26 Kasım 2013 Salı

Birkaç Fotoğraf

Maalesef  son birkaç gündür bağlantı sorunu yaşıyorum.  Bu kağnı gibi bağlantı 12 yıllık iş hayatımda hep kaderim oldu. Herkes kablolu kullanırken ben en uç noktada olduğum için hep kablosuz kullanmak zorundaydım. Ya hep kopardı ya da kağnı hızında açılırdı sayfalar.

İşte tam da şu anda yakalamışken kreşte yapılan doğumgünü fotoğraflarından birkaç tane paylaşmak istedim. Bendenizin bu aralar beyni kuş kadar bile çalışmıyor. Geçen hafta makinenin şarjını arayarak geçirdim. Şarjı buldum ama şimdi de bağlantı kablosunu bulamıyorum. Dolayısıyla evde yapılan kutlamayla ilgili elimde fotoğraf yok şimdilik.



(Bu çocuk da kim???)



Ve mutlu son.
Gülen yüzün hiç solmasın meleğim.




21 Kasım 2013 Perşembe

Bugüne Dair.

Sabah saat 08:55 te eşime şöyle yazdım: (bazı yerleri değiştireceğim :D )
Ben:
Canım 5 dk sonra kızım dünyaya gözlerini açmıştı
Sedo:
 :)
Sedo:
elif senn gibi bir annesi olduğu için çok şanslı
Sedo:
ona çok emek
Sedo:
vryrsun
Sedo:
ilerde
Sedo:
büüyünce
Sedo:
şöle bir ardına bakıp kendisi için yaptığın şeyleri görünce
Sedo:
çok daha özel bir anne olacan
Sedo:
gözünde


Eşim beni çok gururlandırdı. Her ne kadar ara sıra ben bile kendimin çocuğu olmak istemezken, dilerim eşimin bu söylediklerini kızımın ağzından da duyarım.

İyi ki doğdun hayatımızın anlamı. Dilin pabuç kadar olsa da, ara sıra kavga etsek de, beni her daim babana şikayet etsen de, seni çok ama çok seviyorum.

Ömrün uzun bahtın güzel olsun. Başarı, sevgi, mutluluk , huzur, sağlık, doğruluk her daim yoldaşın olsun.

Bu da kızımın 5 yaşına dair günün notu olsun.

Not: Fotolar kutlamalardan sonra.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Pinyata girişimi ve sonuç

Yarın mucizemin doğumgünü. Hayatımızın miladı. Hem kreşte hem de evde kutlayacağız. Evdeki kutlamalarda kendisinden başka çocuk olmadığı için her sene iki kutlama gerçekleşiyor. Ve bu sene son artık okulda kutlama. Değişik bişey yapmak istedim. Şimdiye kadar pinyataya hiç ilgi duymadım. Hazırlanması falan beni hiç cezbetmiyordu.

Arkadaşların tavsiyesi, yapım kolaylığı derken " vira bismillah" dedim cumartesi sabahı. İşe gitmeden bir gün önce kızımın şişirdiği balonu aldım, oturttum bir kabın üzerine. Unlu bulamaçı hazırladım. Gazeteleri kestim.
İlk katı kapladım, mutfağa bıraktım. Kuruması için de pencereyi açık bırakıp işe geldim. Eve akşama doğru geldim. Çok güzel kurumuştu. Hemen ikinci katı kaplamaya giriştik kızımla. Önce ellerimi bulaştıramam ıyy mıyy dese de, bir başladı ki, bulamaçtan ayırabilene helal olsun. Kapladık ve akşam olduğu için ( güneşe koymayın patlayabilir demişlerdi) balkona koyduk. Yarım saat geçmemişti ki bir ses! Önce ne olduğunu anlamadık. Sonra aklıma geldi ve balkona çıktım ki, balon sizlere ömür. Acayip sinirim bozuldu. Tekrardan yapmayı asla düşünmüyordum. Çünkü kuruması için zaman alan bişey. Aldım altındaki kapla birlikte direkt çöpe.

Vazgeçmeyecektim. Başka alternatifler düşünmeye başladım. Ayakkabı kutusu ile yapmak geldi aklıma ama eşimin " bomba ile mi patlatacaklar? " yorumuyla vazgeçtim. Sonra evde fon kartonları olduğunu hatırladım. Kafamda bir şekil belirledim ve hemen cetvel makasla yapmaya giriştim. Acemi olduğumdan bir saate yakın uğraştım bu basit prizmamsı şey için. Birleştirmesi zorladı , ben de nasıl olsa görünmeyecek diye zımba ve koli bandı kullandım. Gece 23:00 e kadar uğraştım. Uhumuz bitmeseydi süslemesini de yapacaktım.


İşte dün bite pinyatamız. Ece sabah gördü çok mutlu oldu. Yüzündeki ifade gece 00:00 ye kadar uğraşmama değmişti.









Son olarak bu sene ki aşurelerimiz. Rabbim her sene bu günleri nasip etsin.
Şimdi bu akşam poğaça yapılacak, meşrubatlar alınacak ve yarın kreşe gidecek malzemeler hazırlanacak. Daha çok işim var benim çoook. Asıl kutlama cumartesi. Hepinizi bekleriz.

