film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2018 Cuma

Bir Kitap, Bir Kaç Film

2018 in ilk kitabını bitirmiş bulunmaktayım. 127 gün süren bir okumanın sonunda rezaletimi itiraf ediyorum. İnce Memed gibi bir kitap 4 ay sürer mi? Maalesef sürdü. Kendime güya 30 kitap hedefi koymuştum bu yıl için. Ama nerde? Ne oldu bilmiyorum ama hiç giremedim o moda.

Okuduğum ilk Yaşar Kemal kitabı olduğunu utanarak söylüyorum. Muhteşemdi. Tasvirleri, hikayesi, dili. Siyah beyaz, Erol Taş'lı eski bir Türk filmi izlemek gibiydi.


Bununla birlikte bir kaç Hint filmi izledim. Hepsini çok beğendim. Filmleri Emine'nin tavsiyelerine göre seçiyorum. Bloğunda paylaşmıştı beğendiği filmleri. Listesindeki ilk beş filmi izledim. Favorim ise Hichki filmi. Alt yazılı olmasa hepsi Ece ile izleyebileceğim , çok güzel mesajlar veren filmler.

Bu hafta Almancılar geliyor. Ayrıca yüzünü hiç görmediğim sosyal medyada tanıştığımız bir arkadaşım memleketime gelmiş. Onunla buluşmaya çalışacağım.

Bu arada birini sevmek için acısını hissetmek için yüzünü görmeye gerek yokmuş. Belki duymuşsunuzdur SerminYaşar. Dedemin Bakkalı kitabının yazarı. Kısa bir süre önce evlenmişti. Çok mutluydu ama kısa sürdü maalesef. Dün eşini geçirdiği kalp krizi sonrası kaybetti. İnanılmaz etkilendim.  İyi ki karşılaşmışlar. Prof. Dr Nedim Arda'ya Allahtan rahmet , eşine ve sevenlerine de sabır diliyorum.


Ara ara yazmaya çalışacağım.


İyi haftasonları diliyorum efenim.
Sağlıcakla kalın.


21 Haziran 2018 Perşembe

Bir Aamir Khan Filmi : DANGAL

Oldum olası sevmişimdir Aamir Khan filmlerini. İlk önce Taare Zameen Par ile başladı hayranlığım. Sonra 3 Idiots, P.K., Ghajini... Her filmi ayrı bir toplumsal mesaj içeriyor. Hem güldürüp, hem düşündürüyor.

Dün de uzuuun zaman aradan sonra film izleme fırsatı buldum. Blogların birinde görmüştüm bu filmi. İçinde Aamir Khan varsa kesin güzeldir dedim.

Film 2:40 dakika ama nasıl akıp gidiyor anlamıyorsunuz bile.  Tam bir aile filmi. Zamanında Hindistan'da güreş şampiyonu olmuş ve tek amacı olimpiyatlarda ülkesine birincilik kazandırmak için bir oğlunun olması. Ama Mahavir'in dört kızı oluyor.  Hayalini de sandığa kaldırıyor. Ta ki birgün kızları sokakta kavga edip erkek çocuklarını dövene kadar. O zaman anlıyor ki, neden hayaline kızlarıyla ulaşmasın ki? Kız çocuklarının erkek çocuklarından ne eksiği var ki? Gerçek bir hayat hikayesi sizi bekliyor. 

- Kızlarının dövüşmesinden ve saçlarının kısacık kesilmesinden hoşlanmayan anne: kızlarımı artık kimse beğenmeyecek, onlarla kimse evlenmek istemeyecek diyor.
Baba: Kızlarım ilerde çok başarılı olduklarında, erkekler değil, kızlarım kimle evlenmek istediklerine karar verecekler, diye cevap veriyor.

- Gümüş madalya alırsan birgün unutulursun ama altın madalya alırsan sadece sen kazanmayacaksın. Tüm Hindistan kızları kazanmış olacak.

- Tanrı bize ne biçim bir baba verdi. Sabah 5 te kalkıp antrenman yapıyoruz. Çok yoruluyoruz diye şikayet ettiklerinde, keşke tanrı bana da böyle bir baba verseydi der düğününe gittikleri arkadaşları. En azından sizin ki baba gibi davranıyor benim ki ise beni evden yeter ki göndersin diye evlendiriyor.

Gibi çok güzel mesajlar içeriyor film. Ece tatilden geldikten sonra ona da izleteceğim.
Kesinlikle tavsiye ederim. İyi seyirler.


19 Temmuz 2017 Çarşamba

Bu aralar

Blog dünyası da yaz tatiline girdi galiba. Bloglarda pek kimse yok, ben de giremiyorum bu sıralar. Kitap okumaya çalışıyorum. Sene sonuna kadar 18 kitap daha okumam lazım hedefime ulaşmam için. Bu sene için kendime koyduğum tek hedef.

Dün iki film izledim. Sol gözüm iki gündür ağrıyınca kitap okuyamadım. Yine Şebo ile Handan'ın filmlerinden izlemeyi tercih ettim.

Kızarmış Yeşil Domatesler

Film seyretmeye uzun bir süre ara verdikten sonra bu filmle dönmek güzeldi.
Evelyn in evliliğini kurtarmak için katıldığı toplantılar süperdi. Rahip ise on numara adamdı.
Towandaaa " Kıyas kabul etmez bir kraliçe " :)
"Ölüm korkulacak bir şey değildir. Bana bak, ben tam atlama yerindeyim ve hiç korkmuyorum" diyor Niny.
Canım kızarmış yeşil domates istedi. Merak ettim tadını.
Lanet ırkçılık var bu filmde ama bununla birlikte harika bir dayanışma, dostluk da var. İzlerseniz pişman olmazsınız.

