hastalık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hastalık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Haziran 2018 Salı

Kutlamalar Başlasın!

Efenim bizim soyumuz taa Victorialara dayandığından, tek kutlama kesmez bizi. Serde prenseslik var ne de olsa. Kaç ay öncesinden aldık elbisesini. Elsa da Elsa. Ne prim yaptı Elsa bu arada. Gelene gidene gösterdi elbisesini. Evin her yanı sim oldu ama olsundu önemli olan onun mutluluğuydu. Geçen ay da parti malzemelerini aldık.  Sıra geldi ikramlara. Sarma istiyormuş hanımefendi. Verdik siparişi anneanneye. Patlamış mısır da tamam. Bir çeşit kurabiye de yaptık mı oldu bu iş.

Normalde 12 si olan doğumgünümüzü karne öncesine aldık. Çünkü  karnelerden sonra çoğu öğrenci yaz tatiline ayrılacakmış. Diğer sınıflarla birleştirilecekmiş kalan öğrenciler. Biz de öyle olmasın, kendi sınıfıyla kutlasın diye erkene aldık partimizi. Kaç aydır geriye sayım yapıyorduk zaten, erken olması kuzumun işine gelirdi.

Pazartesi izin aldım, evdeki temizlik için. Ece yi anneanneye bıraktım çünkü temizlikten hoşlanmıyormuş evladım. Sanki ben bayılıyorum. Derken pazar gecesi kabusum oldu. Ela nın burnundan iki kere kan geldi. Sabaha kadar ne senaryolar, planlar döndü durdu beynimde. Doğumgününü iptal etsem mi, yardıma gelen ablayı iptal etsem mi, annemi arasam başında mı duysaydı....

Kızımın beklediği gün gelmişti. İptal etmeyecektim hiçbir şeyi ama motoru takacaktım. Abla işi erken bitirecekti, parti biter bitmez de soluğu hastanede alacaktık. Görünürde bişey yoktu , tahlil verdik, tansiyon ölçtürdük. Geç gittiğimiz için sonuçları alamadık. Hatta burun kanamasına o kadar odaklanmıştım ki, parmağındaki iyileşmeyen dolamayı göstermek aklıma bile gelmedi. Sonra da onun için kızdım kendime.

Tahlillerde burun kanamasını tetikleyen bişey çıkmadı şükür. Pıhtılaşmaya bakıldı, hemograma bakıldı sonuç iyiydi. Ama demirimiz eksikmiş. Takviye verildi. Kılcal damarları daraltsın diye pomad ve bir fısfıs. Bir daha kanarsa da kbb ye yönlendirip lazerle yaktıracakmış. İnşallah gerek kalmaz.

Dönelim partiye. Kuzum çok eğlenmiş. Anlata anlata bitiremedi. Hepsi sarmalara saldırmış. Annemle babamdan allah razı olsun. Pinyatayı Ela patlatmış. Dans etmişler derken varan - 1 TAMAM.

Darısı cumartesi günü evde kutlayacağımız doğumgününe. Onu da atlattık mı tamamdır.


Haydi herkese iyi haftalar.


19 Şubat 2018 Pazartesi

Bir aydan fazla olmuş yine yazmayalı. Yazamayalı. Merak eden arkadaşlarım, sağolun varolun. İyiyiz şükür. İzmir'de başladı Ela'nın öksürükleri. Ama nasıl öksürükler anlatamam. İstifralar, altına kaçırmalar başladı bu illet öksürük yüzünden. Gece uyku girmiyor kuzunun gözüne ve tabi bizim de gözümüze. Birer hafta arayla üç tane antibiyotik kullandık. 

Tam iyileştik , düzeldik derken tam ohhh çekecez, Ece'nin ürtikeri kendini hatırlatmaz mı? Kızcağız bişeyler yemiyor diye kalktım vitamin niyetine greyfurt mandalina falan sıkıp içirdim. Aman allahım ertesi sabah kızımın yüzü tanınmaz haldeydi. Hemen hastaneye götürdü babamız. Dört saat süren bir serum yedi kuzum. Bu sefer ben yanında olamadım, içim içimi yedi. Çünkü iş arkadaşım izinliydi. Bu ürtiker acayip bişey. Ne yicez, ne içicez bilemiyorum. Geçen sefer ürtikerle beraber grip de olmuştu, ballı ıhlamur yapmıştım şifa olsun diye. Daha çok şişmesine sebep olmuştum. Bu sefer greyfurt sıktım içsin diye, maalesef yine hata yaptım. Çok illet bir hastalık. Zamanını kestiremiyorsun, sebebini bilmiyorsun. Bir de çocuk büyüdü artık kısıtlayamıyorsun. Yine kortizonlar, antihistaminikler. 

Ve haftasonu bendeniz harika bir öksürükle haşır neşir oldum. Öksürdükçe başım zonkladı. Yatmak istiyorum, ama başımda benimle oynamıyorsun diyen bir Sarı Fırtına varken ne mümkün? Ece bu aralar Avrupa Yakası'nı izliyor. Ordan muhallebiyi duyup benden istiyor. Muhallebiyi beğenmeyen Ela hanım benden cup cake istiyor. Ece ise bugün okula bile muhallebi götürüyor. Yapmazsam içim rahat etmez, mecbur kalkıyorum. Çok şükür bugünümüze diyorum.

İzmir gezimiz çok güzel geçti. Yine soğuk bir zamana denk geldi seyahatimiz. Ama olsun gezmemize mani olmadı. Balçova'da teleferiğe bindik. Vapurla karşıya geçtik. Tramvaya bindik. Kızlar çok eğlendi. 