Bu arada benim her sene ertelediğim İzmir seyahatini bu sene garantiye almak için Ağustos ayında biletlerimizi almıştık. Yıllık iznimin 8 gününü ayırdım ben bu seyahat için. Ama gel gör ki, işyerindeki karmaşık durumlardan dolayı iznimi erteleme durumları olabilir. Nolur dua edin de öyle bişey olmasın. Çok istiyorum ben İzmir'e gitmeyi yaa!!!

14 Kasım 2013 Perşembe

Hoşgeldin OZAN bebek

Ece'nin aynı şehirde artık bir kuzeni var. :) 12.11.13 tarihinde OZAN bebek katıldı ailemize. Said amcamız ile Canan yengemizin oğlu. Ece çok mutlu dokunmaya kıyamıyor. Said amca alınmasın ama bebiş aynı annesi :D
Allah analı babalı büyütsün. Bahtın güzel, ömrün uzun olsun Ozi bebek. Var mı bebek kokusu gibisi ?

11 Kasım 2013 Pazartesi

Çok Adil Bir Puzzle Yarışması

Atamızın 75. ölüm yıldönümünde alışveriş merkezinin hazırlamış olduğu ve bizim kreşimizin de katılmazsa incilerinin döküleceği bir puzzle yarışması düzenlendi. Nasıl olacağına dair hiç bir fikrimiz yoktu. İki kişiye Anıtkabir gezisi hediye edilecekti. Okul eşorfmanlarıyla gelinmesi istendi.

Avm ye girdik içeriden harika marş sesleri geliyor. İnsanı duygulandıran, gözlerini dolduran. Ece yi teslim ettik. Hemen üzerini değiştirmek için bir yere götürdüler. Kendisine dar gelen, boğazını sıkan, altındaki soket ve spor ayakkabısına pek bir uyan bu elbiseyi giydirdiler.

Meğerse kocaman bir puzzle panosu varmış. Her bir parçanın da numarası. Çocuklar bir torbadan parçaları çekip numarasına göre yerleştirecekler. 10 ve 38 nolu paçayı bulan çocuklar da Anıtkabir gezisi için uçak bileti kazanacaklar. Ben açıkçası böyle düşünmemiştim. Her çocuğa aynı puzzle dağıtılacak ve kim birinci ve ikinci bitirirse ödülün sahibi olacak.

Bizim kreş ve avm deki bütün çocuklar katıldı yarışmaya. Kimse torbadan parça çekmedi. Büyük ablalar ellerine birer parça tutuşturdu. Bir süre sonra bizim kreşten küçük bir çocuk 38 numaralı parçayı buldu. Ve son iki parça kalıncaya kadar da kimse 10 numarayı çekemedi torbadan. ( Güyaa ! ) Ve ne hikmetse son iki parçadan biri bir kaç göz işaretiyle Ece nin sınıf arkadaşı tarafından bulundu.

Anlayacağınız pek adil bir yarışmaydı. Ortaya böyle harika bir puzzle çıktı.
Ece ben kazanamadım deyip arabeske bağlayacaktı ki, arkadaşı Arda yetişti imdadımıza. Uzun zamandır görüşmüyorlardı.

Yine de 10. Yıl Marşı, İzmir Marşı ve havada sallanan bayraklar ile Atamızı özlemle andık.
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğimize ant içiyoruz ATAM.

8 Kasım 2013 Cuma

Laaayyyynn

Tv de yine o saçma Line reklamlarından biri vardı. Otobüse Kadir Doğulu mudur? Gürbey midir? ( kim olduklarına dair en ufak fikrim yok ) biner ve kızlar bayılır ya:

Ece : Anne şimdi bu adam yakışıklı mı allah aşkına?
Ben : Bana göre değil. Peki sana göre kim yakışıklı?
Ece : Tabiki de ATATÜRK.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Haftasonundan

Bu cumartesi çalışmadık. Bünyem bile neye uğradığını şaşırdı. Evde yapılacak iş yok ( inanılır gibi değil ) gidecek arkadaş yok. Ee bu durumda napılır? Tabi ki anneye kahvaltıya gidilir. Kahvaltıda herşeye yumulunur ve tabi ki malum durumdan dolayı, temiz havanın da etkisiyle salıncakta yatay pozisyona geçilir. Gözlerimi bile açamıyordum. Esnemekten gözlerimden yaşlar geliyordu o derece. Ben uyurken kızım bu narları toplamış anneannesinin bahçesinden. Hemen fanusa konup salondaki sehpadaki yerini aldı bu bakır rengi narlar.


Öğlen eve döndük kızımla, baba işten gelmiş yatay pozisyondaydı. Biz de aldık topumuzu çekirdeğimizi attık kendimizi sahile. Önce biraz top, sonra çekirdek molası, sonra park derken hava kararmıştı eve döndüğümüzde. Direkt banyoya soktum küçük hanımı. Yemekten sonra ne oldu dersiniz? Saat 19:00 bile olmamıştı sızdığında :D Pekii biz naptık? Saat 21:00 olmamıştı yatağıma geçtiğimde. Ondan öncesinde koltukta uyuyordum. Kocam da gece balığa çıkacağından herkes uyumuştu cumartesi akşamı saat 21:00 de :D

Ertesi sabah kuzumla başbaşa kahvaltı, evi toplamaca falan derken öğlen oldu. Taze gelen mis gibi sütle sütlaç yapmak istedim ama evde vanilya kalmayınca aroma için ne kullanabilirim diye düşündüm. Çünkü hiç de pijamalarımı soyup markete gidecek havamda değildim. Portakal yetişti yardıma. İçine portakal kabuğu rendesi koydum. Bence harika oldu.