İyi Bir Yalan

İzlediğim ikinci film daha bir dokunaklı, insanın içine batan, adalete lanet okutan bir film.

Sudan'da "Kayıp Çocuklar" diye ilan edilen çocukların anısına çekilmiş bir film.  Offf yani.

Ben iyi bir film eleştirmeni değilim. Sadece bana neler hissettirdi onu yazabiliyorum. Yoksa sanatsal yönlerini eleştirmek gibi bir niyetim yok. Bu film hayatın acı gerçeklerini insanın yüzüne yüzüne vuruyor. 1983 yılında Sudan'da patlak veren iç savaş yüzünden çocukların hayatta kalabilmek için binlerce kilometre yürümesi, başlarına gelenler ve harika bir kardeşlik filmi. Eskiden Sudan, şimdilerde Suriye. Lanet olsun savaş da bir sektör bu dünyada. İnsanlar rant sağlıyor ölümlerden.

Neyse yeter bu kadar, yoksa inançlarımda, umutlarımda sarsılmalar oluyor.

Patronumuz bize bir jest yaptı. Moral gecesi babında Haluk Levent konseri düzenledi. Gençliğimizin sanatçısı olur kendileri. Her şarkısını ezbere bilip eşlik etmek muhteşemdi. Gerçekten ihtiyacımız varmış. Çok iyi geldi. Umarım devamı gelir :)


Görüşmek üzere , Sevgiler.

23 Haziran 2017 Cuma

Tarif - Film - Bayram

Öncelikle şu sıcak yaz günleri için içinizi ferahlatacak bir limonata tarifine ne dersiniz? Tarif çok pratik. Umut Sepeti gayet ayrıntılı bir şekilde hem yazmış, hem video eklemiş.  Videoyu izlerseniz ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.

Görsel Umut Sepetim'den


1 adet dondurulmuş limon
1 adet dondurulmuş portakal
1 bardak şeker
2 lt ye yakın soğuk su.

Ben buzluğa konmuş limonla portakalın nasıl dilimleneceğini düşünüyordum. Muhtemelen taş gibi falan olurlar diye düşünmüştüm. Ama öyle olmuyormuş. Dilimleyip blenderda şekerle birlikte çekip püre haline getiriyorum. Sonra da su ekleyip süzüyorum. Portakalla limonun birlikteliği limonataya harika bir renk veriyor.  Annem eskiden Handan gibi yapıyordu. Limonları doğrayıp şekerle bir süre beklettikten sonra, yoğuruyordu. Sonra su ekleyip süzüyordu. İkinci tarifi limonları sıkıp şekerle kaynatıp konsantre elde edip saklamaya başladı. Ama bence hiç gereği yokmuş. Şimdi buzluğum bir sürü limon ve portakalla dolu. Dolabımda da hergün taze mis gibi limonata bizi karşılıyor.
Afiyet olsun.

İkinci tavsiye yine Handan'da görüp izlediğim Hidden Figures - Gizli Sayılar filmi. Tek kelimeyle muhteşem. Aynı zamanda iç burkucu. Ben o kadınların yerinde olsam, böyle dimdik ayakta duramazdım. Bu kadar ayrımcılığa tabii tutulup, bu kadar istikrarlı, azimli olamazdım. Şiddetle tavsiye ederim. Sırada yine Handan'ın izlediği benim gözden kaçırdığım ve Şebo'nun da izlenmeli dediği diğer filmlerde.

İyi seyirler.

Ve son olarak herkese;


2 Mart 2017 Perşembe

Park Forbes Ödülü

Öğretmenimiz taaa geçen seneden söz vermişti en çok yıldız alan 10 öğrenciyi sinemaya götürecekti. İlk dönem bitti, neredeyse ikinci dönem bitecek ve öğretmenimiz sözünü anca tutabildi. Olsun tuttu ya. 

Program şöyle:
Okul çıkışı Park Forbes'e gidilecek
Yemek yenecek
Sürüş akademisinde sürüş ve trafik eğitimi
Playland da ödül ikişer oyun
Ve Karlar Kraliçesi filmi

Peki benim Karlar Kraliçesi ile Karlar Ülkesini aynı film sanmama ne demeli. Karlar Ülkesi'nin ikisi ne zaman çıktı ki, üçü oynuyor dedim.  Cahilliğime veriniz lütfen.

Öğretmen az ödev vermiş dün, bizimki de okulda bitirmiş. Matematik kesir sınavını hiç yanlışsız yapmış. 

Babamız aldı okuldan, o eşek ölüsü gibi çantasını getirip bana bıraktı, sonra da Ece'yi götürüp öğretmenine teslim etti. 

Avm de çok eğlenmişler. Her arkadaşa iki oyun hakkı verilince hepsi ikiden fazla oyun oynamış. Film çok güzelmiş. Ama mısır almamışlarmış :) 

Arada böyle zaman geçirmeleri güzel oluyor. Biz çok fazla avm ye giden bir aile olmadığımız için bizimkine gerçekten ödül oluyor böyle aktiviteler.







9 Şubat 2017 Perşembe

Tatilde ne mi yapıyoruz? Part - 2

Geçen seneden kalan 8 günlük yıllık iznimi sömestr tatilinin ikinci haftasından itibaren kullanmaya karar verdim. Maksat çocuklarla bişeyler yapmaktı. İlk haftasını evde nasıl geçirdiğimizi şurada anlatmıştım.

Yapacak listemiz hazırdı zaten.




Cumartesi kahvaltıdan hemen sonra hazırlanmaya başlamamıza rağmen yine geç kaldık avm de çocuklar için hazırlanan aktiviteye. Ama oraya varınca gördük ki, hiç de hayal ettiğimiz gibi değilmiş cupcake ve kokulu sabun atölyeleri. Ece hayal kırıklığına uğradı. Biz de trene binip , yemek yiyip evimize döndük.

