönüşte kuzum arabada uyudu. Aslında yatak beni de çağırıyordu ama ben bu davete icabet etmedim. Yılmadım ve sırf Pazar gününe iş kalmasın diye ütü yaptım. Hatta abarttım revani yaptım .
İlk revanim. Gecenin bir yarısı eve limon kabuğunun aroması hakimdi. Misssss
3 yumurta
1 bardak şeker
1 bardak yoğurt
1 bardak sıvıyağ
1 bardak hindistan cevizi
1 bardak irmik
1 limon kabuğu rendesi
1 vanilya - 1 k. tozu
2 bardağa yakın un

Şerbeti : 2,5 bardak şeker - 2 bardak su  - limon
Üzerine kayınvalidem file badem kavurup döküyor nefis oluyor ama bende yoktu ceviz koydum.

Saat 01:30 da işlerimi ve canımın çektiğini yapmış olmanın verdiği rahatlıkla yatağın davetine geç de olsa cevap verdim

Sabah 08:00 de kızımın "uykucu anne" diye seslenmesiyle istemeyerek de olsa gözlerimi açtım. Ama canım babamız sen uyu biz biraz parka gidelim deyince cumburlop yatak yaptım.
Ama dön dön uyuyamadım , kaçmıştı bir kere uyku. Kalktım süpriz yapayım bari dedim.
Hemen Pepelamın nefis kremşantili poğaçalarından yapmaya başladım. Sevgililerim parktan dönmeden bitirmek istedim. Maalesef yetişemedim. Ayrıca meşhur pankekleri dedeneyecektim ama olmadı. Gelecek hafta inşallah.
Benimkiler biraz devasa oldu ama tadı muhteşem. Haftasonu ganimetleri. İşte ben hep böyleolayım istiyorum. Zoraki değil isteyerek mutfağa gireyim. Coşayım, döktüreyim. Evden , mutfaktan mis gibi kokular alsın mest etsin bizi istiyorum.

Efenim sonra babamızı balık pazarına yolladık ve biz kızımla " Arkadaşım Eşek " şarkısı eşliğinde delice zıpladık. Ece de eşlik etti şarkıya. Tam kaydediyordum ki makine koyduğum yerden düşünce, maalesef kaydedemeden kapandı :(

Sonra anneannelere gittik. Hava çok güzeldi. Dayımız da geldi askerden. Anneannemler de geldi. Hasret giderdik. Sonra kamyonumuzu alıp kumsala indik.

Anne kum yumuşacık dedi. Çok mutlu oldu

Akvaryumumuz için deniz kabuğu topladı Babişkomuz. Ece de daha fazla dayanamayıp denize doğru koştu. Haydi gidip mayomuzu giyip gelelim demesem hayatta dönmeye niyeti yoktu. Elini tutmasam denizin sadece ayaklarına değmesiyle yetinmeyecek, dalışa geçecekti cimcime :)

Güzel bir haftasonuydu. İşlerimi c.tesi den bitirmekle iyi yapmışım. Dün hiç yorulmadık. Aklımda biran önce eve gidip şu işi yapmak düşüncesi olmayınca anın tadını daha çok çıkarabiliyorum.

Herkese iyi haftalar...

4 Nisan 2011 Pazartesi

Güya tövbe demiştim ...

Efeniiim bu c.tesi bıdık halasına gitti. Çok şükür ağlaşmadan ayrıldık. Halasını da üzmemiş. Öğlen gittiğimde uyuyordu. Kayınvalidem sağolsun gidecez diye yemek hazırlamış. Yemeğimizi yedik çayımızı içtik evimize geldik. Kısa bir market alışverişi yaptık.Babamız uzun zamandır görmediği bir arkadaşı ile görüşeceği için kısa süreliğine dışarı çıktı. Saat 19:00 gibi benim cimcime süt istedi. "Annecim uyku saati değil ama" dedimse de süt diye ısrar etti. Kucağımda içerken gözleri kapanıyordu. Bebeğim uyku için erken dedim. Biberonunu ağzından çıkarıp" anne uyumuyorum, dinleneceğim" dedi demesine de 5 dk sonra biberon elinden düşmüş Ece horlamaya başlamıştı. Kanepeye yatırdım. Tüm gece uyumasına müsaade etmeyecektim. Nitekim başıma gelecekleri sezebiliyordum. Bir saat kadar uyumasına izin verdiğim sürede ben de hediyem için biraz uğraşayım dedim.(Daha bir ay var deyip deyip sürekli sallıyorum ama hediyeyi yetiştiremeyeceğim diye çok korkuyorum).Babamız geldiğinde Ece yi uyurken gördüğünde çok şaşırdı.

Saat 20:00 gibi uyandırdım kuzumu. Biraz bişeyler atıştır dedim ama hiç oralı olmadı. Kalktım peynirli irmik helvası yaptım babamız ne zamandır istiyordu. Kuzuma banyo yaptırdım. Sonra kitap okumamı istedi. Ben de bu kitabı okudum ona. Çok sevdi. Bazı sayfaları tekrar tekrar okuttu.

Gece 23:00 ama Ece'nin gözünde uykudan eser yok. Haydi yatağa deyip yanıma aldım. Konuştu falan ama neyseki dalması çok sürmedi. Sabah kahvaltımızı balkonda yaptık. Bir önceki tozlu havaya inat dün hava çok güzeldi. Kahvaltıdan sonra parka gittik. Ordan çay bahçesine gittik. Giderken bayat ekmek götürdük ama bu sefer kızımın şansına balık yoktu maalesef. Ve eve dönüş eziyeti. Yine yürümek istemedi kızım. Babasının omzuna da binmek istemedi. İlla ben taşıyacam. Taşır taşımaz eli saçımda. Acaba babasında saç olmadığından dolayı mı sürekli benim taşımamı istiyor? Uykusu da gelmişti. Eve nasıl geldik bilmiyorum. Kollarım belim koptu resmen. Sütünü eline alır almaz uykuya daldı zaten. O uyurken de çamaşır bulaşık makinelerini ziyaret ettim. hasret giderdim. Hazır onlara uğramışken fırına da bir merhaba dedim.