Bu ay benim doğum ayım :) Kendimi ödüllendirmelere doyamadım. Önce ertelediğim lazere başladım. İnşallah önceki gibi sıkılıp yarım bırakmam. Kendime telefon alabildim sonunda. Çünkü telefonum artık %60 pil durumunda bile kendini kapatmaya başlamıştı. Daha bitmedi, kuaföre gidip bir çılgınlık edip saçlarımı küt kestirdim. Peki neden hiç fotoğraf eklemiyorum. Nazar değmesin diye dermişim :)

Şaka tabi telefonu sabah çıkmadan şarja koymuştum ve hala orda. Unuttum şapşik ben. 

Kitap okuyamıyorum bu aralar. Ufak Tefek Cinayetleri izlemekten vazgeçtim, çünkü çok sıktı. İğrenç arkadaşlık ilişkileri. 

İstanbullu Gelin'e devam. Siren hn damgasını vuruyor son iki bölüme :)

Bir de etraftan Çukur dizisini o kadar tavsiye eden oldu ki, inat etmiştim izlemeyeceğim diye, yine dayanamadım. Arka arakaya 16 bölüm izledim. 
Sıkıntı yoksa, sıkıntı var demektir <...>

Ve tabiki Jet Sosyete. Severim Gülse Birsel'i. İhtiyacımız var gülmeye. 

İşte böyle bizden haberler. Sağlıcakla kalın.

İyi haftalar.


7 Aralık 2017 Perşembe

Olumluları yazmak istemek ama

Geçen ki yazıma olumluları yazın hayatınızdaki, size iyi gelir diye yorum yazmıştı hocam. Keşke yazabilseydim.

Ama dedemi kaybettik. Onu anneannemin yanına uğurladık. Ne zaman "dede" desem "efendim iki gözüm" diyen dedem artık yok. O evde artık kimse yok. Ela cenaze evine gittiğimizde dedemin odasını açıp onu görmek istedi. Dedem gitti, anneannemin yanına dediğimde ısrarla kapıyı açıp bakmak istedi. Çocukluğumuzun geçtiği, damında yattığımız, bahçesinde salça kaynatıp, sac ekmeği açtığımız evde artık kimse yok. Eşim işşiz kaldığında beni çağırıp, üzülme kızım deden var. Birşeye ihtiyacın olursa sakın çekinme diyen dedem, ne zaman yanlarına gitsem, kilere geç neye ihtiyacın varsa al diyen anneannem artık yok. Ölüm hangi yaşta olursa olsun acı. Mekanınız cennet olsun nenem, dedem. Sizi çok özleyeceğim.


Aynı akşam ben eve döndükten sonra annem fenalaşmış, acile götürmüşler. Yapılan kan tahlilinde bazı değerlerin düşük olduğu görülünce, doktoruyla kontak kurulup hemen ertesi günü hastaneye çağırdılar. Tahliller tekrar edildi ve trombosit sayısının neredeyse yok denecek kadar düşük olduğu görüldü. Çok acil araştırma hastanesine sevk edildik. Tahliller yinelendi ve hemen yatışı yapıldı. Ağzından gelen kan hiç durmuyordu. Ama annem yatışı duyunca doktora itiraz etti, cenazemiz var doktor bey dedi. Hala kendini düşünmüyordu. Anneme sizi isteseniz de gönderemem, "düşüp bir yere çarpsanız iç kanama geçirseniz, kanınız pıhtılaşmaz." Bu hayati bir risk. Annem istemeye istemeye de olsa yattı. Yanında babam kaldı. Üç gün sonra taburcu edildi çok şükür ama benim içim hala rahat değil nedense. Şu taziye olayları bitsin, annem bir toparlansın Adana'ya götürüp tekrardan bir tahlillere bakılmasını sağlayacağım. Lütfen diş eti kanamalarınızı hafife almayın. 

İki haftada bir psikoloğa gidip destek alıyorum, ama yine de tahammülsüzlüğümde yol katetmediğimi düşünüyorum. 

Ece de saçma korkular başladı. Psikolog tam yaşı dedi. Ama her akşam yanına yatmamı ya da yanımda yatmak istediğini söylüyor kızım. Şimdilik kitap okumasını ya da müzik dinlemesini söylüyorum. Psikolog odasında yatması gerektiğini söyledi. Ama doğru mu yapıyorum bilmiyorum.

Olumlulara gelince;

Ela öksürse de, Ece nin burnu tıkalı olsa da hepimiz iyiyiz şükür.
Ece nin dersleri çok iyi maşallah.
Mutlu olmasak da işlerimiz var çok şükür.
Ve şimdi Sıla dinliyorum bu bana çok iyi geliyor.

Sağlıcakla, sevgiyle kalın.


18 Ocak 2017 Çarşamba

Başımız kel mi?

Evet efenim,

Biz de salgından nasibimizi almış durumdayız. Önce Ela, cumartesi günü sabah başlayan kusmaların ardı arkası kesilmeyince metpamidle dur dedik. Akşama annemlere davetliydik. Ama orda da Ece'nin halsizliği baş gösterince geç kalmadan eve geldik. Alerji illeti tekrar nüksetmeye başlıyordu. Göz kapağı şişmişti bu sefer de. Kulakları kızarmış, çene altında da lekelenmeler başlıyordu. Alerji şurubunu verip yatırdım. Gece uyandığımda gördüğüm manzara kabus gibiydi. Ecenin gözü kapanmış ve tüm vücudunu lekeler kaplamıştı. Ateşi de yüksekti. Sabahı zor ettik. Pazar günü acilde aldık soluğu. Ateş yüksek, halsizlik, alerji derken serum yedik. Ela daha iyiydi. Ablasının kolundaki serumu görünce " Ece sen çok mu hasta oldun", " kolun acıdı mı" diye sorular sordu ablasına. 