Pazar günü Arena Sirki'nin son günüydü. Çocuklara bedava olan sirk için yetişkinlerden 20 tl gibi cüzi bir rakam alınıyordu. Patlamış mısırımızı evde patlatıp çantama attım. Evet cimrilik ettim. Hatta patlayan mısırı ig de paylaşınca ve sirk için hazırlık yaptığımı not düşünce, sosyal medyanın sirklere karşı olduğunu öğrenmiş oldum. Ama şükür ki izlediğimiz sirk sadece sihirbazlık, akrobasi ve cambazlıktan ibaretti. Denge gösterileri, çember içinden geçilerek atılan taklalar, merdiven ile yapılan gösteriler baya heyecanlı ve güzeldi. Çocuklar çok güzel vakit geçirdi. Ve biz bu gösteriler sayesinde sosyal medyada recm edilmekten kurtulduk :)

Pazartesi kalk gidelim diyen evi adam etmekti niyetim ama, mutfağa giren neden bir türlü çıkamazmış anladım. Sadece mideye çalıştım ve temizlik yapamadan o günü kapattım.

Salı günü muhteşem MOANA günüydü. Ece öncelikle yalnız gitmek istedi, arkadaşı bize katılınca arıza çıkardı ama, sonra yaptığının yersiz bir trip olduğunu anladı. Çünkü Dila ve Yeşim ile  çok güzel vakit geçirdiler. Sinema 2,5 yaşındaki çocuğun kucakta izlemesine izin vermedi, ona da bilet aldım. Ela nın ilk sinema deneyimiydi, sesten ürkünce kucağımda izledi tüm filmi. Kimse de gelip kucakta film izlemek yasaktır demedi. Boş koltuğa para ödedim anlayacağınız. Ama yine de film süperdi. Ela çok eğlendi, beni hiç yormadı. Bundan sonra animasyonları kaçırmayız CANIMSIN :D




Çarşamba hastane günümüzdü. Ecenin alerjisinin sebebini bulmak için alerji testi yaptırmaya karar verdik. Çıkan test sonucunda alerjisi olmayan şeyleri yazsam daha az vaktimi alır. Yok yoktu. Yumurta, polen, toz, küf, çimen, plastik, yün, kavun, balık, bezelye, ceviz, muz ...buna da şükür. Güya ben de ellerimdeki uyuşma için doktora görünecektim ama Ece'nin sonucundan sonra vazgeçtim. Zira Ela ile taşıdığım montlar çanta ile çok yorulmuştum.

Perşembe dışarıda kahvaltı yaptıktan sonra babaannelere gittik. Ece babaannesinden en sevdiği yemeği istemişti. Fırında patatesli tavuk :) Kimse babaannesi gibi yapamıyormuş. Babaannede seve seve yaptı sağolsun. Yemekten önce aklıma esen bir fikirle çocukları yengelerine bırakıp, kocamla yıllaaar sonra sinemaya gittik. Ata Demirer'in filmi. Biz çok eğlendik. En çok da organik amonyak sahnesine :) Çocuklar yormamıştı babaanneleri ile yengelerini. Akşam tüm aile bir arada çay keyfi ile güzel bir gün daha sona ermişti.

Cuma Ece'nin sınıf arkadaşına gittik. Ece arkadaşlarıyla oyun oynamak yerine hep yanımda oturmayı tercih ediyor. Bu da bana garip geliyor. Ben yönlendiriyorum genelde oyun oynaması ya da arkadaşlarıyla vakit geçirmesi için. Ela bu konuda daha rahat.

Cumartesi yemeğe misafir davet ettik. Babamızın tuttuğu balıklar sonunda midemizdeki yerini alacaktı.

Pazar günü ne yaptığımızı unuttum desem. Deminden beri düşünüyorum ama hatırlayamadım. Hah buldum Yeşim'in doğumgününe gittik.  Çocuklar için güzel oldu tatile doğumgünü ile veda etmek. Yeşim bizim her zaman favori arkadaşımız oldu zaten. Kibar güzel kızım benim. Ela'nın Emiş'i o bizim için :)

Pazartesi ve salı günü de evde yapılması gereken işler ve çarşamba şükür ki işbaşı. Listemizi okuduysanız çok fazla avm de ya da başka mekanlarda vakit geçirmememize rağmen bunları yapmak bile baya bir maliyetli. Yani atlara binip, oyun salonlarına gidip, kayak yapıp, seyahat falan etseydik mazallah.

Araya bir örgü sıkıştırıp panduf giymeyen Ela'ya bir patik öreyim dedim onu da beceremedim. Tutturamadım ne sayısını ne modelini. Vazgeçtim.

İşte böyle geçti bizim tatilimizin ikinci haftası. Bu postu sabahtan beri nasıl toparlayacam diye düşündüm. Ortaya karışık bişey oldu işte.

Hepinize sevgiler, saygılar iyi hafta sonları.

6 Ocak 2017 Cuma

İzlemiştim

Karamel
Ağzımda çok güzel bir tat bıraktı. Bu Nadine Labaki'nin izlediğim ikinci filmi. Ben alt yazılı izledim. Arapçada espiriler bir başka güzel oluyor çünkü. Filmde bir kuaför dükkanı ve beş kadının birbirinden farklı hayatlarını izliyorsunuz.  Layal evli bir adama aşıktır. Nesrinin evlilik korkusu vardır. Jamal yaşlılığı reddediyordur. Rose ablasıyla ilgilendiği için evde kalmış kız kurusudur. Rima da erkeksi tavırlarıyla diğerlerinden farklıdır. Sıcacık bir film.