Ben mutfakta sütlaç yaparken kızım içerde kendi kendine faaliyet yapıyordu. Fotoğrafı kendi çekti.


Bu aralar elimde bu battaniye var. Kaynımın oğlu için örüyorum. Ama bebek doğmak üzere ve ben hala yarısındayım. Üzerine bazı motifler koyacağım bakalım ne zaman biter? Bu uyku hali beni mahvediyor. Bir de el uyuşması da başladı.


Ve işte dünün hasılatı. Akşama mis gibi balık vardı.
İlk defa palamut tutmuştu kocam. Normalde balığı avcarlamayız biz. Sadece tuzlarız. Ama palamut, baharat severmiş. Fırınladık. Yanında salata ile mis gibiydi. Akşama yanında sütlaç ohh.

Bol dinlenmeli bir haftasonuydu. Haftasonu iki gün olunca insan farkına varıyor tatilin. 

Neyse kalkayım artık yoksa bana yemek kalmayacak içerde.

Herkese mutlu haftalar.

31 Ekim 2013 Perşembe

Basit hayallerimle geldim ben.

Geleli bir hafta oldu, mimlendim. Ben bir balık burcuyum ve maalesef en öne çıkan özelliklerimden biridir hayal kurmak. Hatta eşimin dalga konusudur sürekli uyarmak gereği duyduğu; “ realist ol hacı!” Bu mimi cevaplayanların bazılarını okudum da, insanlar döktürmüş. Güldüreninden tut, düşündürenine kadar, seni yazının içine çekeninden tut, hayal alemine daldıranına kadar harika bir mim yazmışlar. Hele de beni mimleyen Maviye İz Süren.  Çok ama çok güzel yazmış. Kalemine sağlık arkadaşım. Benim yazım eminim ki çok basit kalacak. Zaten daha yazıya nasıl başlayacağımı hatta ne yazacağımı bile bilmiyorum.

Benim hayalim klasiktir. Hep şöyle bir kare var gözümün önünde.  Ben bir EV HANIMIYIM.  (Ev hanımı olduğuma göre emekli değilimdir muhtemelen ama hayalde varsın emekli olayım. Çünkü ikinci çocukla birlikte işten ayrılma gibi bir hayalim var benim.) Çocuklarım okuldan geleceği için onlara güzel bir kurabiye ya da kek yapmışım. Evde mis gibi bir koku. Ev tertemiz, düzenli. Hiçbir şey yarım yamalak yapılmamış. Hatta hobim olsun, öreyim , dikeyim, boyayayım. Kapı çalar kuzular gelir. Evde herkes mutlu, herkes huzurlu.  Ve ben daha sabırlı. Evet bu sabır mutlaka olmalı hayalimde. Mutfakta günün özeti geçilir . Sonra babamız gelmeden sofra hazırlanacaktır. Kuzular ödev başına anne güzel bir sofra kurmaya. Hatta mevsimlerden sonbahar olsun. Dışarısı hafif soğuk olsun ama ev sıcacık. Evin ısısı gülücüklerden yayılıyor olsun, huzurdan, mutluluktan, güvenden.



Sonra bir bahçemiz olsun,kedimiz olsun, köpeğimiz olsun, hafta sonu gelsin ben bahçemle ilgileneyim, babamız balığa çıksın. Kuzular da oyun zamanında muzur olsunlar biraz ama çok iyi anlaşsınlar. İyi ki sen benim kardeşimsin desinler birbirlerine. Baba balıktan gelsin akşama taptaze balıklar bizi beklesin. Sevdiklerimiz hep yanımızda olsun. Sağlıklı olsun herkes.

(Kuzular yerine hep kızlar yazmak geçiyor aklımdan nedense. Ama hayal mi yoksa niyet mi :D bilemedim. )Büyüsünler, sevdiği  işleri  olsun.  Tüm çocuklar büyüsün, onlara bişey olmasın. Onlar masum. Çocukları kullanmasınlar.  Savaşmış kanmış bitsin artık. Neyin savaşıdır bu? Nedir paylaşamadıkları? Şu yüzyılda açlıktan ölenler var hala.  Zeki insanlar, dahiler bu sorunlara yorsun kafalarını, bildiklerini ticarete dökmeden.  İşsizlik denen şey olmasın. Herkes kazansın, evine ekmek götürsün.  İnsanlar konuşmasını bilsin, üslup nedir öğrensin. Kalp kırınca kimsenin başı göğe ermiyor farketsin.  

Vergi olmasın, hep bana hep bana olmasın.  Kilo derdi hiç olmasın. Herkes zayıf olsun. Marka olmasın.Topuklu ayakkabı olmasın. Sınıf olmasın. Gurur, kibir, intikam, hor görme olmasın. 

Biz de kocamla o yer senin, bu yer benim gezelim olmaz mı?