Haftasonu böyle geçti derken, pazartesi okula gitmek için hazırlandı Ece. Okula giderken yolda istifra etmiş. Sonrasında ateş de başladı. Öğretmenine okula gidemeyeceğini haber verdik. Ve ben işyerine gidip izin aldım, hemen doktora gittik. Acilde yapılan idrar tahlilinin yanlış sonuç verdiğini tekrar yapılan idrar tahliliyle öğrendik. ( Bu konuda söyleyecek çok şeyim var ama, susuyorum) Çok güzel bir gribe yakalanmıştık. Hastane zaten mahşer yeri gibiydi. Eve geldik, kusmalar, ateş devam. Pazartesi gecesi kabus gibiydi.

Gelelim salı gününe. Sıra Ela'da. Yüksek ateş, halsizlik ona da uğramıştı. Bütün gün bişey yememişti. Öksürük de başladı. Salı günü akşam babaya yapışık şekilde geçti. Şu anda eve hastalık havası hakim. Tam da geçen hafta "ne güzel gidiyoruz, bu kışı hastalıksız atlatacaz galiba" demişken eşime. 

Lütfen dikkatli olun. Sınıfımızın mevcudu 30, giden öğrenci sayısı 11. Geri kalan hepsi hasta.
Bu yüzden kafam dalgın. En kısa zamanda yorumlarınıza döneceğim.

Sağlıklı günler.
Esen kalın.

21 Aralık 2016 Çarşamba

Ürtiker İlleti

İki sene önce Ela doğduğunda, Ece okula başladığında tanıştık ürtiker denen illetle. Ece'nin göbeğinde başlayan ve daha sonra tüm vücuduna yayılan plak şeklindeki kızarıklık mı kabarıklık mıdır her neyse ödümüzü fazlasıyla koparmıştı. İlk gördüğünde verdiği tepki şuydu: "ütü mü bastınız kızın vücuduna?". Dr her insan hayatında bir defa ürtiker geçirir demişti. Ece de ya bir defa ya da hayatı boyunca bunu yaşayacak demişti. Biz de bir defaya mahsustur inşallah deyip defterimizi kapatmıştık.



Son bir haftadır yine pörtledi. Ayak bileklerinde, kulaklarında baş gösteriyor şimdilik. Ama dün akşam itibariyle ayaklarına yayılmaya başladı ve bu sabah da yüzünde çıkmaya başladı. Genelde sabahları sönüyor ama akşam zıvanadan çıkıyor bu kabarıklıklar. Kaşınıyor, kızarıyor, yayılıyor kısacası off dedirtiyor. Elinizden bişey gelmemesi cidden kötü. Dr a gittik şimdilik iki antihistaminik şurup kullanıyoruz. Yapılan kan tahlilinde vücutta enfeksiyon varmış, alerji şuruplarının birini bırakıp, antibiyotiğe başladık. Ve yine tüm market ürünleri yasak. Bir çocuğun bununla sınanması gerçekten kötü. Evde boğazları boş durmayan iki cüce  ve okulda sürekli kantinden uyduruk şeyler alan arkadaşları varken.



Bununla birlikte fena bir kafa derisi kaşıntısı var. Antibit şampuanı kullandık fıs. Her kaşındığında defalarca kontrol ettim saçlarını; bit namına, sirke namına bişey görmedim. Sonuçta okula gidiyor, bitlenmesi çok da anormal bişey değildi. Hem hepimiz bitlenmedik mi küçükken. Ben çok net hatırlıyorum çocukken bitlendiğimi. Gözlerimden şüphelendim, gittim eski zamanlardaki gibi gaz yağı koydum kızın saçlarına. Sonuçta kızıma okulda arkadaşlarının içinde başında bit var denmemesi, onun üzülmemesi için yaptım bu işlemi. Yapmaz olaydım. Hayatımın en kötü banyo deneyimini hem yaşadım hem yaşattım. O saçları nasıl temizledim hiç hatırlamıyorum. Ama bir saat banyoda kalmak ikimizin de sinirlerini zıplattı. Gaz yağı koyduk görmediğimiz bitlerden kurtulduk dedim ama o da fıs. Kız hala hatır hutur kaşınıyor. Ketoral şampuan aldım. Ki kepek yok saçında. O da fıs. La havle... Dr a gitmişken ona da gösterdik. Ama gaz yağı koyduğumu söylemedim, utandım ne yalan söyleyeyim. Evet haklısınız kepek yok, bit yok, egzama yok ama sanırım bu ürtiker kafa derisinde kaşıntı yapıyor dedi doktor. Alerji şurubuna başlayınca onu da çözdük sandık ama yanılmışız hala kaşınıyoruz.


İnşallah kortizon iğne kullanmadan çözeriz dedi dr ama yayılmaya başlayınca sanırım yine iğne ile tedavi verecek.
Anlayacağınız tadım yok bu aralar. Rabbim kimseyi sağlığıyla, evladıyla sınamasın.
Esen kalın efenim.

