27 Ağustos 2011 Cumartesi

HER GÜNÜNÜZ BAYRAM OLSUN


Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.

Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
"İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...

Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!
     
RAMAZAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

26 Ağustos 2011 Cuma

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Mucizem'e


Pişmanım. Hem de eşekler gibi pişmanım. Biliyorum sen unuttun ama ben bugün İlknur teyzenin ve Sedo kızın yazdıklarını okuduktan sonra yerin dibine girdim. Affet beni annem.

Oysa doğduğundan beri beni hiç ama hiç yormadın. Uykun, beslenmen, gelişimin her şeyin çok güzel. Emziği kendin bıraktın. Memeyi bırakırken bana hiç eziyet etmedin. Bitti dedim anladın.
Gündüz tuvalet alışkanlığını hemen kazandın. Biberonu çabuk unuttun ama biberonla birlikte sütü de unuttun . Mutlu olduğunda yerinde duramıyorsun. Koşuyorsun, zıplıyorsun. Beni özlediğinde geliyorsun sarılıyorsun , öpüyorsun. Beğenini hep dile getiriyorsun.Saçlarımı, beni koklamana “mis gibi kokuyorsun” demene bayılıyorum. Bu arada küçükken saçlarımdan az çektirmedin bana unutmadım . Sen de suya bayılıyorsun, meyveyi seviyorsun ama artık yemek seçiyorsun.Ben yanındaysam , benden başkasını görmüyorsun. Bütün zıpırlıklarını, mızmızlıklarını hep bana yaşatıyorsun. Yanımda uyumaya bayılıyorsun. Hele işin içine masal hikaye girmişse en az iki tane anlatmadan hayatta bırakmıyorsun . Bu aralar tek sorunumuz var gece tuvaleti. Henüz çok yeni başladık ama ben pes etmek istesem de sen asla pes etmeme izin vermiyorsun çünkü bez bağlatmıyorsun. Bir dee kreş mevzumuz var bizi zorlayan. Ama o da bizden ayrılmak istemeyişinden biliyorum. Kolay kolay kaynaşamıyorsun insanlarla hatta çocuklarla bile, ama kaynaştı mı da bırakamıyorsun, ayrılamıyorsun. Her ayrılık senin ağlamana sebep olmuştur. Ve babanın kızı olduğunu ispatlarcasına gece uyumayı reddetmen. Gece olmasından hazzetmemen.Sana kalsa hep sabah olmasını istersin.
Haa inadını da unutmamak lazım. Bazen ilgini çok kolay dağıtabildiğim gibi, bazense ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım illa dediğin dedik, çaldığın düdük. Tamam sen de haklısın, karakterin oluşuyor. Seni 40 günlükken bırakıp işe başladım. Seni  günde 3-4 saat gördüm. Bazen eve gelirken uyurdun. Bilirim hiç istemiyorsun işe gitmemizi. Hala şimdiye kadar da işe gitmememiz için kırk takla atıyorsun.  Sana bağırmak istememe rağmen kendime hakim olamayışıma kızıyorum. Kendimden iğreniyorum. Dün bağırmakla yetinmedim eline vurdum. Niçin? Yemekte inatlaşıp tabağını yittiğin ve yoğurdunu masaya döktüğün için. Elin kızardı. Kızarıklığa bakıp ağladın. Sonra da usul usul kucağıma geldin. Lanet olsun içimdeki canavara.
Elime ne geçti ? Küçücük savunmasız bedenine yaptığım bu darbe bana ne kazandırdı ki? Ben nasıl ıslah olurum ki? Oysa sen benim mucizem, bana nefes verenimsin. Can suyum, ruhum, mutluluğumsun. “S” harflerini peltek söylesen de beni sevdiğini hep dile getir e mi meleğim.
Çünkü ben seni inanamayacağın kadar , anlatamayacağım kadar çok seviyorum.


