30 Temmuz 2011 Cumartesi

Gülmece - Herkese İyi Haftasonları

Osman amcanın hanımı, dayak yiyip memleketteki anasının yanına gitmiş.. 
Cep telefonuyla yaptığı çağırmalarına cevap alamayan Osman amcanın; çamaşır, bulaşık, yemek, temizlik ve çocuklarla uğraşmaktan takadı tükenmiş.
Osman amca kadınını telefonla bir daha aramış... ancak anasının yanından koca evine dönmek istemeyen kadın, telefona cevap bile vermemiş.
 
Bunun üzerine Osman amca mesaj atmaya karar vermiştir. Ve mesajdan bir saat sonra evin kadını kapıda belirmiş.
 
İşte o mesaj;
 
Kadınım bu sağa son mesajım.
 
Bebelerinen evde oturup ağlarım.
 
Çamaşır, bulaşık tarih yaptı.
 
Kadınım ben bu işlerden ne ağnarım.
 
Bi tokat salladım değmedi bile, La bok mu var babağan evinde.
 
Ula ne bilinmez bir avradmışsın, Bebelerinen beni Mevlam gayırsın.
 
Arkadaşın Hatçe yan yan bakıyo.
 
Üzelme Osman abi deyiveriyo, Bebelerin başını okşayaraktan, Kendi düşen ağlamaz deyip gülüveriyo.
 
Bugün geliverdi zabahın köründe, Vallaha, yalnız bi gecelik vardı zillinin üzerinde.
 
Bulaşığa daldı, çamaşırı yıkadı, La kadınım bak göğnüm çok daraldı.
 
Bebeleri banyoya sokup yıkayıveedi.
 
Osman abi sende gir, keseleyim diyiveedi.
 
Ben de buğün olmaz yarın diyiveedim, La kadınım sağa bir şans daha veedim.
 
Zabaha kadar geliyosan gel eve, Vallahi gelmezsen böyük tehlike.
 
Hatçe bekliyoo elinde kese, Vallah keseynen kalsa keşke...
 

Neşeli , mutlu haftasonları. Hayırlı Ramazanlar.

29 Temmuz 2011 Cuma

Offff ....

Bu site içimi karattı . Korkunç. Neden???

Somali için iftar vakti

Diyanet üçte biri çocuk 40 milyon kişinin açlık çektiği Doğu Afrika için “Her evden bir fitre bir iftar Afrika’ya” kampanyası başlattı. AFRİKA yazıp 5601’e atılan her SMS 5 TL yardım olacak.

Birleşmiş Milletler’in açlık uyarısı yaptığı Somali için Diyanet de harekete geçti. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türk Diyanet Vakfı ile ortaklaşa “Her Evden Bir Fitre ve Bir İftar Afrika’ya” adlı kampanya düzenlediklerini açıkladı.

Görmez, Atatürk Spor Salonu’nda düzenlediği basın toplantısında, dünyanın en fakir kıtası olan Afrika’da 40 milyonun üzerinde insanın kronik açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına dikkati çekti. Görmez,  “Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun insana yardım eli uzatmak, çok uzaklarda da olsalar birileri açken asla tok yatmamak, insanlığın birlik ve dirliği için elimizdeki nimetleri paylaşmak ve mesafeleri yok sayarak gönül köprüleri kurmak için bir kampanya başlatmış bulunuyoruz” dedi.
Fitreler Afrika’ya ab-ı hayat olacak

Görmez, böylece ramazanın bereketinin paylaşılacağını, fitrelerin en azından birinin gönderilmesi suretiyle Afrika’dakilere, bir lokma ekmek ve bir yudum su ikram edilmiş olunacağını vurguladı. Kampanyanın ramazanın ilk günü olan 1 Ağustos’ta başlayacağını belirten Görmez, “Bütün cep telefonu operatörlerden ‘AFRİKA’ yazıp 5601’e gönderilecek. SMS’ler 5 TL karşılığında olacak. Ümit ediyoruz ki fitrelerimiz ve iftarlarımız uzaklarda hayata tutunmaya çalışan canlara ab-ı hayat olacaktır” dedi.