1 Kasım 2016 Salı

Ne yazsam bilemedim

Kötü bir dönemden geçiyorum. Tadım tuzum yok. Kafamda türlü kötü senaryolar.

Geçen aylarda dış ticaret müdürümüzün yaşadığı kötü olaydan sonra (yeni doğan bebeğini kaybetmişti) şimdi diğer ticaret müdürümüz yine basit bir operasyon sonrası on gündür yoğun bakımda yatmakta.
Daha dün gibi, perşembe mesai bitiminde "- kızlar ben yarın yokum görüşürüz" deyip el sallayışı. Hepimiz dua ediyoruz. Ofiste kasvetli bir hava var. Umarım en kısa zamanda aramıza döner.

Sağlıkla kalın.

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Sabah 08:30 mesai başlıyor benim gözümü açtığımda saat kaçtı? 08:03.
Allahtan işyeri eve yakın. Yatakları falan toplayamadan nasıl hazırlandım nasıl çıktım evden bilemedim. Öyle ki yorgunluk var üzerimde. Bir de havalardan mıdır nedir? Uyanamıyor insan, hala serin havalar, uyumak da bir o kadar tatlı.

Ece bu hafta hiç gitmedi okula. İki gün düşmeyen ateşten sonra perşembe günü hastanede aldık soluğu. Mis gibi bademcik iltihabımız vardı. Doktoru çok sevdi Ece. Antibiyotiksiz çıkılmıyor artık doktorlardan. Geniz etimiz için de takip edecez. Bu yaz bol bol yüzecez. Olmadı ufak bir operasyonla aldıracaz.

Hasta halimizle
Önce çarşamba akşamı kendi aramızda ufak bir bekarlığa veda partisi yaptık. Amaç Nuno halamıza biraz raks öğretmekti. :)

Cuma akşamından başladık hazırlıklara. İşyerinden çıkar çıkmaz kuaförde aldık soluğu. Saçlarım koyu olduğu için boya izini sevmiyorum. Cumartesi kınamız var. Ertesi gün için randevumuzu alıp çok geç olmadan çıktık kuaförden. Kuaförümüz de Ece nin sınıf arkadaşının annesi. Çok şeker bir arkadaş.

Cumartesi biraz çarşı işi, bıcı bıcı, öğle uykusu, yemek derken bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Kuaföre zor attık kendimizi. Allahtan çok uzun sürmedi işimiz. Ama iki çocukla hazırlanmak gerçekten zor.


Saat 20:00 gibi kınanın yapılacağı mekandaydık. Aile arası bir merasim olacaktı zaten. Gelinle damat girip dans ettiler ve sonrasında süprizzz. Avusturya'dan Nesrin halamız kardeşine süpriz yapıp geldi. Biz biliyorduk ama belli etmemek için uğraştık tüm hafta. Buluşma gözyaşı seline sebep oldu. Eminim diğer iki abimiz de bu güzel anlarda bizimle birlikte olmak isterlerdi.



Yorucu ama çok güzeldi herşey. Olan ufak çocuklara oluyor. Kucaklarda uyuyakalıyorlar.











Pazar günü de önce Nesrin halayı görmeye gittik. Bizim için getirdiği hediyelere bayıldık.











Akşama doğru hava yağacak gibi ama biz biraz sahil turu yaptık. Rüzgar vardı. Ela taşlarla oynadı hatta tüm kafası kum doldu. Fotoda taşları havada yakalamışım. O kum çakıllar kafasına düştü :) Ece ip atladı. Mısır mevsimini açıp, haşlanmış mısır yediler. 

Ela müziği çok seviyor. Sokak müzisyenlerini görünce durup eşlik etmeye başladı. Ve müzik bitmeden de yürümedi.Eve döndük direkt bıcı bıcı. İkisi çok eğleniyorlar banyoda. Ama ben çok yoruluyorum o ayrı. Ağızları hiç boş durmuyor. Dolayısıyla çamaşır makinesi de :) Uyuyunca kendime vakit ayırabiliyorum. Bitip gitmiş oluyor gün, hatta hafta.

Çarşamba düğünümüz var. Darısı isteyen herkesin başına.
İyi haftalar.






3 Mayıs 2016 Salı

Çoook yorgunum, beni bekleme kaptan.

Aynı başlıktaki gibi. İnanın hiç halim yok. Ne yazasım, ne okuyasım yok. Bir hafta izin aldım, almaz olaydım. Perte çıktım resmen. Çöplük evde yaşıyormuşuz da haberim yokmuş. Utanmasam öncesi sonrası diye fotolar çeker eklerdim. Ama kendimi rezil etmeye ne gerek var?

Cuma günü ofisten çıktım. Ve ben ilk defa bir sonraki pazartesiyi iple çektim. Meğer ofis benim dinlenme alanımmış. Cumartesi giydik Atatürk tişörtlerimizi okulumuzda 23 Nisan bayramımızı kutlamaya gittik. Tören sonrası sınıfça tekne gezisi yaptık. O gün için kızıma pizza sözüm vardı. Gün onun günüydü ne de olsa. Sahilde uçurtma şenliği vardı ama geç kalmıştık, biz de eve geri döndük. Eve geldiğimizde hışımız çıkmıştı. Saat 17:00 olmasına rağmen herkes bir köşeye atıldı. Biraz kestirdik.