Sen Sen Değilsin
ALS hastası Kate ve yardımcısı üniversite öğrencisi, sorumsuz Bec. İki farklı kadının birbirine bağlanması. Can Dostum filmine benziyor. Bir dram filmi.

Mucize

Bir dram filmi daha. Harika bir kadro ve klasik bir Mahsun Kırmızıgül filmi. Film hem güldürüyor, hem ağlatıyor. Hayatın acı gerçeklerini şak diye yüzünüze çarpıyor. Mert Turak'ın oyunculuğuna şapka çıkartılır.


Kıyamet Günü

Gerçek bir hayat hikayesi. Tatile giden bir ailenin tsunami felaketiyle karşılaşması ve korku dolu yaşam mücadelesi. Filmi izlerken küçük çocuklar yerine kendi kızlarımı koyarken buldum kendimi. Aman Allahım ne korkunç. 2004 yılında yaşanan tsunamiyi araştırdım. Aileyi araştırdım. İzlerken yüreğiniz sıkışabilir ama asla vakit kaybı olmayan bir film. Pişman olmazsınız.

İyi seyirler.

20 Aralık 2016 Salı

Karmaşık

Yazacaklarımın hepsi ayrı bir post konusu olabilir aslında ama ben çok profesyönel eleştiri yapabilen biri değilim. Beğenip beğenmediğimi söyleyebiliyorum sadece. Dolayısıyla hepsini ayrı postlar halinde yazacak olsam yazı iki cümle bir fotoğraftan ibaret olur diye düşünüyorum.


İlk önce son okuduğum kitaptan bahsedeyim. "Senden Önce Ben" . Kitabı okumak için fırsat yarattım resmen. Bloglara bile girmedim. Demek ki gerçekten bu aralar böyle bişeyler okumaya ihtiyacım varmış.  Eve gidiyorum çocuklar uyusunlar diye gözlerinin içine bakıyorum. Çok mu harika derseniz, hayır. Basit. Çünkü aynı konuda daha önce iki film izlemiştim.  Can Dostum ve Sen Sen Değilsin. İkisi de çok güzel filmler. Yani kitabın konusu, kurgusu çok farklı bişey olmasa da, akıcılığı çok güzel. Omurilik felci olan zengin bir adam, hayattan, yaşamaktan nefret eder kendini dört duvar arasına kapatır.Ama ona yardımcı olması için işe başlayan kız uçuk kaçık, paraya ihtiyacı olan biri olunca umut bir yerlerden kendini gösterir. Böyle bir hayat gerçekten çok zor olmalı. Will'in rutin bir hayatı olsaydı belki ötenazi istemeyebilirdi. Ama bu kadar maceradan sonra kuadripleji olmak, onun için ölümden farksız zaten. Lou'nun hayatı da zor. Hep başkaları için kendini feda ediyor. Ve ailede övülen hep diğer kardeş. Her evde var sanırım bu sorun. Lise yıllarında okunacak bir kitap desem küçümsemiş olmam umarım. Kitaptan çok güzel alıntılar yapabilirsiniz ama.


"Will'in mavi, derin gözleri benimkiyle buluştu. Mideme küçük bir kelebek sürüsü konuvermişti."
"Will o kadar az gülüyordu ki tek bir gülüşle bile gururdan başım dönüyordu."
"Hiçbir şey söylemeden durmanın ne kadar zor olduğunu bilir misiniz? Her bir hücreniz tam tersini yapmanız için yanıp tutuşuyorken bu ne kadar da zordur."


"Bilgi güçtür"



"Erken kalkmak için bir nedenimin ya da bir amacımın olmasını özlemiştim"

"İnsana eşlik eden karanlık düşüncelerden başka hiç bir şeyin olmadığı geceler boyunca yataktan çıkmadan, kapana kısılmış gibi uzanmak nasıl bir şeydir diye düşünmemeye çalıştım."
"Babamın yorumu "Tanrım inanabiliyor musun? Sanki tekerlekli sandalyeye muhtaç olmak yeterli bir ceza değilmiş gibi bir de bizim Lou ona bakıcılık edecek."oldu."

Kitaptan sonra filmini de izlemek istedim ama, dublajından mı, oyuncuların kötü olmasından mı bilemedim, yine yanılmadım. Okuduğum kitapların filmleri bana aynı tadı vermiyor. Patrick nasıl itici bir tip! Ama manzaralar gerçekten müthişti. Filmi yarım bıraktım maalesef. Kitabın devamını okumak konusunda kararsızım ama.

Bir de bu aralar Mehmet Erdem'e takmış durumdayım. Hergün sabah ofise gelir gelmez başlıyorum dinlemeye ve eve gidene kadar devam ediyorum. Sesi insana huzur veriyor. Sıkılmadan saatlerce dinlenebilecek bir ses. Mehmet Erdem'i de Kuzey Güney dizisinde Hakim Bey şarkısıyla keşfetmiştim. 

Yazıma Kum Gibi şarkısıyla veda ederkene, hepinize sağlık, sevgi, BARIŞ dolu günler efenim.

19 Ağustos 2016 Cuma

Yine izledim

Patron bugün ofise gelmeyince kitap okumak yerine film izlemek istedim.


İzlenme oranları ve izleyici yorumlarına dikkat ederekten önce Cennetin Rengi'ni izlemeye karar verdim. 1999 İran yapımı bir film. Görme engelli olan Muhammed körler okulunda yatılı okuyor. Babası onu eve götürmek istemiyor. Anneleri ölmüş olan Muhammed ve kızkardeşleri babaanneleriyle birlikte yaşıyor. Babası Muhammed i istemiyor çünkü tekrar evlenmeyi düşünüyor ve oğlunun evlenmesine engel olmasını istemiyor. Babasının onu marangoza teslim etmesi ve Muhammed in yürek burkan konuşması. Sahip olduklarımıza şükretmemizi hatırlatıyor. Film gayet sade. İzlenilebilir de, izlenmeyebilir de.  