Görmez, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun belirlediği fitre miktarının asgari 7,5 lira olduğunu, maddi durumu iyi olanların kendi konumunu göz önünde bulundurarak bunun üzerinde fitre verebileceğini sözlerine ekledi.
Görmez her ramazanda toplumsal ve evrensel sorunlardan birisini öne çıkaran ve toplumu o sorunları çözmeye davet eden bir tema işlediklerini söyledi. Daha önceki yıllarda ‘’ramazan paylaşmaktır’’ ve Kur’an temalarını ele aldıklarını anımsatan Görmez, bu sene ‘komşuluk’ temasını işlemeye çalışacaklarını ifade etti. Öncelikle din görevlilerinin komşuluk ilişkilerini gözden geçirmesini istediklerine işaret eden Görmez, “Gözümüzün değil gönlümüzün doyduğu iftar sofralarında buluşmalıyız. Din görevlileri, birbirinizi iftara davet edin. Beni de davet edin, geleyim” dedi. “Asrımıza Yeni Bir Komşuluk Aşısı” kampanyasının ilgi göreceği yönündeki inancını dile getiren Görmez, “Ramazandaki programlarımız da komşuluk ilişkilerini yeniden canlandırmaya yönelik olacak. ‘Lütfen herkes bir iftar sofrasını komşusuyla paylaşsın. Sahurda çorbanızı komşunuzla paylaşın’ diyeceğiz” şeklinde konuştu.


Not: Bu aralar sıcakların verdiği rehavetten midir, sıkılmışlıktan mıdır bilinmez hiç bişey yapasım yok. Ondandır bloglara uzun zamandır uğramayışımın sebebi. Canım Aylam merak etmiş. Arada uğrarım tekrar.

Bu arada haber Star Gazetesinden alıntıdır. Adaletinden sual olunmaz biliyorum ama "ordaki insanların günahı ne?" demekten de geri alamıyorum kendimi :(

21 Temmuz 2011 Perşembe

İKİ (2) ŞEY VARDIR Kİ !


2 Şey Kalitesiz insanın özelliğidir:
1-Şikayet
2-Dedikodu

2 Şey Çözümsüz problemleri bile çözer:
1-Bakış açısını değiştirmek
2-Karşındakinin yerine kendini koyabilmek




2 Şey yanlış yapmayı engeller:
1-Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2-Hak yememek


2 Şey gözden düşürür:
1-Demogoloji( Laf Kalabalığı)
2-Kendini ağıra satmak(övmek, vazgeçilmez göstermek)


2 Şey nitelikli insan yapar
1-İradeye hakim olmak
2-Uyumlu olmak


2 Şey Ekstra değer katar
1-Hitabet ve Diksiyon eğitimi almak
2-Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek


2 Şey insanı geri bırakır
1-Kararsızlık
2-Cesaretsizlik

2 Şey insanı kâşif yapar
1-Nitelikli çevre
2-Biraz delilik


2 Şey ömür boyu boşa kürek çekmemeyi sağlar
1-Baskın yeteneği bulmak
2-Sevdiğin işi yapmak



2 Şey başarının sırrıdır
1-Ustalardan ustalığı öğrenmek
2-Kendini güncellemek



2 Şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır
1-Niyetin saf olması
2-Ruhsal farkındalık


2 Şey milyonlarca insandan ayırır
1-Sorunun değil,çözümün parçası olmak
2-Hayata ve her şeye yeni(özgün,orjinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek



2 Şey gelişmeyi engeller
1-Aşırılık
2-Felakete odaklanmış olmak



2 Şey çözüm getirir
1-Tebessüm
2-Sükût



2 Şeyin değeri kaybedilince anlaşılır
1-ANNE
2-BABA



2 Şey geri alınmaz
1-Geçen zaman
2-Söylenen söz



2 Şey Gerçek son
1-CENNET
2-CEHENNEM



2 Şey ulaşmaya değer
1-Sevgi
2-Bilgi



2 Şey hayatta önemli olan her şey için
1-Nefes almak
2-Nefes vermek



2 Şey özgürlüktür
1-Vatan
2-Bayrak



2 Şey de benden sizlere
1-Saygılar
2-Sevgiler

19 Temmuz 2011 Salı

Kısa bir izin

Efeniiiimm, bendeniz Cuma- Cumartesi ve Pazartesi izinliydim. Niye mi? Çünkü İstanbul'dan arkadaşım geldi. Neslihan'ım geldi. Üşenmedi, beni kırmadı sırf bizi görmeye, dört günlüğüne oralardan buralara geldi. Bizi çok mutlu etti. Kendisi ayrıca Forumumuzun sahibi ve admini .

Çok güzel dört gün geçirdik. Sıcaklar dışında herşey güzeldi. Ayrıca kızımın içine kaçan cadıyı es geçmeden edemeyeceğim. Utku'ya etmediğini bırakmadı. Hiç bir şeyini paylaşmadı.
Neslim sayesinde bu mevsim deniz sezonunu açtık. Sıpaları yüzdürdük, sonrasında sızdılar.Ben domates gibi oldum. Sırtım fena yandı. Habire kaşınıyorum. Derimin soyulması yakındır.
Çekirdek alıp sahilde çitledik.
Gece geç saatlere kadar sohbet ettik.
Meşhur dönerimizden yedik:)
Harbiye'ye gidip şelaleleri görmemek olmazdı.
Sonra da Kuzeytepe'de Nuri'nin Yeri'nde harika bir yemek yedik. Eğer bir gün yolunuz Antakya'ya düşerse muhakkak uğrayın derim Asla pişman olmazsınız.