Pazar günü rutin babaanne, anneanne gezileri.
Pazartesi sınıfça hazırlanan 23 Nisan kutlaması. Kuzularımız bize şiir okuyup, flüt dinletisi sundular. Sonra sınıfça dışarıda yemek yendi ve parka gidildi.
Ve işte temizliğin başladığı salı gününe geldi sıra. İnanın işe nereden başlayacağımı bilemedim. Ela'yı bakıcıya bıraktım her ne kadar hoşnut kalmasa da ablamız. Cumartesiye evde girmediğim köşe, çekmece, dolap kalmamıştı. Ve benim de ayağıma ağrı girmeye başlamıştı. Sanırım çok fazla ayakta kaldım. Ee oturarak çalışınca hamlamışım artık. Üç gündür sol ayağıma basamıyorum. Nezle midir, grip midir her ne illetse hala peşimi bırakmadı. Nasıl bir sinüs varsa bende artık.
Ama artık kafam rahat, uyuyabiliyorum mesela. Çünkü aklımda yapılacak işler olunca manyağa bağlıyorum. Gece ha bire kafamda kuruyorum. Battaniyeler kaldı yıkanacak, onun için de havaların iyice ısınmasını bekliyorum. Çocuk odasının duvarlarına raf ve askı almalıyım. Ve kitaplığımı düzenlemeliyim.

Pazartesi işe uçarak gelmek istedim. Yoğun bir hafta başıydı ama olsun. Evden az yorulduğum kesindi. Hala yorgunluğumu atabilmiş değilim.

Yarın üçüzlerin doğumgünü. Unuttuğumu farkettim. Bakalım neler yapabileceğiz. Haziranda düğünümüz var. Alışveriş beni bekler. Yapılacak işler hiç bitmez mi? Aklımda yapmak istediğim bir sürü proje var. Bakalım kaçını gerçekleştirebileceğim?

Hayırlı kandiller .










Hepinize tertemiz, mis kokulu, haftalar.

2 Şubat 2015 Pazartesi

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi

Son geçen iki haftanın özeti.

Önce ön diş etimle, dudağım arasında çıkan muhteşem yara (aft) ile başladı herşey. Yediğin herşeyi zehire çeviren illet. Bir hafta boyunca yediğim herşey işkenceydi.

Daha geçti geçmedi derken, beni zınk diye olduğum yere çivileyen sırt ağrısı teşrif etti. Eee gece iki bebeyle yatarsan, onları örteyim derken sen sırtın açık yatarsan olacağı bu. Ama nasıl bir ağrı? İşe gelirken giyinmek, ağlatıyordu resmen. Ayakkabıyı giyinmek için ultra bir güç sarfediyordum. İnsanın neresi ağrırsa canı ordaymış gerçekten. Ağzımdaki yaraya, sırt ağrımın eşlik etmesi inanılmazdı. Elayı beşiğinden almak, emzirmek ciddi anlamda beni zorluyordu. Doktora gittim mi? Tabi ki hayır.Haa bir de caanım eşimle biz bir elmanın iki yarısı olduğumuz için :P onun sırtı midesi ağrımazsa olmazdı. Bir evde iki ağrılı ebeveyn fazlaydı. Yatmak için can atmak , ama uzun süre hareketsiz kaldığın için yataktan kalkamamaktan bahsetmiyorum bile.
İş yerinde neredeyse ayakta çalıştım bir hafta. Oturmak, nefes alamamak , hangi pozisyonda durursan dur belini dinlendirememek çok kötü. Sadece ağrı kesici aldım.

Bu arada 27 Ocakta Eloşumun ilk dişi çıktı. Su içirirken farkettim. Hülya ablamız bizden önce farketmiş aslında ama, nasıl olsa farketmişizdir diye söyleme gereği duymamış.

Cumartesi günü Nuno halamız Ece'yi sıkılmasın diye, karne hediyesi babında avm ye götürmek istedi. ( Karnemizi eklemeyi unuttum di mi :( aferin bana ) Bir kaç oyundan sonra bizimki başladı -boğazım da, boğazım. Halamız güzellik yapacakken, burnundan getirdik anlayacağınız. Eve geldik. Bir diğer arkadaşımız da akşam yemeğine davet etti. Gelemeyeceğimizi Ece nin hasta olduğunu falan söyledim ama itiraz kabul etmedi. Arkadaşını görürse açılır diye düşündük, düşünmez olaydık. Yemek burnumuzdan geldi. Ağlamalar, nazlanmalar derken soluğu acilde aldık. Giderken de iğne vurdurmayacağıma dair söz verince, şurup yazdırıp çıktık. Cumartesi gecesini de böyle atlatmış olduk.

Pazar günü güzel bir öğlen uykusu ve hasta olunca içtiği tek çorba olan yayla çorbasıyla biraz kendimize geldik.
Şimdi Ece de iyileşme sırası. İnşallah Eloşa bulaştırmadan atlatırız.

İşte böyle geçti bizim iki haftamız.
Sağlığınız daim olsun.
İyi haftalar

Not: Akşam eve gittiğimde sümüklü ve şimdiye kadar gördüğüm en huysuz Ela ile karşılaştım. Yanii onun hasta olmaması caiz değildi. Hasta olacak ki zincir kırılmasın di mi :(  Sanırım ikinci diş geliyor. Bütün gece koca adam gibi yatağın içinde debelendi durdu kuzum .