İkinci film ise beni benden alan Soraya'yı Taşlamak. Bu da 2008 İran yapımı bir film. Aman allahım. İzlerken mahvoldum. Arabası bozulan bir gazetecinin yolu bir kasabaya düşer ve onun gazeteci olduğunu öğrenen Zehra ona dün kasabada yaşananları anlatır.

Yahu bu din nasıl birşeydir? İnsanlar nasıl bu kadar örümcek beyinli olabiliyor ki, en güzel rehberimizi böyle kafalarına göre yorumluyorlar. Şeriatınız da, mollalarınız da, dayattığınız din de, erkekliğiniz de yerin dibine batsın. Film gerçek bir hayat hikayesi. Hiç bir şey cehalet kadar tehlikeli değil. Hele o Ali denen yaratık. Uçkur düşkünü şerefsiz. Bir isim bir insana bu kadar mı yakışmaz. Ali boşanmak ister, karısı çocuklara bakamam der ve reddeder, çünkü kocası daha genç bir kızla evlenecektir. Ali şerefsizi de karısına nafaka vermemek için onu zina ile suçlar. Soraya'nın ölüme hazırlanışı, o vakar duruşu, kızlarının küçük olması. Kız annesi olunca daha mı bir etkileniyor insan bilemedim ki? O taşlanma sahnelerinde sanki ben yedim o taşları. Çok fena bir film çok.  

Eğer kocası bir kadını suçluyorsa, kadın kendinin masum olduğunu ispatlamak zorundadır. Eğer bir kadın kocasını suçluyorsa, kocasının suçlu olduğunu ispatlamak zorundadır. Yani kadınlar hep suçlu, erkekler hep suçsuzdur.
Güya bugün yazmayacaktım, dayanamadım. Soraya beni çok etkiledi.

Ha dün de Kaybedenler Kulübünü izlemiştim. Daha önce izlediğim ama beğenmediğim film bu sefer daha güzeldi. Biraz sapıkça :) ( Hatta baya) Ama müzikler dehşet.  Aile filmi olmadığı kesin. Nejat ve Yiğit siz nasıl adamlarsınız yahu? 

İyi seyirler, iyi hafta sonları.
Sevgiyle kalın.

9 Ağustos 2016 Salı

İzlediklerim

Ben X

Beni etkileyen bir filmle başlamak istiyorum. Bloğunu severek takip ettiğim hocamın film önerilerinden biriydi. İnsanların kendi gibi olmayana tahammülünün olmadığını, nasıl acımasız davrandığı anlatan güzel bir film. Hele çocuklar bu konuda çok acımasız olabiliyor. Film gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek sinemaya aktarılmış. Bir sürü de ödül almış.

Otizm hastası olan Ben'in başına gelenler anlatılıyor. O gençlik müsveddelerini dövmemek için zor tuttum kendimi. Neden engelli ya da hasta birilerini gördüğümüzde acır ya da görmezden geliririz? Oysa ona normal bir bireymiş gibi yaklaşmak bu kadar zor mudur?
Filmin sonu hiç beklemediğiniz gibi bitecek.  Tavsiye ederim.




Koro

Bu filmi de Daha Mutlu Yaşam bloğunda gördüm. İçinde çocuk olan filmleri seviyorum. Yatılı bir okul. Etki tepki yöntemi ile uygulanan cezalar. Sonra idealist bir müzik öğretmeni gelir ve " dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey" melodisi dilinizde dolanmaya başlar. Ben sevdim, sizin de seveceğinizi tahmin ediyorum. Çok güzel bir aile filmi.









Kaplumbağalar da Uçar

Off. İzlerken içimin burulduğu, hayata, adalete lanet ettiğim bir film. Bir mülteci kampında mayın toplayarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan çocukları anlatan bir film. Mayınlar, sakat çocuklar, sefalet, ailesini kaybeden çocuklar. Hikaye çok acı ve maalesef gerçek. Ne desem yetmeyecek sanki filmdeki duyguyu anlatmaya. Etkisinde kalıyor insan. Utanıyor böyle bir dünyada yaşamaktan. Küçük bir anne, gözleri görmeyen bir bebek, kolsuz bir abi, aşık Uydu. Yine ödüllü bir film.
Yüreği dayanan izlesin.

28 Temmuz 2016 Perşembe

İzledim

Bu aralar film izlemeye tam gaz devam. Baya ara vermişim. Eskiden patron her seyahate gittiğinde bir kaç film izlerdim. Ama artık bağlantım çok kötü. Sürekli kopuyor bu da beni film izlemekten soğutuyordu. Neyse iki gündür şeytanın kulağına kurşun, kesintisiz, her güne iki film sığdırdım.

Sadece Sen

Bu filmi Şebo'nun bloğunda gördüm. İbrahim Çelikkol'u bir ben sevmiyorum galiba. Bu adam bana çok kasıntı geliyor yaw. Yani şu anda tv de oynayan dizisinde bile bir babayı oynayamayacak kadar duygusuz sanki. Çok ağııır, konuşurken insan beklemekten bıkıyor. Ama bütün bu düşünceler bana ait, zira benden başka herkes bayılıyor adama. Belçim için de bişey söylemek gerekirse, güzel oynamış. Farklı bir güzelliği var kadının.

Filme gelecek olursak, Şebo şurda anlatmış. Ben tasadüfün bu kadarına yuh dedim sadece.