Not: Sedo Kız ın postunu okuduktan, hele de kızıma o iğrenç hareketi sergiledikten sonra kızımı överek bir nebze de olsa içimi rahatlatmaya çalıştım. Böylelikle ilk defa mimlenmeden kendimi bir mime cevap yazarken buldum. Eğer isterseniz siz de, -elalem ne der, çocuğum şımarır, görmemişin bir veledi olmuş- kelamlarını duymazdan gelerek mucizelerinizi övebilirsiniz.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

BLOGGER N'LERİNİ ARIYOR - MİM

Sevgili Neval mimlemiş beni. Cumartesiden beri aklımda blog isimleri dönüp duruyor. Biliyorum çoğunu unutacağım, ama nolur kimse darılmasın. O kadar çok takip ettiğim blog var ki, hepsini tıklamam mümkün değil. Ve takip ettiklerimin de, takip ettiklerine bakınca ortaya işin içinden çıkamayacağım bir durum çıkıyor. Onçün yanlış, eksik yaparsam şayet, affola.
 
Her kategori için en fazla 3 kişi yazabilirsiniz..  (Sadece bir kategori için 5 tane yazma hakkınız var. Çoğumuzun blog açmasına sebep olan şey, kendimizi anlatmak.) Ekstradan 1 kategori daha ekleyip, seçiminizi yapabilirsiniz. Kategori açarken tercihinizi mümkünse en zeki, en güzel, en akıllı gibi şeylerden yana kullanmayın. Tamam birbirinizi tanıyor olabilirsiniz. Ama burda genel bi seçimden bahsediyoruz ve birbirimizi sadece yazılarımızdan tanıyoruz. Yazılardan yola çıkarak sonuca varabileceğimiz kategoriler olmalı. (Kişileri rencide edecek, küçümseyecek türden kategorilere kesinlikle yer vermeyin.)  Aynı kişiyi birden fazla kategoriye yazabilirsiniz. Mim yazılarınız kesinlikle okunacaktır. Yazılarınız okunduğuna dair yorum bırakılacaktır. Bir gün içerisinde yazılarınıza yorum gelmezse mail atarak haber verirseniz en doğru sonucu elde etmiş oluruz.

Üzülerek belirtmeliyim ki ben kuralların bazılarına pek uyamadım.

en iyi tasarıma sahip blogger; (gezdim gezdim ama karar veremedim. )
en güncel blogger;      pamuk prens, hanım iğnesi
en meraklı blogger ;   ben
en çok gezen blogger;   hanım iğnesi ( üstüne tanımıyorum) kayra'lı günler, ikiz annesi
en çok bilgilendiren blogger;    aylin anne, blogcu anne, anne sözü
en çok kendini anlatan blogger;   ikiz annesi, deli anne, sezobigo, rüzgarlıgünlervegeceler
en çok eğlendiren blogger;  cafe nohut, hanım iğnesi, hypo
en çok yorum yapan;   içimizdeki karnaval, pamuk prens
en lafını sakınmayan; hayata balıklama, sessiz teyyare
en okuyan; nehir ida, bilge ve annesi , öz'üm
en uzun yazan ; içimizdeki karnaval
en çocuklu; ikiz annesi, ikiz bebeklerim, yaruze
en marifetli; cafe pepela, duru mutfak, favorite home to visit
en nefis; hasretli lezzetler, yetur'la lezzet kareleri, umut sepeti
en güldüren; annelik yarı delilik, cafe nohut, bal böcükleri
en muhteşem görseller; cafe nohut, cep aynası, hasretli lezzetler ( ve daha nicesi)

bende N çok ama zamana ihtiyacım var.(Göründüğü gibi tekrardan ibaret) Nolur unuttuklarım bana üzülmesinler. Oruç kafayla anca bu kadar hatırlayabildim. Hepinizi çok seviyorum blog ailem.

Duyuru: Bütün N lenenler mimlenmiştir.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

August Rush - Kalbini Dinle


"Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist New York'taki Washington Square'de karşılaşırlar, ancak bu sıradan bir gece değildir. Büyülü anlar yaşayan ikili bir süre birbirlerinden ayrı düşeceklerdir. Ancak onları ufak bir çocuk bir araya getirecektir: Küçük bir yetim olan August Rush sokaklarda kendi müziğini yapmakta ve sihirli bir güç tarafından korunmaktadır. Küçük August yeteneğini giderek herkese kanıtlamaktadır " diyor burada.

Film masal tadında. İddialı bir film değil. Koku filminde nasıl olağan dışı bir burun varsa, bu filmde de olağanüstü bir kulak var. Atilla Dorsay bunu yazmış film hakkında. Filmde harika bir müzik var ve çok tatlı bir çocuk. Beni tek tatmin etmeyen ise Türk filmi tadındaki sonu.