16 Ekim 2014 Perşembe

Dün gecenin hasılatı: SÜRK

19 haftalık doğum izninden sonra işe döndüm. Koşturmacalı bir yaz döneminden sonra kızım okula, ben işe. Süt iznimi akşamları bir saat erken çıkarak kullanıyorum. Ece yi okuldan alıp öyle geçiyorum eve. Bizim artık Hülya ablamız var. Eylül ayında işe başlamadan bir ay önce katıldı ailemize. Ben çalışacağım için artık çocuklardan ve yemeğimizden sorumlu kendisi. Hülya abla bizim ilk görüştüğümüz kişi. İlk görüşte sevdik biz onu. Arada tanıdıklar da olunca içimiz pek bir rahat etti. Yani artık evde yemeğim olduğu için tek koşturmaca sebebim Ela oluyor. Bu koşturmacalar Ece ye hiç uymuyor ona kalsa yolda sallana sallana eve gitmek ister.

Yemek yedikten hemen sonra ödevlere başlıyoruz. Bana kalsa eve girer girmez başlarım ama hem çocuğa yazık, hem de benim ağırkanlı kızım için hemen diye bir tabir yok maalesef.

"Tttıı" fasikülü bitecek denmiş. Yani sekiz sayfa ödev bizi bekliyordu. Evde çok güzel okuyan, yazan kızım dün okulda yanlış okumuş. Öğretmen de kızmış." Haklı " dedim sana kızmakta, çünkü senden çok emin. Yanlış okumak öğretmenini şaşırtmış dedim.
Bütün akşamımız Talat'a alet aldırmakla, Ela'ya et tattırmakla, Lale'ye ip atlatmakla geçiyor.
Aslında yazısı çok güzel ama bu sayfada saat artık 22:00 yi geçmiş ve Ece de baya yorulmuştu. Ertesi güne sadece okuma ödevlerimizi bırakıyoruz. Çünkü Hülya ablamızın yapacağı o kadar çok şey oluyor ki, ödevleri yetiştiremez. Bu fotoyu dayımıza yollamak için çekmiştim , pek net çıkmamış herzaman ki gibi. Bu saatte Ela ve babamız çoktan uyumuş oluyor.
Ece ödev yaparken benim aklım mutfakta yoğrulmak için beni bekleyen sürkte. Sürk sanırım sadece bizim yöreye özgü bir kahvaltılık. Tuzsuz çökelek ve içine katılan baharatlarla yoğrulup hazırlanan nefis bir şey. Normalde hep annem yapıp bana verir ben ilk defa yapacaktım. Sebebi de Ece nin alerjisi. Dün doktora kontrole gittik ve herşey yolunda dedi dr ama hala market ürünleri yasak. Bize göre bu alerjinin sebebi stres. Ama yine de yediklerimize dikkat etmekte fayda var. Renkli, boyalı, asitli, baharatlı, katkı maddeli şeyler yasak dedi dr. Evde yapılan herşey serbest. Şimdi cips istiyor benden, tek zaafı. Artık onu da evde yapacağım. Varsa pratik, kızartmasız tarifleriniz çok sevinirim. Sabahları sadece evde sütten yaptığım peynir domates ve zeytin yiyordu epeydir. Sürk de çeşit olur diye düşündüm.
1 kg tuzsuz çökelek
2 çay kaşığı kimyon
Bir dolu avuç kekik ( bizim buraların yabani kekiği)
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı pul biber
Yarım çay kaşığı tarçın
1 yemek kaşığı çörekotu
1 yemek kaşığı tatlı biber salçası
1 tatlı kaşığı acı biber salçası
2-3 çay kaşığı da tuz

Yoğururken tadına bakıp damak tadınıza göre ayarlayabilirsiniz çeşnileri.

İçli köfte yoğurur gibi bir güzel yoğuruyoruz. Yoğurması zor bişey değil. Ben tek başıma ve ellerim bulaşık olduğundan fotoğraflayamadım. İşte sonuç. Yoğurması ve şekillendirmesi yarım saat falan aldı. Kağıt mendil serili bir tepsiye dizdim. Artık kurutma safhası. Ama bizim buralarda güneş bir kaç gündür göstermiyor kendini. Üzerine temiz bir tülbent serilip güneşte kurutuluyor normalde. İki üç günde kurur ama benim yaptıklarımın kuruması daha uzun sürecek sanırım. Altındaki kağıtlar ıslandıkça değiştirmek gerek. Kuruduktan sonra ( taş gibi olmayacak, amaç suyunu kurutmak, elinize aldığınızda şekli değişmeyecek sertlikte olmalı) ister poşetlerde buzluğa koyabilirsiniz, iste kavanoza koyup üzerini zeytinyağı ile doldurabilirsiniz. Bir de küflendirenler var ki, allah affetsin. O nasıl koku öyle! Kahvaltı servisinde de dilimlenip zeytinyağı ile servis yapılıyor. Salatalara konabiliyor, salatası yapılabiliyor, yine bizim buraların biberli ekmeğine , ıspanaklı böreğine katılabiliyor.

Çökelek o kadar suluymuş ki, sabah kalktığımda bu haldeydiler. Hülya ablamız yeniden şekillendirdi.

Afiyet olsun.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Uzun bir aradan sonra MERHABA!

Hepinizi çok özledim. Nasıl bir dönüş yapacağım diye çok düşündüm. Defalarca yeltendim ama beceremedim. Kısmet olmadı bir türlü.

Mucizelerime bir yenisi daha eklendi. Hatta neredeyse dört aylık oldu.




Koşturmaca bir yaz tatili geçirdik.
Hala oldum. Alin Nur ailemize katıldı.

Okula başladık.

İğrenç bir alerjiye bulaştık. Üç haftadır bununla savaşıyoruz.