Her güzel şey gibi bu dört gün de çok çabuk geçti. Dün akşam Neslimi yolcu ettim. Alıştık. Kızım sürekli Utku'yu Nesliyan teysesini sorup duruyor. Aslında daha uzun yazmak istiyordum ama fotolara sinir oldum. Son zamanlarda nedendir bilmiyorum postlara hakim olamıyorum.Ya yazı kayıyor ya fotolar kaymamakta ısrar ediyor.
Zaten yaz günü sıcak bunaltıyor, en iyisi ben de sizi bunaltmayayım.
İnşallah en kısa zamanda tekrar kucaklaşırız Neslim. Hoşgeldin sefalar getirdin. İyi ki de geldin.
Burada kapısını çalacak tek bir dostum bile yokken, forum sayesinde sizleri tanıdığım için çok şanslıyım.

12 Temmuz 2011 Salı

Ortaya Karışık

Kakaolu ıslak kurabiye yaptım bayıldım muhteşem

Kremşantili poğaçaya söyleyecek söz zaten bulamıyorum

Kaç film izledim?

Ya Sonra Fena değil güzeldi

Black Swan - Siyah Kuğu Muhteşemdi

Kader Ajanları Bilim kurgu ama güzeldi.

Source Code -Yaşam Şifresi Ben bilim kurgu sevmem. Filmin senaryosu çok orjinal. Ama beni sarmadı

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Güzel bir haftasonundan

Cumartesi eşimin de gazıyla hiçbir temizlik işine girişmedim. Boşveeer dedi, boşverdim. Zaten pek bir bayılıyordum ya temizlik yapmaya. Önce ufak çarşı işleri, ardından Ecoşu almaya gitme, ordan babaanneleri ziyaret etme derken bir cumartesi gününün de sonuna gelmiş bulunmaktaydık.

Pazar sabahı kızım uyandığında mutfaktan gelen seslere inanamadı önce.
- Anne, ses geliyor baba mı?
- Evet aşkım.
- İşe gitmeyecek mi?
-Yok annecim bugün tatil.
- Hadi annecim görüşürüüzzz dedi ve yataktan zıplayarak babasına koştu. (hala yanımda yatıyor maalesef)

Babamız kahvaltımızı hazırlamıştı sağolsun. Kızına en sevdiği şeyleri yapmış, patates ve sosis kızartmış. Kahvaltı faslından sonra soğuk bir duş aldım. Ece hanımı giydirdim ve anneannelerle birlikte Antakya'ya doğru yola çıktık.

(Yazının şu kısmına kadar heralde abartmıyorum ama en az 30 telefona baktım hala yılmadım devam ediyorum. Umarım sonuçta anlaşılır bir post çıkar ortaya.)

Önce Batıayaz 'da çok güzel bir yemek yedik.(Telefonlar devam. )Harika bir doğası var. Havası muhteşem. İnsanın kalkası gelmiyor.

Ordan Hıdırbey Köyündeki Musa Ağacı'nı görmeye gittik.


Kozalaklardan yaptıkları sepetler
Ağacın içine 10 kişi rahat sığar. Ama 10 kişiden fazla insan gerekir etrafını sarmak için.

Ordan Hızır Türbesini ziyaret ettik. Hızır Türbesi Antakyak'da ve Samandağ ilçesinde pek çok yerde Hızır (a.s) adına yapılmış türbe ve ziyaretler vardır. Ancak bunların en ünlüsü  Samandağ sahilinde, Hz. Hızır ile Hz. Musa'nın buluştuğu yer olarak kabul edilen kayanın üzerinde kurulan Hızır (a.s) ziyaretidir.

Akşam 21:00 i geçiyordu eve varmamız. Acayip yorulduk. Eee biz ne anlarız gezmekten. Hatta temiz havanın etkisiyle gece tutan baş ağrım için ağrı kesici almak zorunda kaldım. Ne zaman gezsek benim baş ağrım tutar. Günü bir baş ağrısı bir de Ece' nin evde banyoda ayağının kayması ve dirseğini çarpmasıyla günü kapatmış bulunuyoruz.

