Başlıktan da anlaşılacağı üzere, kıskançlık tavan yaptı ve bir tura katılmaya karar verildi. Hangi bloğa girsem, tatilden , gezmekten bahsediyor blog sahipleri. Ee bizim başımız kel mi? Onlar geziyorsa, biz de gezeriz dedik, hay demez olaydık. Ayaklarım zaten şalopa gibi (Babamdan öğrendim, gemicilikte kullanılan bir terim sanırım. Sandal gibi bişey olmalı)şimdi bileklerim de balon gibi oldu.
Hava sıcak, otobüs kalabalık, şoför artist, organizatör ise zavallı olunca sizce nasıl bir gezme çıkmıştır ortaya? Efenim cumartesi gece yarısı çıkılmıştır yola.Annem, kayınvalidem, görümcem, gelin, ben ve olmazsa olmaz Ece. Otobüs buz gibi, hemen geri dönüp Ece'ye ceket aldım. Üzerini şalla örttüm. O uyurken ben hareket edemediğim için, uyuştum, dondum. Müzik yüksek sesli, kahkahalar yüksek sesli, şoför yüksek sesli, otobüs tam bir curcuna.
Sabahın köründe vardık Cennet Cehennem'e. Daha önce inmiştim ama bu sefer görümcem ve gelinle tekrar ineyim dedim. Hatta kaçak indik, çünkü erken vardığımızdan gişe henüz açılmamıştı :D İniş güzeldi de, çıkarken gördük ebemizi. Yine unuttum basamakları saymayı. Denilene göre 400 basamak.
Sonra yakın mesafede olan Astım Mağarasına çevirdik rotayı.Terbiyesiz esnaflara rağmen, kahvaltımızı orada yaptık. Bu sefer annem indi görümcem ve gelinle. Ece önce inmek isteyip, sonra tırsınca 10. basamaktan geri tırmandık yukarıya. Babaannemizle oturup, bekledik inenlerin çıkmasını. Otobüse yolcuları toplamak işkence. Hele de yaşlar ileri olunca, bekle ki gelsinler.O yüzden dedim organizatör zavallı diye. Herkesi idare etmeye çalıştı garip.
Bana göre gezinin en güzel yeri Kız Kalesi'ne tekneyle gitmekti. Deniz berrak ve davet ediciydi. İşin ilginci kızım da gezide en çok burayı sevdi. Belki de ona yarım yamalak anlattığım kale hikayesini çok sevdiği içindir. Defalarca anlattırdı, temsili prenses oldu ve elmayı ısırıp bayıldı. Çünkü yıl sonu gösterisinde öyle yapılmıştı. Prensesi düşünüp kalede hangi oyunlar oynadığını falan bile konuştuk kızımla. Tekneyle geri karaya vardığımızda, tüm bu güzellik burnumuzdan geldi. İnatçı ve uyuz şoför yüzünden güneşin altında dakikalarca yürüdük otobüse ulaşmak için. Neymiş ceza yemiş yanlış yere parkettiği için dangalak herif.
Sıra geldi türbelere. Eshab Elkehf'e gidildi. Ben mağaraya çıkmadım yine. Diyeceksiniz ki niye gittin o zaman? Hem Ece den dolayı, hem yıllar önce gitmişliğimden dolayı, hem de kayınvalidem de çıkmayacağı için onu bahane edip, tembellik ettiğimden dolayı :D
Ordan, yıllar önce gördüğüm ve hiç böyle hatırlamadığım Tarsus Şelalelerine gittik. Su resmen çağlıyor. Serindi. Organizasyon bozukluğundan burada yemek yenmedi. Ama ben kızımın karnını doyurdum. İyi ki...
 |
Nusret Mayın Gemisi
|
Daha sonra bir restauranta götürdü şapşal şoför, kimse beğenip inmedi. Efendi! gibi sürdü Çoban Dede'ye. Bu ne izdiham? Ece yine yatıyor kucağımda ve ben yine kalıyorum otobüste. Gelin kaynıyor ortalık.Adak mıdır? İnanış mıdır bilemem ama toz, toprak, trafik, izdiham, sıcak ... ve açlıkla birlikte sinirler gergin yolcularda.
Akşamın sekizinde varıyoruz yemek yiyeceğimiz yere. Şoföre çemkiriyorum, "bu saatte akşam yemeği mi olurmuş?" diye.İyi ki Ece ye yemeğini yedirmişim . Çünkü zaten doğru dürüst birşey yemedi tüm gün boyunca. Biz büyükler bile acıkmıştık.
Neyse şükür dönüş yolundayız. İğrenç şoför sesi eşliğinde. Öndeki yaşlı teyzeler de halinden gayet memnun. Gece yarısını buldu varmamız. Ece yaptı yapacağını, ortalığı birbirine kattı. Ne benden ne anneannesinden vazgeçebildi, en sonunda anneannesinde yatmaya karar verdi. Haklı dedim yavrucak, feleği şaştı, uykusu şaştı.
İmreniyorum yavrularıyla gezip, duran ailelere. Ece beni yordu mu? Hayır. Ama hakikaten çocukla gezmek zor. Neyse, herşeye rağmen güzeldi. Bir sonra ki ne zaman bilemem ama, bu gezi beni baya bir idare eder.
Herkese iyi haftalar.