Amaaa, yerleri beğendim, aşkı beğendim, duyguyu beğendim. Ağladım da biraz :)
Kısacası ben bu filmi beğendim. En nihayetinde balık burcuyum. Tavsiye ederim efenim.

Bana Adını Sor 

Bu film de Şebo'nun izledikleri arasında var. Ayrıca iş arkadaşım tavsiye etmişti. Şebo nun her yorumuna katılıyorum. Engin harika bir oyunculuk çıkarmış.
Hastalık fena. Allah bu hastalığa sahip olanlara yardım etsin. Bence Engin çok farklı yerlerde olmalı. Zira filme damgasını vurmuş.
Tavsiye ederim.



Joy

Aman allahım. O nasıl bir hayat? Joy'un içinde yaşadığı ev, içinde bulunduğu hayat. Yerinde olsam çığlık atardım heralde. Bu nasıl bir soğukkanlılık? O nasıl bir anne, nasıl bir baba, nasıl bir cici anne, üvey kızkardeş. Hepsi Joy'un düşmanı sanki. Herşey mi üstüne gelir bir kadının. İyiliğini değil, kadının bitmesini istiyorlar resmen. Ama bütün bunlar kadını yıldırmıyor, bilakis icat etmesi için vesile oluyor. Biraz aşk olsaydı iyi olurdu bence. Bitmesi için sabrettim.

İzleseniz de olur, izlemeseniz de. Haa Şebo bunu da izlemiş bu arada :)








Öteki kadın

Bunu da işyerinden biri tavsiye etti. Gülmek için uff puff bir film. Aile filmi olmadığı kesin. Cameron Diaz kaç yaşında olursa olsun, hala seksi olmak zorunda mı? Filmdeki ilişkiler baya garip.

"Evliğinin çok güzel geçtiğini düşünen Kate, mutlu bir şekilde hayatını sürdürmektedir. Fakat dışarıdan bakıldığında çok mutlu görünen hayatı bir gün kocası tarafından tamamen yıkılacaktır. Avukatlık işinde olan genç kadın Carly ise harika bir ilişki yaşadığına inanır. Günün birinde Carly beraber olduğu sevgilisine sürpriz yapmak için ansızın evine gider ve karşısında Kate’i görür. Şans eseri karşılaşan ve tanışan iki kadın aslında aldatıldıklarını öğrenirler ve çok tuhaf bir duruma düşerler. Zaman geçtikçe iki kadın çok iyi arkadaş olurlar ve artık onları aldatan adamdan intikam alma planları yapmanın zamanı gelmiştir. Kısa bir süre sonra Mark denen bu adamın sadece ikisi ile birlikte olmadığını da öğrenen ikili saklanan sırları bir-bir öğrenirler. Kate ve Carly’den daha genç olan Amber’e olayları anlattıkları zaman artık intikam takımı üç kişi olmuştur. Carly çok acımasız ve sert bir kadındır. Kate ise çok zeki ve kıvrak bir zekaya sahiptir. Amber çok çekici bir kadındır ve Mark’ın kanunlara aykırı işler yaptığını da öğrenirler. Artık yaptıkları plana Mark’ın yasa dışı işlerini de ekleyen üçlü, adamın hayatını alt üst etmeye kararlıdır."

Zaman geçirmek için izlenebilir. Şebo bunu göremedim :)

İyi seyirler.

13 Mayıs 2016 Cuma

P.K.



Dün arkadaşımla "ne izlesek acaba bugün" diye düşünürken, tesadüfen bulduğumuz ve bugün tekrar izlemek istediğimiz bir film. Aamir Khan'ın izlemediğim bir kaç filmi dışında şu ana kadar izlediklerimin hepsinin bende çok güzel etkileri vardır. 

Film komedi, dram, fantastik tarzda bir film. Filmde zamanımızın en büyük tartışması olan DİN işleniyor. Ki çok tanrılı bir ülke olan Hindistan'da bu filmi yapmak , doğrusu cesaret işi. Ama film sürükleyici, komik, eğlenceli ve bir o kadar da toplumsal mesajlar içeren harika bir film. İçinde aşk var, dans var, müzik var, duygusallık var, dostluk var, herkesin kafasını kurcalayan sorular ve basit cevapları var. 

Güldüren, ağlatan ama aynı zamanda çok düşündüren bir film.

"Dans eden arabalar" bombaydı :)

Ve kesinlikle doğru olan şu tespit: " İki tanrı var: Biri bizi yaratan, biri sizin yarattığınız. " 

Ailece izleyebileceğiniz, muhteşem bir hint filmi. Film uzun olabilir ama sıkmıyor. Hoşça vakit geçireceğiniz, 152 dakikanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız , farklı tarzıyla harika bir yapıt. Haftasonu fırsatınız varsa kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.

İyi tatiller, iyi seyirler.

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Haftasonundan

Bu haftasonu elimi neye attımsa olmadı. Cuma günü bir filmi izlemeye başladım, bağlantı o kadar fiberdi ki, bu sabah anca bitirebildim.

Cumartesi misafirim gelecekti. Kızımın arkadaşları ve anneleri. Onlara bu sitede gördüğüm pastadan yapmak istedim. Krema muhteşem oldu. Kekin kakaolu kısmını cıvık yapmışım, istediğim gibi şekillendiremedim.  Fırından çıktıktan sonra keki ters sarmışım. Bir de hamuruna unu çok koymuşum sanırım kek biraz sert oldu. Yine de yiyenler pek beğendiler. Ben kremasına labne yerine bir paket toz kremşanti , muz yerine de çilek koydum. Tabiki de fotoğrafını çekmedim. Ama yılmadım kesinlikle tekrar yapacağım. Gerçekten kolay bir pasta. Sadece gramajlı tarifleri sevemiyorum bir türlü.