Müzik dediğimiz şey sadece enstrümandan çıkan bir ses kesinlikle değildir. Bizler hiç farketmiyoruz ama yağmur yağarken çıkan ses, yürürken adımlarımızın sesi, kuşlar kanatlarını çırparken çıkan ses ve rüzgarın sesi… Herşeyde bir müzik vardır ama siz duyamazsınız… İşte film bu ana fikirle yola çıkmış. 11 yaşlarındaki bir çocuğun kabiliyetini anlatıyor.  Bunların olabilmesi için filmin ruhunuzda uyandırdığı rüzgarı takip etmelisiniz…

18 Ağustos 2011 Perşembe

Dün

Efenim patron şehirdışındayken Nilhan ne yapar? Evet bildiniz, tabi ki film izler. Dün de payıma iki film düştü.

İlki yerli yapım. Dram.Oyunculuğunu çok sevdiğim Bennu Yıldırımlar. Bu filmde üniversite mezunu, asi, modern bir hayat kadınını canlandırıyor. Fikret rolünden sonra bu rolünde üstesinden layığıyla geliyor . Hatta Fikretseverleri çok şaşırtan bir rol bence.Filmde İsmail Hacıoğlu var. Küçük çaplı bir hırsız. Daha önce hiç görmediği dedesinin yanına geliyor İstanbul'a.Ve Köksal Engür asker bir dede. Disiplini yaşam tarzı edinmiş bir dede.

Bu üç kişinin hayatı bir yerde bir şekilde birleşiyor. Ve bir cinayet.
Film güzeldi. Ben beğendim. Sade , çok sıkmayan, sonu güzel olan bir filmdi.



İkincisi ise beni çok etkileyen  en iyi yabancı film oscar adayı bir filmdi.Dram, gerilim Filmde bir savaş var. Başrol  Lubna Azabal. Bu yürek burkucu trajedi, anneleri Nawal’ın (Lubna) ölümünün ardından Lübnan’a doğru yola çıkan Simon  ve Jeanne adlı ikizleri izliyor. Bu serüven annelerinin geçmişine rahatsız edici bir ışık tutarak onları çarpıcı bir gerçekle karşı karşıya getirecektir. Filmin sonunda şok oluyorsunuz. Çoğu kişi berbat buluyor. Dini yorumlar yapıyor. Oysa savaş yaşayan ülkelerde kadınlar nelere maruz kalmadı ki? Sadece bazı arapçalar eksik tercüme edilmiş. Ama çok büyük bir eksiklik değil.Müzik güzel. Film başlarda soğuk gelebilir, geçmişe dönüşlerle gelişiyor film.Akılda hiç soru işareti kalmıyor.Lübnan'daki iç savaşın, siyasi oyunların acımasızlığı. Bir +Bir =Bir
Kaçırılmaması gereken bir film.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

İki kısa anekdot - Haftasonu

Arabayı yıkıyoruz anneannenin bahçesinde. Hortum Ece nin elinde. Baba fırça ile köpük yapmış arabayı fırçalıyor derken ece'nin sorusu geldi:

_ Arabanın gözü yanmıyor mu?

-----------------------

Aynı günün akşamı hala ile amcamız bize uğradılar. Konuşma hala ile Ece arasında geçmektedir.

Hala: Ece senin de kardeşin olsun mu?
Ece: Hayır. Ben kardeş istemiyorum.
Hala: Ama niye? Arkadaş olursunuz.
Ece: Ama annem benim arkadaşım olsun.

Kuzum benim ya. Canım kızım seninle çok güzel iki arkadaş olacağız.

------------------------

Bu haftasonumuz iyi mi desem kötü mü desem bilemedim. Bir garipti. Cuma akşamı Ece anneannesinde yatmak istemişti. Yat dedim, biz arabaya binerken de bizim için ağladı. Neyse bindik geliyoruz ama arabada salya sümük ağlıyor; geri dönün, beni bırakın, ben anneannemde yatacam diye. Ben de söz verdim c.tesi beraber yatarız diye.