Çok mu fazla şey istiyorum yoksa ? Sanırım hayalden başka yerde olmaz benim bu isteklerim.  Bu yazıyı bitirip yayınladıktan sonra, keşke şunu da yazsaydım diye bir sürü şey gelir aklıma kesin.

Hayallerini kim paylaşmak ister bizimle?
Anne kaleminden
Oytun'la hayat

Hayallerinizle gelin bize :)
Sevgiler



24 Ekim 2013 Perşembe

Hadi yine yeniden

Canım bloğum, canım arkadaşlarım,

Uzun zaman aradan sonra yeniden MERHABA!

Çok özledim, hepinizi, herşeyi. Yazmak istemek ama yazamamak. Sırtında hep bir yük gibi. Aklımda yazacak çok şey var ama hangisinden, neresinden başlayacağımı bilmiyorum. Çok ara verdim bu sefer ya :(

Kaldığım yerden devam edeyim. İrem'im güzel kızım hastaneden taburcu edildi. Artık hergün fizik tedavi görüyor. Hala yürüyemiyor, tam olarak konuşamıyor ama gün geçtikçe gelişme kaydediyor. Okuluna başladı. Annesi hergün onunla okula gidiyor. Sınıfına kadar taşıyor. Derslere beraber giriyor. Onun yerine yazıyor. Artık daha anlaşılır bir şekilde konuşuyor. Herşey daha güzel olacak inşallah. Zor bir sınavdan geçiyorlar. Allah annesine güç sabır versin. Dualarınız için Allah hepinizden razı olsun. Rabbim kimseyi evladıyla sınamasın.

Ece hn için bu sene devlet anaokulu düşünüyorduk, ama yarım gün olacağı için işin içinden çıkamadık. Kim alır kim götürür, nereye gider, biz eve gelene kadar kim bekler? diye bir soru olunca kafamızın içinde kreşimizin anaokuluna devam kararı aldık. Kreşte biraz yaramazmış. Kendi anlatıyor. Bizim de hoşumuza gidiyor ne yalan söyleyeyim. Gülüp geçiyoruz.

Bir çiş sorunumuz var ki sormayın. Ece çok sık tuvalete gider oldu. Bu bayadır sürüyor. Klozetten iniyor ama hala çişim var gibi hissediyorum diyor. Wc den çıkmaz olduk. Neredeyse oraya kamp kuracaz. Nereye gidersek gidelim , illa ki tuvaletini ziyaret ediyoruz. Ben ki umumi wc kullanmaktan asla hazzetmeyen gerekirse saatlerce tutan biriyim. Ama kızımın bu sorunu beni çıldırtıyor. Daha önce idrar tahlili yaptırmıştık temiz çıkmıştı. Pazartesi tekrar gittik, ultrason ve idrar tahlili yaptırdık yeniden. İdrarda çok az iltihap varmış, dayadı dr umuz antibiyotiği ve iki ayrı şurubu daha. Bana göre gereksizdi ama sırf denedim demek için içiriyorum. Şu ana kadar bir değişiklik yok. Bence görünen o ki psikolojik. Çünkü birşeye daldığı zaman unutabiliyor çişini. Allah sonumuzu hayır etsin. Artık çiş dediğinde şimşekler çakıyor beynimde.

Evlendiğimizden beri ilk defa uzak bir yere tatile gittik. Ece den dolayı çok çekimserdik , ama iyi ki gitmişiz. Marmaris harikaydı. Ece dönmek bile istemedi.

İş durumlarına gelince hep bir mucize bekliyordum işten ayrılmama vesile olsun diye. Allah dualarımı kabul etti ve bana ikinci mucizemi yolladı. :)

Şimdilik bizden bu kadar, canınızı sıkmayalım hemen. Artık hep buralardayız.

Görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın.

26 Haziran 2013 Çarşamba

İrem'in dualarınıza ihtiyacı var.






Bu güzel kız, kuzenimin kızı İrem. Daha 9 yaşında. Geçen hafta çarşamba gecesi meydana gelen korkunç kaza sonrası yoğun bakıma alındı. Bir hafta geçti ama hala kendine gelemedi. Herhangi bir gelişme kaydetmediğini söylüyor doktoru, ama anne ve babası yanına girdiğinde İrem onlara tepki veriyor. Özellikle " İrem baban geldi " dediklerinde gözlerini açmaya çalışması hepimize şükrettiriyor. İlerleme kaydetmedi belki ama gerileme de yok çok şükür. Beyninde ödem var. Sürekli uyuyor, bazen ağlıyor. Bence korkuyor, çünkü içeride tek başına. Ağrısı da var kuzumun.

Günde sadece bir defa girebiliyor yanına anne babası.  Annesi yoğun bakımın önünde bekliyor, olurda biri insafa gelir de içeriye alır diye onu. Babası gece arabada uyuyor. Şu melek yüzlü kuzu tekrar böyle gülsün, Allah ailesine bağışlasın onu. Rabbim kimseyi evladıyla sınamasın.

Uzun zamandır yoktum, böyle bir konuyla dönmek istemezdim. Hemen hemen hergün hastaneye gidiyorum. Elimizden dua etmekten başka bişey gelmiyor.

Sizden tek isteğim İrem'in iyileşmesi için dua etmeniz. Ben duaların gücüne inanıyorum. Yorum olarak yazmasanız da, okuyup şifa dilemeniz.