Daha sonra şu sitede gördüğüm şekline vurulduğum havuçlu kurabiyelerden yapayım dedim fiyasko. Yine beceremedim. Bu aralar elimin ayarı yok sanırım. Yine fotoğraf çekmedim. 

Neyse ki menüde kısır vardı da, beni kurtardı.

Pazar günü yine uyandırıldım. Ama bu sefer sabırsız kızım anneler günümü kutlamak için uyandırdı :). Büyük kızım ne kadar sevgi kelebeğiyse, ufaklığı da bir o kadar soğuk nevale. Kalktığımda eşim kahvaltıyı hazırlamıştı. Uzun zamandır yapmıyordu. Hoşuma gitti. Ece anneler gününde poğaça yapacağımı hatırlattı. Kalktım yoğurdum, babaannemiz çok beğenmişti poğaçamızı. Biz de anneler günü poğaçası yaptık, hediyelerimizin yanında götürdük. 

Önce babaannelere sonra anneannelere ziyaretlerimizi gerçekleştirdik. Güzel geçti. Eve gelirken yolda sızdık. Ve üzeri dutlu olan tişörtle yattık. Çünkü yorgunluktan gözünü açamıyordu sarı fırtına. 

Cuma başlayıp , bugün sabah bitirdiğim film çok güzeldi. Duygusal , aşk dolu bir film. Ama en çok evlere bayıldım. Köpekleri vardı. Öyle bir yerde yaşamak, yaşlanmak isterdim. Tavsiye eder miyim? Kesinlikle evet. Bir de kitap okumaya başlaam iyi olacak da, o moda giremiyorum hala.

Herkeşe iyi haftalar.

23 Aralık 2014 Salı

İki Kitap, Bir Film

Bir hafta aradan sonra merhaba. Elimdeki kitabı bitirmek için kendime sınır çizdim. Mecbur. Çünkü bloglara bir dalınca , bir bakıyorum akşam olmuş.

Sürünen Safiye kitabından sonra elime uff puff bişeyler alayım dedim ve Bağdat Caddesi Güzeli'ne başladım. Ama ne kitap. Bana göre çok gereksiz. Çünkü okumadan geçirdiğim zamanları telafi etmem lazım, bu kitap bana göre zaman kaybıydı. Ama içinde güzel tavsiyeler var.

Mesela;
".... Ayrıca kendini güçlü olmak için zorlama. Bazen insana bu hayatta güçsüzlük kazandırır."


".... Mutluluk hayatımıza verdiğimiz anlamdır. Önemli olan sensin. Geri kalan her şey senin bu hayattaki koltuk değneklerin."


"Bugünü değil, geleceği hayal edin.
Kendinizi herşeyin üzerinde görün.
Sanırım en mühimi insanın kendini sevmesi.
Başkalarının sevgisi ve ilgisi bir yere kadar. En sonunda sadece siz varsınız hayatta. Kendi biricikliğinize saygı gösterin." gibi.

Elinize aldığınızda bir günde rahatlıkla bitebilecek bir kitap. Kafa dağıtmak için birebir.Yaz tatili için ideal olabilir.

****

Sonra Zülfü Livaneli'nin ilk kitabını okuduğumda aşık olduğum Serenad'ından sonra Mutluluk kitabına başladım. Nasıl gerçek, nasıl acı, nasıl sefil, nasıl değersiz, iç acıtan hayatlar. Ve bunun yanında nasıl gösteriş budalası, nasıl lanet, nasıl iğrenç, nasıl yalancı, nasıl sapık, nasıl dinbaz, yobaz, moktan,  insanlar.
Mutluluğun peşinden koşan üç insan ve  yollarının nasıl kesiştiğini anlatan bir kitap.

Dayanamadım filmini de izledim. Gerçi tövbeliydim, okuduğum kitapların filmleri bende hayal kırıklığı yaratıyordu, izlemeyecektim. Ama kitaptan farklı bir sonla bitmesine rağmen, ben ikisini de beğendim. Zülfü Livaneli kitaplarını çok sevdim ben.






****

Bunlar da kızımın sanat eserlerinden sadece ikisi. Biri çekmecemde, biri masamda. Büyüyünce ressam olmak istiyormuş. Resim çizmeyi çok seviyor. Ve bu faaliyet hemen bitmesin diye elinden geldiğince renkli boyamaya, her rengi kullanmaya çalışıyor. En ince ayrıntıyı bile boyayarak.

İnşallah çok sevdiğin ve yapmaktan mutlu olduğun bir mesleğin olur canım kızım.

13 Mart 2013 Çarşamba

3 Film

Hem de patron şehir dışında falan değil. Napim? Ofis böyle daha katlanılabilir oluyor. Filmlerin hepsi Bollywood filmi. Hepsi en az iki saatlik. İnternetim zaten kağnı gibi, sabahtan açıyorum filmi, akşama ancak bitiyor.

Hepsi bir Aamir Khan filmi. Bazen müzikleri ve dansları sıkıyor ama hepsinin izlenme oranları baya yüksek. Daha önce izlediğim " Slumdog Millionaire" , "Black" ve " My name is Khan" filmlerinden sonra Hindistan yapımı filmlerin gerçekten yeteri kadar tanıtımının yapılmadığını gördüm.