C.tesi geldi çattı. Ben ev işlerini hallettim, çamaşır sepetimi de aldığım gibi anneme gittim. (canım annem , akşamdan sabaha sepet pırıl pırıldı) Sedat gece balığa çıkacaktı. Neyse iyi hoştu derken geldik yatma vaktine. Ve Ece başlar: "EVE GİDELİİİM" diye ağlamaya. Dakikalarca. Işığı açar, babasına gitmek ister hatta ve hatta gidelim sen beni babamın yanına bırak babam bana balık tutmayı öğretsin, sen git bile dedi. Artık sinir katsayılarım tavan yapıyordu. Neyseki şöyle ikna ettim. Baba tekneyle buraya gelecek. Deniz var ya, uyumayalım ama babayı bekleyelim. Öyle sızdı.

Ama ben uyuyamadım. gece kalktım çişe tuttum kudurdu ama iki defa altına saldı. Sabahın köründe uyandı. İlk işim bir ağrı kesici yutmak oldu. Boynum desen çok fena. Kahvaltıyı zar zor yaptık ve denize gittik. Su harikaydı.

Deniz ve duştan sonra bir çocuk sızar di mi. Bizimki cin kesildi. Zaten tüm gece uyumamışım, öğlen uyumak istedim benimkinde bir enerji bir çene, beynim zonkladı. Yemeği yedik mi zıkkımlandık mı belli değil, arabaya bindiğimiz gibi Ece hanımın çok sevdiği evine döndük. Yolda sızdı. eşek. Bana kalsa uyutmazdım. saat 18:00 de zorla uyandırdım. Parka gidelim diyince uyandı. Bu arada öğle uykusunda da iki defa saldı çişini. (ıslaklıktan falan rahatsız olmuyor benim kızım)
Park-banyo-yemek falan derken benim pilim iyice bitti. Geldik akşama. Bez bağlayacam dedim artık, canıma tak etti. Allahım nasıl feryat nasıl figan bez istemiyorum diye. Kafayı yiyecem ya. İlla yanımızda yatacak, bezsiz yatacak, eşek gibi çıkarttım. . Neyse babasının yanında daldı ben de yerine koydum,gece bir defa çişe tuttum ve kazasız atlattık geceyi.

Sabah ilk soru: Bugün ne günü? okul günü dediğim anda tepinmeye başlıyor.Neyseki Yıldız öğretmenimizin tatili bitmiş. Benimki içten içe sevindi ama belli etmedi. Önce kaçtı falan ama sonra elimi bırakıp bana veda bile etmeden Yıldızın elini tuttu.

İşte böyle geçti bir hafta sonu bir baş ve boyun ağrısıyla. Boyun ağrısı devam bu arada .

12 Ağustos 2011 Cuma

Yuyduruk Masal

Her akşam masal faslımız vardır. Çok nadir istisnalar olur. Üç masalı evire çevire hergün anlatırım. Bunlara son zamanlarda iki tane daha ekledim. İşte en az soru ve yorumlarla an(t)lattığım ilk masalımız.


Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde , develer tellal iken , pireler berber iken. Ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken.

Ülkelerin birinde bir saray varmış. Bu sarayda kral Sedat, kraliçe Nilhan ve prensesleri Elif Ece yaşarmış.
Kral baba her sabah erken uyanır işe gidermiş. (niye?) Sonra prensesle annesi uyanır hazırlanırlarmış. Kraliçe prensesi kreşe bırakırmış. (bırakmasın) Çünkü kreşte Ece nin bir sürü arkadaşı varmış. Onlarla faaliyetler yaparlarmış. Öğlen olunca büyük kral Hikmet dede gelir Ece prensesi kreşten alır ve onu çok sevdiği büyük kraliçe Nurten anneannenin bahçesine götürürmüş. Ece anneannesinin bahçesini çok severmiş çünkü orda salyangozlar, kurbağalar, kertenkeleler varmış ve Ece onlarla oynamaya bayılırmış.

Akşam olunca kral ve kraliçe işten çıkar, prenseslerini almaya giderlermiş. Eve geldiklerinde annesi onlara çorba yaparmış. Ece çorba içmeye bayılırmış. Oyun oynadıktan sonra uyku saati gelirmiş. (gelmesin) Kraliçe prensese masal okurmuş.