Şimdiden hepinizden allah razı olsun.

Sağlıcakla kalın.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Ne haftasonuydu be!

Cuma akşamından başlayayım anlatmaya. TRT 1 de bir dizi var "Böyle Bitmesin". Takipçisi değilim ama arada denk gelirse izlerim. Bu hafta unuttuğumuz bir şeyi ölümü konu almışlar.
-Ben seni ararım.
-Siz gidin ben hemen peşinizden gelirim.
-Haftaya görüşürüz.
..................... Hep unuttuğumuz bişey var. Ölüm.

Tabi ben bunu salya sümük izliyorum. Sedo kapat şu kanalı deyip durdu.

C.tesi sabah 06:30 da çaldı telefon. Öyle ki yatak odasında paralel olmasına rağmen, salondaki telsize koştum. Sedo arıyordu, "arabayı çarptım" dedi. "Sen iyi misin, sende bişey var mı ?" dedim. Yok merak etme dedi. Sigortacıyı falan aradım. Garip ama dünkü dizinin üstüne böyle bir olay yaşamam beni silkeledi. Çünkü şu bir-iki haftadır üzerimize ölü toprağı serilmiş gibi halsiz, tatsız, karamsar bir haldeydik. Elimiz kolumuz kalkmıyor. Zerre üzülmedim. Sedo çok etkilendi bu durumda bile  tek düşündüğü araba sanayideyken Ece'yi kreşe nasıl götüreceğim?
Bundan sonra arabanı bana vermezsin dedi. Bu ikinci kazam dedi. Sen 4 yıldır kullanıyorsun maşallahın var dedi. Benden iyi sürücüsün diye itiraf etti.

Hep dua edermiş böyle şeyler olacaksa ona olsun diye. Manyak !

Belki bu vesileyle arabayı da yenileriz. Arabayı da dedim çünkü artık ilallah dedirten çamaşır makinesini ve su damlatan ütümüzü de yeniledik cumartesi. Battı balık yan gider dedik. Dalga konusu olduk, çünkü;

Tarih 4 Mayıs, üçüzlerin doğumgünü.
Yukarıdaki foto bir Alman gazetesinden. Sağdaki boynu bükük Sedo. Bu kaza doğumgününe damgasını vurdu.
Günün anlam ve önemine uygun değil ama herkes çamaşır makinesini yenileyecek başka gün yokmu dedi, makineyi de Sedo'ya ithaf ettiler :D

Akşam  toplandık maaile, kayınvalidem döktürmüştü yine.

Çok yorulduk eve gelir gelmez sızdık.

Pazar günü elektrik kesintisine uyandık. Balkonda bir kahvaltıdan sonra, daldım dolaplara. Ece'nin yazlıklar çıktı meydana, kocanın yazlıklar çıktı meydana, ama benim dolaba girmeye cesaretim yetmedi. Pilim bitmişti zaten. Sevmiyorum arkadaşım bu işleri ben. Sonra girdim mutfağa, başladım yemek yapmaya. Akşama geldi dostlar, şenlendi sofralar.
Gece ise başa girdi ağrılar. Neyse yarım tabletle atlattık ağrıyı. Sabah Said amcamız bıraktı bizi kreşe sağolsun. Ama yine ufak bir tatsızlık yaşadık. Hayırdır inşallah.

Bir de şampiyon olduk bu haftasonu.

Bununla birlikte 1 Mayıs'tan itibaren Ece artık kendi odasında yatmaya başladı. Şimdilik yanımıza gelmiyor ama şayet uyandıysa gelip beni uyandırıyor, " benimle yatar mısın birazcık" diyor. Bir de ilk defa bisiklet sürüyoruz artık.


Bizim 1 Mayısımız da böyle geçsin kayıtlara.


Ne diyoruz cana geleceğine mala gelsin.
Kazadan beladan uzak, sevdiklerinizle güzel haftalar.

30 Nisan 2013 Salı

Neredesiniz?

Belki görmeyecekler bile, ama çok severek takip ettiğim iki bloğa erişemiyorum.

Biri Sevdiye'nin muhteşem bloğu "Geniş Zamanlar"( sanırım sadece davetlilere açmış bloğunu sevgili Sedo.)

Diğeri de Selcen'in "Hayatımızın Yeni Rengi ". (  blog kaldırıldı diyor :(  )

Sizlerin bilgileri var mı acaba?

25 Nisan 2013 Perşembe

Bir varmış bir yokmuş misali

Arayı açtık yine. Bu blog da nasıl bir şeyse, sen ona gitmezsen o sana hiç gelmiyor. Gıcık. Arayı açtıkça açıyor. Neyse döndük dolaştık geldik yine aranıza. Bir ay olmuş yahu. Ayıp vallahi bana.

Hoş bu süre zarfında ne yaptın diye sorsanız inanın adam akıllı, elle tutulur bişey yapmadık.

Arada bir hastalık atlattık. Anneanne evde olmadığı için de izin alıp kızımla başbaşa bir gün geçirdik. Bu kahvaltı tabağı için uğraştım ama hanımefendi yüzüne bile bakmadı. Boğaz enfeksiyonu yüzünden 39,5 derece ateş ile acile gitmiştik bir akşam önce, iğne yemek zorunda kaldı kuzum. Öğleden sonra faaliyet olsun diye kurabiyeler yaptık.Tamamen uydurma bir tarif, arasına anneannenin yaptığı mis gibi bahçe çileğinin reçelinden koyduk.Kendi sürdü yapıştırdı. Eli çok yatkın maşallah.