"Zooni, kör ama çok güzel bir kızdır. Birgün tur rehberi Rehanla karşılaşır ve ona aşık olur. Gözlerinden ameliyat olduğu sırada Rehanı kaybeder. Rehan’ın öldüğünü sanmaktadır ama yıllar sonra bunun doğru olmadığını anlar."
Film ortalarda bambaşka bir boyuta geçiyor. Üç film arasında üçüncü sırada.
"Hindistan'ın en iyi mühendislik okuluna başlayan öğrencilerin hayatını anlatıyor özet olarak. Sistemin daima yarış üzerine kurulu olduğu, herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci ve onun en yakın 2 arkadaşı. Başlarından geçenler, hayattan aslında ne istedikleri.Ranco karakterinin başrol oynadığı film dram ve komedi türünü en iyi şekilde harmanlayıp bize öğretici bir film olmakta."

 Bu filmi dün izledim ve hiç sıkılmadan. 2:44 dk lık filmin hiç bitmemesini bile istedim. İçinde hepimize verilen güzel bir ders var. Hem güldüren, hem ağlatan, hem de düşündüren bir film. Kendisi birinciliği hakediyor.
"Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan bir çocuğun çevresi ve ailesi tarafından tembel gerizekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra resim öğretmeni ile değişen hayatı ve başarısını anlatan bir film." 
İlk Ishaan ı izledim. Bu film hem güldürdü hem gözlerimi doldurdu.  Çok az bir farkla ikinci sıraya yerleşiyor bu film.
" HER ÇOCUK ÖZELDİR." 
Dilerim bizler de çocuklarımızın içindeki cevheri ortaya çıkarabilmeyi başarabiliriz.

İyi seyirler.


12 Kasım 2012 Pazartesi

Karışık

Cumartesi sabah 06:30 da başladım güne. İşe gelene kadar yetiştirebildiğim kadarıyla ev işi yaptım. İşe koştururken de takım elbise, gayet şık ve temiz giyinmiş bir adamın üzerine, balkonu yıkarken su döken teyzeye tanık oldum. Güldürdü beni ne yalan söyleyeyim Adamcağız  kabalaşmadan " kolay gelsin ama oldu mu şimdi böyle" diye bağırdı ama , adamı takan kim? Teyzem duymadı bile :)

Cumartesi sabah ne kadar duygusaldım, öğlen olmadan sinirlerimi zıplatmayı başardılar. Yine başkasının derdi beni gerdi.

Yok uçaktı, yok aktarmaydı derken uçağı sanki ben kaçıracakmışım gibi gerildim. Ya zenginler, ordan burdan kısarak mı bu kadar servet sahibi oluyorlar? Adam müdürüyle business uçarken, karısını ekonomi uçuruyor. Arapların gözünde kadınların hiç mi değeri yok anlamadım?

Bir hafta boyunca kızıma aldığım kumaşlara elimi sürmedim. Ben de ofise getirdim, arkadaşların sayesinde mutfakta kestim. İş çıkışı da koşa koşa gidip yarım yamalak kalan işlerimi yaptım ki, sinemaya yetişeyim.

"Evim Sensin" filmine gittik görümcemle. "A Moment To Remember" filminin çakması.Senaryo çakma olabilir de, oyunculuk da bu kadar çakma olmak zorunda mıydı? Yani Özcan Deniz'in jöle koymuş kirpi gibi saçları, Fahriye Evcen'in Kore kızlarına benzer ses tonu... Ağlamadım mı? Ağladım. Ne de olsa sulugöz bir balık burcuyum. Ama film olmuş mu derseniz, çıks olmamış. Filmde tek güzel şey vardı o da Fahriye Evcen'in sesinden Karadeniz türküsü.


Günü kocamın tuttuğu çipuralarla kapattık.

Pazar günü de full evdeydik. Baba - kız ben uyanana kadar gidip simit alıp gelmişler. Güzel bir kahvaltının ardından kimsenin dışarı çıkma heveslisi olmadığını gördük.

Dün bütün gün bu dörtlüğü ezberlemeye çalıştı.
Atam,
Sen ölmedin
Toprağa gömülmedin
Biliyorum neredesin
Minicik kalbimdesin.

Kreşe girdiğinde de öğretmenine süpriz yapıp okuyunca, parlayan yıldızı haketti. Ben gözlerim dolu dolu işe koyuldum.

İşe koştururken de , müziğin nereden geldiğini anlamak için kafamı çevirdiğimde, elli yaşlarında teyzemin elinde çay bardağı, gözler kapalı müziğe kendini kaptırıp, dans ettiğini gördüm pencereden. Bugün de bu gülümsetti beni.
Şimdi karışık fotolar ile postuma son verirkene hepinize güpgüzel bir hafta diliyorum.

Haco halamıza aldığımız Milenyum Serisi

Görmemişin elma dilimleyicisi. Güzel bir meyve ziyafeti çektik kızımla. Güya heyecanlıyım daha ilk defa kullanıyorum Ece'ye süpriz yapacağım. Ece demez mi:" Aa bizim kreşte de var bundan, elmaları dilimliyorlar" diye. Hevesimi kursağımda bıraktı cimcime.

Bu gül var ya bu gül. Üç günde ömrümü yedi. Cuma akşamı babaannenin bahçesinden kopardı babamız. Koyduk masanın üzerine. Hergün siyah siyah bişeyler dökülüyor. Allahım kaldırıp bakıyorum bişey yok gülde. En son dün çözdüm olayı. Meğer üç gündür biz evde 5 tane yeşil tırtıl besliyormuşuz. O dökülen siyah şeylerde boklarıymış :)

Bunlar da, doğumgününde arkadaşlarına dağıtması için kızımla yaptığımız hediye kutuları. İçlerine küçük çikolata koymayı düşünüyorum.Bunları yaparken de bir kaza atlattım ama, neyse kurtardık parmağımı. :D


Ve son olarak bir Hülya Koçyiğit pozu ile sizlere veda ediyoruz :D

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...