İşe geri dönmem dedim, Ay başında işe başladım.
Kötü bir bayram tatili geçirdik. Kızım sırf iğne olmamak için çikolata bile yemedi. Market ürünleri tamamen yasak. En organik bir şekilde beslenmeye çalışıyoruz. Neye karşı alerjimiz olduğunu bulana dek.

Şu bir gerçek blog dünyasına bir girdim mi kopamıyormuş insan. Yazamasa bile girip okumadan, bloglar arasında dolaşmadan duramıyormuş insan.

İnşallah artık daha sık göreceksiniz beni. Şimdilik bu kadar. İşe yeni dönmüşken dikkat çekmeyeyim.

Sevgiyle kalın

26 Haziran 2013 Çarşamba

İrem'in dualarınıza ihtiyacı var.






Bu güzel kız, kuzenimin kızı İrem. Daha 9 yaşında. Geçen hafta çarşamba gecesi meydana gelen korkunç kaza sonrası yoğun bakıma alındı. Bir hafta geçti ama hala kendine gelemedi. Herhangi bir gelişme kaydetmediğini söylüyor doktoru, ama anne ve babası yanına girdiğinde İrem onlara tepki veriyor. Özellikle " İrem baban geldi " dediklerinde gözlerini açmaya çalışması hepimize şükrettiriyor. İlerleme kaydetmedi belki ama gerileme de yok çok şükür. Beyninde ödem var. Sürekli uyuyor, bazen ağlıyor. Bence korkuyor, çünkü içeride tek başına. Ağrısı da var kuzumun.

Günde sadece bir defa girebiliyor yanına anne babası.  Annesi yoğun bakımın önünde bekliyor, olurda biri insafa gelir de içeriye alır diye onu. Babası gece arabada uyuyor. Şu melek yüzlü kuzu tekrar böyle gülsün, Allah ailesine bağışlasın onu. Rabbim kimseyi evladıyla sınamasın.

Uzun zamandır yoktum, böyle bir konuyla dönmek istemezdim. Hemen hemen hergün hastaneye gidiyorum. Elimizden dua etmekten başka bişey gelmiyor.

Sizden tek isteğim İrem'in iyileşmesi için dua etmeniz. Ben duaların gücüne inanıyorum. Yorum olarak yazmasanız da, okuyup şifa dilemeniz.

Şimdiden hepinizden allah razı olsun.

Sağlıcakla kalın.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Buzunun da, pateninin de...

Cuma günü akşamından başlayayım anlatmaya kısa kısa.

Akşam kocişle yemek yemeyince zamandan kazandım, Ece'ye çok sevdiği yayla çorbasından koydum bir tabak, bulaşık falan derdinden kurtuldum.Zaten bu aralar iştahsız kuzum. Öksürük bizi mahvetti.
Ben de dizimi kırıp oturmak yerine, ayıla bayıla yediğimiz Aslı'nın ıslak kekini yaptım yine. Bizde pişti, komşuya da düştü.

Biz Ece'yi bir yıldan fazladır dr a götürmüyoruz sanırım. Ama artık öksürük yakamızı bırakmayınca, ve balgam çıkarmamız kusmalara dönüşünce, cumartesi sabah soluğu dr.da aldık. Ece nin dr lara karşı bir önyargısı var. Ne kadar konuşsam da, kitap okusam da, sevemedi gitti dr unu. Bu sefer farklı bir dr a gittik. Ağlayarak girdi kliniğe, dr un hiç bir sorusuna cevap vermedi. Ta ki burnuna taktığı kırmızı palyaço burnunu görene kadar. Ama yine de sustu diyemem. Geniz etimiz büyük problemimiz şu anda. Bademciklerimiz de kocaman olmuşlar. On günlük bir ilaç tedavisinden sonra tekrar görüneceğiz.

Cafeteryada otururken dr dan bahsederken, dr unun çok komik olduğunu söyledi durdu sadece. Ama şimdi sorsak yine de gitmek istemez dr. a, ki şimdiden on gün sonra ki kontrol için bile gitmek istemediğini dile getirmeye başladı.

Sonra ben iki saatliğine işe gittim, onlar da kırtasiye, hala ziyaretine. Akşama da muhteşem ıslak kekimizi alıp Said amcalara gittik çay içmeye.

Ertesi gün kızıma süpriz yapmak niyetim. Baba yine balıkta bu arada, araba da onda. Sıpa ile önce bir tartışmamız oldu evde, süprizi iptal edecek kadar. Sonra ağladı ,özür diledi de, ikna oldum onu götürmeye. Hem dolmuşa binecekti, hem de ne zamandır gitmek istediği yere gidecekti. Neyse aylar sonra saati denk getirdik ama bu sefer yaşı tutturamadık.Zaten 5 yaşında diye yalan söyleyecektik ama 6 yaş dersek cidden burnumuz uzardı. Neymiş yeni kanun çıkmış, yaş sınırı 6'ya yükseltilmiş. Hay sizin de, buzunuzun da, pateninizin de....Ece çok üzüldü. Dolmuştan indiğinde geldiğimiz yeri görünce gözlerinin içi parlayan çocuğun, 6 yaşı duyunca, dudakları büzülüverdi. Kursağımızda bıraktılar yine. Daha da gelmem patene falan. Dolmuşta eve dönerken " anne bence panik yapıyorlar, ne bu ya? Bir 5 yaş, bir 6 yaş" diye bir cümle kurdu. Panik kelimesini yanlış yerde kullandı ama yine de hoşuma gitti.