Bir hafta sonu annesi Ece’yi parka götürmüş. Orda salıncaklara binerken Ece bir arkadaşla tanışmış. Tatlı mı tatlı, şeker mi şeker bu arkadaşın adı Yarenmiş . (bir haftasonu denizde tanışmışlardı) Yaren’in annesi ile Ece nin annesi bir haftasonu kararlaştırıp tekne ile denize açılmışlar. Denizin ortalarına doğru giderken bir de ne görsünler; yunuslar.(küçük di mi anne ısırmazlar) Kocaman yunuslar Ece ile Yaren’i görünce çok sevinmişler ve zıp zıp zıplamaya başlamışlar. Ece ile Yaren çok mutlu olmuşlar ve yunuslara selam vermişler. Yunusları gören kırmızı balıklar da zıplamaya başlamış. Bayılmış prensesler denizde zıplayan balıklara. Artık dönme vakti gelmişti. Dönerken o da ne? Yaşlı bir deniz kaplumbağası (ısırır mı? Ama ben sevmem) O da çocuklara el sallamış.

Kıyıya vardıklarında daha sonra buluşmak üzere herkes evine gitmiş (ama niyeee? gitmesinler) Çünkü akşam olmuş. Ece o gün çok mutlu olmuş , çok yorulmuş ve erkenden uyumuş.

11 Ağustos 2011 Perşembe

5 Sene Önce Bugün

Bir slide hazırlamıştım ama nedense paylaşamadım. Bu da benim teknoloji özürlü olduğumu tescilliyor sanırım.

Ortaokuldan beri birbirimizi tanıyorduk. Uzun yıllar arkadaşlık, flört. nişanlılık evresinden sonra 5 sene önce bugün evlendik.
Yeri geldi tartıştık, yeri geldi ağladık , güldük, şükrettik. Evliliğimizi mucizemizle taçlandırdık ve hep İYİ Kİ dedik.

İyi ki varsın.
İyi ki hayatımdasın.
İyi ki kızımın babasısın.
Ve HEP OLMALISIN.


4 Ağustos 2011 Perşembe

Bir Garip Post


Yazın rehavetinin üzerine , oruç da eklenince tadımdan yenmez oldum iyice.  Garip bir post olacak. Aslında sırf yazmış olmak, arayı çok açmamak için yazılmış bir post olacak hem de.

Efenim şöyle durumlar söz konusu:

Evlendiğimden beri oruç tutmayan ben , bu sene eşimle beraber tutmaya başladık yeniden. İlk iki gün çok zorlandım ama şimdilerde gayet iyi gidiyor. Her gün iftara ne yapsam acaba derdi var. Hoş su ve çorba yetiyor da artıyor benim için.
----------------------------------
Hele hele yıllarca anneme kırk naz niyaz eziyet eden ben, sahurda hiç zorlanmadan uyanıyorum. Ben bile kendime şaşıyorum. İşyerinde uyukluyorum o ayrı mesele.
-----------------------------------
İftardan sonra bende takat kalmıyor. Hele o mutfak nasıl savaş alanına dönüyor hala anlamış değilim. Önceleri tencere , tavayı elimde yıkardım şimdi tövbe elim varmıyor. Hepisini makineye depiyorum. Ütü falan hak getire. Ev işi mi o da ne? İftar, biraz dinlenmece, meyve faslı ve cumburlop yatak. Allah sonumuzu hayır etsin ne diyim. İnşallah kokmayız.
----------------------------------
Kızım hala bizim odada yatıyor. Sebebi sıcaklar. Bizim odada klima var, ona yer yatağı yapıyorum. Serin serin uyuyoruz.
----------------------------------
Üç yaşımıza yaklaşık 3,5 ay kala artık gece de altımızı bezlememeye karar verdik. Buna vesile kızımın bacak arasında meydana gelen pişikti. Hem ramazan dolayısıyla sahurda zaten uyanacaktım. Yatmadan çişe tutarsam bir de sahura uyandığımda yaptırırsam bu işi de çözeriz diye düşünmüştüm. Yanılmışım. İlk günler iyiydik. Daha sonra araya koyduğum 4 saat fazla geldi. Uyandığımda yapmış oluyordu. Dün gece 22:30 da yaptık en son saati de 01:00 e kurdum. Uyandığımda yine her yer sırılsıklamdı. Hayır işin kötüsü odada klima çalışıyor ve Ece ıslak.  Yok mudur bu işin bir formülü a dostlar??

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...