Post neye benzedi bilmiyorum ama benim nevrim döndü orası kesin. Bir rahat vermediler.
En kısa zamanda bloglarınızda görüşmek üzere.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Önce / Sonra

İki gün önce bir sünnet düğününe davetliydik. Çok sevdiğimiz çocukluktan beri tanıdığımız, her günümüzde yanımızda olan teyzemizden , amcamızdan yakın aile dostlarımızın torunlarının sünnet düğünü. Ece çok mutluydu. Çok heyecanlıydı. Daha hazırlanırken " anneanne çok eğlenecem" demiş.

Dediği doğruydu . Düğün aile arasında evde yapılacaktı. Ece gittiğimiz andan itibaren durmadı. Koştu , zıpladı, oynadı ..

"Kızım yavaş ol, dikkatli koş" dememiz hiç fayda etmedi. Çocuk mutluydu. Düğüne gelmişti. Müzik vardı. Kalabalık vardı. Dört duvar arasında değildi derken aradan yarım saat geçmedi ve bakın noldu ?


Sen ayak takıl, düş, burun üstü yere çakıl :(

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Kurt Seyt & Shura - Haftasonu

Kitabım cumartesi bitti. O kadar etkilendim ki rüyamda bile rusları gördüm :) Bayaz Ruslar, Bolşevikler, katliamlar, savaşlarEski yapım siyah- beyaz bir filmi izler gibiydi. Çok akıcıydı. Tarih ve aşk bir aradaydı. Gerçek hayat hikayesi olması kitabı ekstradan etkileyici kılıyordu. Böyle bir aşk var mıdır? Dili basit, sürükleyici. Bazen duyguları anlatmada kelimelerin kifayetsiz kaldığını düşündüğüm yerler oldu.
Ama genel anlamda tavsiye edebilirim.

Nermin Bezmen'in daha önce "Gönderilmeyen Aşk" ını okumaya kalkmıştım ve yarım bıraktığım ilk kitap ünvanını o kitaba vermiştim. İkincisi de "Bir Gün " kitabıydı. Şimdi sırada Kurt Seyt & Murka var. İlk kitabın devamı.


Hafta sonumuz süperdi. Babamız izinde olduğundan cumartesi tüm ev işini yaptı, bana iş bırakmadı sağolsun. Pazara kafamız rahattı yani. Pazar günü de kahvaltıdan sonra maaile piknik yapmaya karar verdik. Buz gibi suların aktığı bir köye gittik. Ece bayıldı. Ayaklarımızı suya batırdık. İki defa üst değiştik. Üçüncü de değişirdi de, artık ben saldım. Hava serindi, hiç terlemedik. Akşam ev dönüşü arabada bir uyudu kuzum, sabaha kadar :)

Herkese iyi haftalar

2 Temmuz 2011 Cumartesi

AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ?

Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır: Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır! Bu örnekle benzeştirirsek; ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmediğimizi düşünüyorum:

—Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model cep telefonlarına sahip olmak,

__Ortalama 15 m2´sini kullandığımız ama kullandığımız alandan 10–20 kat büyük evlere sahip olmak,

—Belki bir kez giydikten sonra çok uzun sure dolabımızın bir köşesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,

—Okumadığımız kitaplara sahip olmak, —Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en süratli arabaya sahip olmak,

—Bize günde 3–5 kez zamanı, başkalarına sürekli zenginliğimizi gösteren kol saatlerine sahip olmak,
vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten çok uzak; tabiri caizse yorgunluktan haşatımızı çıkaracak deniz kenarına yakın bir yazlık, bir dinlence evine sahip olmak,

—Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile bir futbol takımı taraftarlığına sahip olmak,

—Oturmadığımız koltuk takımları, izlemediğimiz dev ekran televizyonlar; kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha nelere sahip olmak… Ya da sahip olduğumuzu sanmak…

__Sadece çevre olsun diye bulunduğumuz ortamlar ve arkadaşlıklar

O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?
Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz. Ah bunu bir anlayabilsek. ..


Beğendim ve paylaşmak istedim. 

Herkese iyi haftasonları muck

1 Temmuz 2011 Cuma

Kaybedenler Kulübü

Böööğğğ dicem çok ayıp olacak. Ama hakikaten zaman kaybı bir film. Nejat İşler, Yiğit Özşener tamam da, Ahu Türkpençe ı ıhh. Hiç olmamış. Filme hiç uymayan bir oyuncu bence.Filmin konusu da garip. Uçuk bir radyo programı, hatta uçuk ilişkiler. Yuh dediğiniz yerler var. Ben film eleştirmek konusunda profesyönel değilim. Kim bilir belki siz beğenirsiniz.

Bugün akşam patron şehirdışından dönüyor ve benim film seyretme seanslarım sona eriyor. (şimdilik)

Fotoğraf ekleyemiyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...