Bir ara kucağımda oturmuş Keloğlan'ı izlerken, "şöyle naneli yayla çorbası yapsan da içsem " deyince kendimi mutfağa attım. Yavrum benim iki kase içti. Oh dedirtti bana. Atlattık şükür.

Haftasonlarımızı arkadaşlarla geçirmeye başladık. Yılın ilk pikniğini bile yaptık Arda'larla. Arda ile Ece pek anlaşamasalar da ( ki Arda asla yaramaz bir çocuk değil, Ece'nin cadılığı) yine de özlüyorlar birbirlerini. Sessiz film bu aralar favori oyunumuz. Döngel Karhanesi'ni andıkça yerlere yatıyoruz hala :D


 
Bahar bayramına gittik, hava çok güzeldi.










 

 Dönüşte bahçeye uğradık, dut ağacına saldırdık. Çileklerimiz de olmaya başlamış.

Sonra hayatımızda iyi ki varlar dedirten, varlıklarıyla değer katan arkadaşlarımızdan süpriz hediyeler aldık, şaşırdık ama bir o kadar da mutlu olduk. Sizi çok seviyoruz.

Pepee sayesinde parmak tuzluk oyununu hatırladık, hemen yaptım, Ece acayip sevdi, bizim çocukluğumuzun oyunu :)

Sonra biz de ponpon yaptık sonunda grapon kağıdından. Ben yaşasın faaliyet buldum diye sevinirken , meğer kızım her bişeyi biliyormuş da haberim yokmuş. 23 Nisan vesilesiyle avizemize astık salona.

23 Nisan da yarıyıl gösterisinin aynısını yaptılar yine. Hayret içine para kaçmamıştı bu sefer şaşırdık. Halalarımızın bayram hediyesiyle mutluluğumuza mutluluk kattık. Ne ben böyle bir hala olabildim, ne de benim böyle halalarım oldu. Cimcime çok şanslı maşallah.

Bu aralar iyiyiz kızımla şükür. Çok iyi anlaşıyoruz. Allah bozmasın. 4,5 yaşımız sorunsuz geçiyor şükürler olsun. Tek eksimiz hala odasında uyumaması. Ona da başlayacağım yavaş yavaş. En favori çizgi filmimiz Keloğlan . Yarın tiyatrosu gelecekmiş. Eşimle biz daha çok sevindik. Çünkü Ece ilk defa bir çizgi filmi böyle pür dikkat izliyor. ( Ben de Kuzey'i öyle izliyorum. Hatta dün marketten çekirdek alırken : " bugün Kuzey Güney' mi var?" diyen kızımı alkışlıyorum :) )

Arada birkaç film izledim. Öyle harikaydı, muhteşemdi , kesinlikle izlemelisiniz türünden bir filme rastlamadım maalesef. Kitap hiç okumadım. Bakalım ne zaman çıkacağım bu moddan?

Bugün beni şaşırtan bişey oldu. Hala duygu karmaşası yaşıyorum.


Neyse şimdilik bizden kısa kısa bu kadar. Postumuza kızımın çok sevdiği benim uydurduğum meyve tabağıyla son verirkene , hepiniz kendinize iyi bakın.





27 Mart 2013 Çarşamba

Satranç öğretmenim

Haftasonu Ece'ye hediye olarak satranç aldım. Kreşlerinde satranç dersleri var. Ben lisedeyken oynuyordum, az çok biliyorum.

Kızım hediyesini görünce çok sevindi. Ama şans bu ya , satrancı açınca iki paket siyah taşın çıktığını gördük. Offf en nefret ettiğim şeydir aldığın bişeyi değiştirmek. Neyse ki hallettik. Pazartesi akşamı geç çıkınca maalesef ortak zamanımızdan çaldılar yine. Kızımı ağlattım :( çünkü akşam ki planımızdı satranç ama hafta sonu geç çıkınca ve koşturmacalı geçince yapmadığımız ödevlerimiz pazartesiye sarkmıştı. Dolayısıyla satranca zaman kalmamıştı. İşyerim çok hayır duamı alıyor bu aralar!!! İçim sızladı uyuduktan sonra öpüp öpüp durdum.

Çok hevesliydi bana satranç öğretmeye. Dün oturduk sonunda. Başladı dizmeye. Önce kaleleri yerleştirdi köşelere. Yanına atları, sonra da filleri. Geldik zurnanın zort dediği yere.Oysa eve gitmeden önce de bakmıştım nette. Şah ve vezire. Üzerinde + olan şah, taçlı olan vezir. Ama bizde taçlı bir taş yoktu. ve şahtan kısaydı. Ben taşları karıştırdım. netten defalarca baktık kızımla. O öğrendiği gibi dizdi. ben ise her seferinde itiraz ettim.
E harfleri şahın yeri. siyah şah beyaz karede, beyaz şah siyah karede yer alırmış.
İyi tamam da ben taşları çözemedim ki ...

Kızım öğrendiklerini unutmasa bari benim yüzümden.