Ece uyandıktan sonra avm yapalım dedik. Halbuki tövbe demiştim.Ama bugün anneannemizin, kıymetlimizin , meleğimizin doğumgünü ve ona hediye almamız lazım. Yine kısa bir süre sonra yürümeyi reddetti. Yine kucağımı istedi. D&R a uğradık , kızıma bunu, eşime de bunu aldık. Ece ye aldığımız daha büyük çocuklar için ama Ece kedileri gördüğü anda elinden bırakmadı kitabı. Anneannesi için de "Melekler heryerde olamazdı bu yüzden anneanneleri yarattı" (tam net hatırlamıyorum) yazılı bir magnet aldık. Ece kucağımda daha fazla dayanamayacağım için  ve babamız da artık sinir belirtileri oluştuğundan hemen bir hediye almalıydım. Ağlaya zırlaya ayrıldık avm den. Topuklarım yanıyordu. Anneannelere görünelim dedik. Ece anneanneyi görür görmez demesin mi" anneanne sana terlik aldık biz" :) sıpa hemen yumurtladı .

Gerisi de rutin zaten. Eve gel, yemek ye, çamaşır ser, bulaşık yıka, Ece hanımı uyut ve yatağın yerini bulup cumburlop atla..

Herkese iyi haftalar..

2 Nisan 2011 Cumartesi

Galiba kötü anneyim :(

Dün akşam babamız arkadaşıyla dışarı çıkacaktı. Kızımla evde yalnız olacaktık. Önce birkaç gündür yaptığımız gibi topumuzu alıp aşağı indik. Sonra eve çıkıp yemek yiyelim acıktım dedi. Çıktık sadece ayran içti. Üstelemedim. Bulaşığı bile yıkamadım. Boya yapmak istiyorum dedi. Peki dedim. Sulu boyasını verdim. Ben de bugün için çantasını hazırlıyorum. Yanıma geldi içine su doldurduğum kap boş.
-Kızım suyu naptın?
-Döktüüm.
-Nereye?
-Lavaboyaa.(ohh)
-Aferin annecim.
Birdaha dolduracakmış. İyi peki . Ben yine odasına döndüm . 2 dk geçmeden geldi suyu yeniden dolduracakmış. Niye falan deyip yanından çıktım ve su sesiyle yeniden döndüm. Elindeki sulu boyanın suluğunu yatağa boşalttı. Nilhandım  şeytan oldum. Annecim niye döktün? Off falan bu sefer çok sevdiği çorabı ıslandı diye zırtıllıyor. Tabi ben sıralıyorum. Niye döktün?, baban nasıl örtünecek akşam? (örtünmesinmiş) derken Ece:
-Sen leş bişeysin, sen bir eşeksin, seni sevmiyorum puu diye birbirinden güzel cümleler sıralıyor bana. Artık hiçbir sorusuna cevap vermedim. Zar zor üzerini değiştirdim. Ve diyalogu kestim. Benimle konuşmaya çalıştıkça , ona kırıldığımı küstüğümü ve konuşmayacağımı söyledim. Ağlamaya başladı. Onunla konuşmam için benden özür dilemesi gerektiğini kaç defa söyledim hatırlamıyorum. Ama Ece ağladıkça ağlıyor ve özür dilemeyi reddediyor.Bana sarılmaya çalışıyor, yitiyorum. Öpmek istiyor, kucağımda oturmak istiyor izin vermiyorum. Omuzumda yatacağını söylüyor ama ben ısrarla onun hizasına inip benden özür dilemezse bunları yapmasına izin vermeyeceğimi söylüyorum.

Bir yandan da akan gözyaşarını siliyorum. Ama ben göz yaşlarımı içime akıtıyorum. Bir tarafım yeter Nilhan ağlatma şu kızı daha fazla dedikçe diğer tarafım özür dilemeyi öğrenmeli diyor. Ağladığı için onu duymadığımı söyledim. Biraz susup ilgimi TV ye çekmeye çalıştı ama ben ısrarla seninle konuşuyorum bana bakar mısın? sana küsüm seninle konuşmuyorum ve özür dileyene kadar da konuşmayacağım deyince ağlama sesi birkaç volüm yükseldi.

En son tekrarlarım neticesinde bana ne dedi beğenirsiniz ? "Sen dile" Ben kendimden özür dileyecekmişim. Bunu bana o bücür söyledi ben şok.Beni üzen kendim değil sensin, bana bunu bunu diyerek beni üzdün diye yineledim. Bu sırada kucağıma tırmanmaya çalışmalar, sarılmak istemeler devam. Hem de ağlayarak. En sonunda " özüüeeaa diyeaaaee" gibi bişeyler duydum. Anlamadım deyince aynı şekilde iki anlamsız kelimeyi tekrar edip "diledim ya" dedi. Onbeş yirmi dakika sonra benden bu şekilde özür diledi kızım.

Bu ne gurur bu ne inat? Aldım kucağıma, sımsıkı sarıldım. Hemen başını omzuma dayadı. Onu çok çok sevdiğimi söyledim.
Babamız evde olsaydı ilk dakikadan havlu atardım biliyorum.
Bir yerde yanlış yaptım ama nerede bilmiyorum :(
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...