Eve geldik, ödev yaptık,faaliyet yaptık. Akşama doğru İzmir'den gelen anneannemizi görmeye gittik.

Telefonuma baktım da en son aşağıdaki fotoğrafları çekmişim.


Forumdan canım arkadaşım Selda'nın bana ve kızıma yolladığı hediye.

Kızımın uğurböcüklü küpeleri. Hsstane sonrası güzel süpriz oldu kendisine.

Bu da evimizin kızımdan ve benden sonra ki çiçeği. Beyaz naslı kasımpatımız. Kızımla ektik.

Ben size o yapraklar affedilmez demiştim değil mi?
Bu hafta sonu fazla yorulmadık.Erkenden de yattık.

Güpgüzel haftalar.

23 Şubat 2012 Perşembe

"Her şerde bir hayır vardır."

Demiş atalarımız. Hani PC bozukken kaçak göçek girdiğim anlarda kendimden haberler vermiştim ya, bir de bir kaç başlık atmıştım unutmayayım diye. Kitapları yazdık. Hemi de iki post halinde.

İkinci ve üçüncü madde için fotoğraf makinemi getirmeyi unutuyorum. Çünkü konuyla ilgili birkaç foto çekmiştim.

Son maddede bu postun başlığı yer almıştı.

Neydi bu şer ve bundan doğan hayır?

Öncelikle aynı durum kitaplar için de geçerli. İşyerindeki bilgisayar tamire gidince bir ay kadar süre bilgisayarsız kaldım ama bunun sayesinde yedi tane kitap okudum. Ve maalesef yine kitapları arka plana atmaya başladım. Evdeki interneti iptal ettirdik. Ve kızımız ihtiyaç duyana kadar da bağlatmayı düşünmüyoruz.Gerçi ben evde hiç PC kullanmıyorum ama babamız eve girişinden yatana kadar ki süreyi hep onun başında geçiriyordu. Evdeki PC de bozulunca bu hayra vesile oldu. Ohhh

Şimdi geldi sıra asıl hayra.Tahmininiz var mı acaba? Efendim ben bundan yaklaşık bir ay önce öyle bir hastalandım ki, parmaklarınızı yersiniz. Uzun zamandır böyle olmamıştım. Ama bu sefer kemiklerime kadar işlediğini hissettim hastalığın. Kızım da nasibini aldı. Yavrum ateşlendi, burnu aktı. Ve ben bu durumdayken, kızımın benden su istemesi, burnunu silmemi istemesi bile işkenceye dönüşüyordu. Birgün işe bile gelemedim. Hemen meleğimi aradım, "yetiş annem" dedim. Geldi ki ikimiz de perişan halde yatıyoruz. Neyse birkaç gün sonunda toparlandık şükürler olsun.

Pekiii sizce bu hastalığın bana kattığı hayır ne olabilir?

Çoğunuzun tahmin ettiği üzere   sigara illetinden kurtuldum. Bir aydan fazla süredir artık sigara içmiyorum. Ha aklıma gelmiyor mu? Elbette geliyor. Ama nasıl olduysa bıraktım işte. Ben ki, sigara içmeyi seven biriydim. Son sigarayı içmeden yatmayan biriydim, Çayı , kahveyi asla dumansız içmeyen biriydim.
Ama nasıl olduysa , bir ay önceki hastalığımda öyle öksürüyordum ki, istesem de içemedim. Öksürüğüm geçince içmek istedim hem tadı çok fena geldi , hem de iyileşen öksürüğüme rağmen beni yine öksürttü.
Şimdi param cebimde kalıyor. Eşimin bana koktuğu gibi, ben kızıma kokmuyorum artık. Keşke eşim de bırakabilse.

Zor olabilir ama imkansız değilmiş.Ben ki 97 senesinden beri içiyorum. Çok erken başladım bu illete ama ben bırakabildiysem , herkes bırakabilir. Eşim meğer ne kadar nefret ediyormuş sigara içmemden yeni yeni anlıyorum. Çünkü öyle böbürlenerek anlatıyor ki , sigarayı bırakışımı. Bir de zayıflasam, eminim yeniden aşık olacak bana :D


2 Ocak 2012 Pazartesi

Böyle mi gelecektin 2012?

Oysa taaa günler öncesinden başlamıştık kreşteki kostüm partisi için hazırlıklara.









Böyle kutlamıştı kızım kreşte senin gelişini.
 








Sabırla bekledi, hediyelerini açmak için.



Böyle süslendik, ruj bile sürdük senin şerefine.



Peki neydi o ilerleyen saatlerde yükselen ateş, kusmalar, halsizlik? Reva mıydı bu yaptığın?


İki gün ağzına bişey koymadı. Ateş devam ediyor. Kreşe yolladım bugün. Kızmayın , belki arkadaşlarına özenir de boğazından birkaç lokma geçer diye. Öğretmenine sordum, yapmış kahvaltısını, katılmış faaliyetlere. Şükürler olsun. Akşam geldiğinde genel durumuna bakıp öyle götüreceğim hastaneye. Daha yolundayken ağlamaya başlıyor. Muayene bile edemiyor doktoru o kadar ki çok ağlıyor. Rabbim sen yavrularımıza şifa ver.

Anlayacağınız o kadar hazırlık , koşturmaca boşa.  Yaptı 2012 yapacağını. İlk golü o attı. Eh ben sana sormaz mıyım bunu hesabını?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...