21 Mart 2013 Perşembe

Bir Gün Anlarsın



Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.


       
              Ümit Yaşar OĞUZCAN

18 Mart 2013 Pazartesi

Sini Köfte (Oruk)

Başlıktan da anlaşılacağı üzere, içli köftenin tepsideki hali = yani tembel avrat işi olanı :D

Ama eşim bayılarak yedi ya, gerisi hikaye. Ona diyorum senin böyle iştahla, severek yediğin yemekler yapmak beni çok mutlu ediyor diye. O da ısrarla yemek seçmediğini iddia ediyor ama beni kandıramıyor. Böyle yemekler yapınca kendimi daha bir kadın, daha bir eş , daha bir anne gibi hissediyorum nedense.

Ölçü isteyeceksiniz şimdi siz, ama üzgünüm. Kayınvalidem misafirine patatesli köfte ikram edeceği zaman her daim fazla yapar ve ertesi günü menüsünde illa tepside köfte olur. Bence çok pratik bir fikir.

Yarım kg dan biraz az kıymayı ( evde bıçak kıyması vardı) üç soğanla çok az yağda kavurdum. Tuz ve karabiber ekledim.

Tepsiye yarım kg dan fazla ince bulgur koydum. Bir bardağa yakın irmik ekleyip sıcak suyla ıslattım. Birer kaşık domates ve biber salçası ile tuz ve kimyon ekledim. Daha sonra da 4 tane rendelenmiş patatesi ekleyip iyice özleşene yani sakız gibi olana kadar yoğurdum. Yağlanmış tepsiye hamurun yarısını döşedim. Üstüne kavurduğum kıymayı yaydım. Kalan hamuru da yama yama yaparak üzerini kapladım. Bıçakla verev şekilde dilimledim. Geniş uçlu bıçağın ucuyla hafif bastırarak yuvalar yaptım. En üstüne de zeytinyağı gezdirdim. Yarım saate yakın fırında kaldı. Kenarlarından belli oluyor zaten pişip pişmediği. Sıcak sıcak yemek isterseniz dilimler dağılacaktır. Ama biraz soğuduktan sonra gayet rahat servis edebilirsiniz. Afiyet olsun.

Geçen haftanın menüsü  prenses spesyeli pizza.

Babişkomuzun Ece'ye süprizi. Ben de nasiplendim.:)
 Çekilmek için kendiliğinden poz veren cimcime.


İyi , mutlu haftalar.

13 Mart 2013 Çarşamba

3 Film

Hem de patron şehir dışında falan değil. Napim? Ofis böyle daha katlanılabilir oluyor. Filmlerin hepsi Bollywood filmi. Hepsi en az iki saatlik. İnternetim zaten kağnı gibi, sabahtan açıyorum filmi, akşama ancak bitiyor.

Hepsi bir Aamir Khan filmi. Bazen müzikleri ve dansları sıkıyor ama hepsinin izlenme oranları baya yüksek. Daha önce izlediğim " Slumdog Millionaire" , "Black" ve " My name is Khan" filmlerinden sonra Hindistan yapımı filmlerin gerçekten yeteri kadar tanıtımının yapılmadığını gördüm.

"Zooni, kör ama çok güzel bir kızdır. Birgün tur rehberi Rehanla karşılaşır ve ona aşık olur. Gözlerinden ameliyat olduğu sırada Rehanı kaybeder. Rehan’ın öldüğünü sanmaktadır ama yıllar sonra bunun doğru olmadığını anlar."
Film ortalarda bambaşka bir boyuta geçiyor. Üç film arasında üçüncü sırada.
"Hindistan'ın en iyi mühendislik okuluna başlayan öğrencilerin hayatını anlatıyor özet olarak. Sistemin daima yarış üzerine kurulu olduğu, herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci ve onun en yakın 2 arkadaşı. Başlarından geçenler, hayattan aslında ne istedikleri.Ranco karakterinin başrol oynadığı film dram ve komedi türünü en iyi şekilde harmanlayıp bize öğretici bir film olmakta."

 Bu filmi dün izledim ve hiç sıkılmadan. 2:44 dk lık filmin hiç bitmemesini bile istedim. İçinde hepimize verilen güzel bir ders var. Hem güldüren, hem ağlatan, hem de düşündüren bir film. Kendisi birinciliği hakediyor.
"Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan bir çocuğun çevresi ve ailesi tarafından tembel gerizekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra resim öğretmeni ile değişen hayatı ve başarısını anlatan bir film." 
İlk Ishaan ı izledim. Bu film hem güldürdü hem gözlerimi doldurdu.  Çok az bir farkla ikinci sıraya yerleşiyor bu film.
" HER ÇOCUK ÖZELDİR." 
Dilerim bizler de çocuklarımızın içindeki cevheri ortaya çıkarabilmeyi başarabiliriz.

İyi seyirler.


8 Mart 2013 Cuma

Mart'ın 8'i








 Neredeyse hergün  haberlerde kocası tarafından şiddete, tehdite maruz kalan hatta öldürülen bir kadının haberi çıkar oldu.

En son okuduğum kitapta şu bölümü sevmiştim.

"....... Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin dâima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız?.. Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor? Bunun üzerinde çok düşündüm. Acaba bende anormal bir taraf mı var, dedim.

Hayır, bilakis, belki diğer kadınlardan daha normal olduğum için böyle düşünüyorum. Çünkü hayatım, sırf bir tesadüf eseri olarak, diğer kadınları mukadderatlarını tabii görmeye alıştıran tesirlerden uzak geçti. Babam, ben daha küçükken öldü. Evde annemle ikimiz kaldık. Annem, tabi
olmaya, itaat etmeye alışmış olan kadınlığın adeta bir timsaliydi. Hayatta yalnız yürümek itiyadını kaybetmiş, daha doğrusu bu itiyadı asla kazanmamıştı. Yedi yaşında olduğum halde onu ben idare etmeye başladım. Ona ben metanet tavsiye ettim, akıl öğrettim, destek oldum. Böylece erkek tahakkümü görmeden, yani tabii olarak büyüdüm. Mektepte kız arkadaşlarımın miskinliği, emelleri beni daima tiksindirdi. Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızar-madım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkûm etti. Kız arkadaşlarım benimle ahbaplık etmeyi ve fikirlerimi kabul etmeyi zevklerine ve rahatlarına aykırı buldular. Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olmadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve nahvetli*, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları fark ettikten sonra erkekleri sahiden
sevebilmem imkânsızdı. En hoşuma giden ve birçok hususlarda bana yakın olan adamların bile, küçük vesilelerle, bu kurt dişlerini gösterdiklerini; her ikimize aynı derecede zevk veren beraberliklerden sonra, özür dilemeye, himaye etmeye çalışan, fakat aynı zamanda
herhangi bir şekilde muzaffer olduğunu zanneden ahmakça bakışlarla yanıma sokulduklarını gördüm. Halbuki acınacak halde olan, zavallılıkları meydana çıkan onlardı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar âciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini bir kuvvet tezahürü
zannedecek kadar yersiz bir gururları vardır... Aman yarabbi, insan deli olur... Kendimde hiçbir gayri tabii temayül bulunmadığını bildiğim halde, bir kadına âşık olmayı tercih ederim."
*Kibirli. ..."

diye devam ediyordu Kürk Mantolu Madonna.

Benim için bugün bişey ifade etmiyor ama yine de adet yerini bulsun, günümüz kutlu olsun.

Not: Kızamık aşımızın tarihi de bugün. Yaptık rahatladık.

6 Mart 2013 Çarşamba

Susamlı Cips

Dün evde temizlik vardı, dışarıda da fırtına. Ben üzülüyorum temizlik boşa gidecek diye, koca çıldırıyor kafayı bunlara takıyorum diye. Haksız değil ama elimde değil napim?

Neyse işyerinde evde yapılacaklar listesini oluşturuyorum kafamda. Hiç bitmez zaten o liste. Öyle bir huy ki, o listedeki maddelerin hepsi yapılınca acayip bir huzurla uyuyorum.

İşte dün akşam ki yapılacak listemde bu Susamlı Cips de vardı. Onu görür görmez aklıma düşmüştü bir kere. Ee dün evde yapılacak pek bişey olmayınca da daldım mutfağa (kahretsin klavyenin pili bitmek üzere. bazı harfler eksik olabilir, mazur görünüz pliz.)

Önce makarnalı börek yaptım. Ardından yeni tarif deneyecek olmanın verdiği heyecanla gevrek kurabiyelerimi yapmaya girişecektim ki, iş arkadaşımdan telefon geldi. Uçuşundan kırk dakika önce beni arıyor biletini değiştirmediğimi söylüyor. Oysa ona sms atmıştım ve aramıştım o da benimle konuşmak yerine meşgule düşürmeyi tercih etmişti. Biletini online aldığı için değişikliği sadece kendisi alandan yapabilirdi. Yıllarca uçan kendisi, bunları bilmesi gerekirdi. Sms imi almamışmış. İyi o zaman açsaydın telefonunu seni aradığımda. Bu bile engel olamadı kurabiyelerimi yapmama.

2 yumurta akı
2/3 çaybardağı pudra şekeri
2 tepeleme yemek kaşığı tereyağı (erimiş)
2/3 çay bardağı un
2,5 çay bardağı susam ( evdeki susamım 2 çay bardağı çıktı sadece)

Önce yumurta aklarını pudra şekeriyle çırptım. Tereyağını ekledim. Sonra da un ve susamı. Tatlı kaşığıyla tepsiye aralıklı dizdim ve üzerlerine bastırdım. Büyük ve ince olmasını istiyodum. 20 adet çıktı. Ama maalesef salona girip gelene kadar ben yakmıştım cipslerimi :( Eşim dalga geçti, " bizim mutfağa meteor düşmüş"  diye. Buna rağmen üç taneyi indirdi mideye. Ece'de sabah iki tane yedi.

Tarifi burdan aldım. Biliyorum yine benzemiyor benim yaptığım ama tadı gerçekten çok güzel. Kesinlikle tekrar deneyeceğim. Ve bu kadar yaymayacağım hamuru çünkü pişerken zaten yayılıyor.



Fonda İlhan İrem çalıyor. Hava soğuk ama güneşli. Üç gün üst üste post yazmışım, akşama da Kuzey var değmeyin keyfime.

Afiyet olsun. Denerseniz pişman olmazsınız.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...