Ela etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ela etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Haziran 2018 Salı

Sarı Papatyam

Meleğim,

Dört sene önce bugün katıldın hayatımıza. Güzel yüzlüm, boncuk gözlüm; sen evimizin neşesi ve aynı zamanda Çaki'si oldun. Bu sene kreşe başladın ve bu senin için verdiğimiz en güzel karardı. Hala babana aşırı düşkünsün. Ece nin biricik kardeşi ama aynı zamanda kabususun. Ablan senden korkuyor cadı. İstese o da senin canını yakar ama kıyamıyor sana bilesin. Dışarı çıktığımızda eğer baban yoksa kilometrelerce yürürken, baban varsa ayak ağrıların baş gösteriyor, ne hikmetse :)



Hala çok zırtıllıyorsun, istediğin bişey yapılmadığında elindekileri fırlatıyorsun. Telefonda saçma videolar izlemeye bayılıyorsun. Kahvaltıyı sevmiyor, yemek seçiyorsun. Ece ablana hiç benzemiyorsun. Ne huy ne görünüş. Görenler hala kardeş olduğunuza ve benim senin annen olduğuma inanamıyor.

Müziği ve dansı çok seviyorsun. Baban da senin dans etmen gerektiğine inanıyor. İçinde bir kurtçuk var sanki, kıpır kıpırsın. Düz yürümeyip, zıplayarak ya da koşarak gitmeyi tercih ediyorsun. Yatmadan önce ayak masajı hala vazgeçilmezin. Tarkan'ın Beni Çok Sev  ile Yine Yol Göründü Gurbete şarkıları favorilerin. Kreşte en sevdiğin arkadaşın Asya, en sevdiğin meyve porkatal :)

Güzel kızım, dilerim hayatında sağlık , başarı, mutluluk, huzur, neşe hiç yakanı bırakmasın. Kötüler ve kötülükler senden uzak dursun, zorluklar senden korksun. Kendini hep sev, hep güven kuzum. Hayat çok zor ve unutma ki biz hep senin yanında ve arkandayız.

İyi ki doğdun  Meleğim.
Seni çok seviyoruz.

11 Haziran 2018 Pazartesi

Varan 2 - Evde Kutlama

Allahım nasıl bir haftasonuydu. Üzerimden çöp arabası geçmiş gibiyim. Hala yorgun ve halsiz. Cumartesi sabah kahvaltı sonrası hastane yollarına düştük.  Görünmem gereken doktorlar vardı. Gitmişken Ece nin boynunda kaşınan yeri de gösterince mantar olduğunu anladık. Sinüziti de varmış oh ne güzel. Öğlene kadar işlerimizi hallettik.

Sonrasında market alışverişi ve mutfağa giriş. Başlasın hazırlıklar. Haco hala erken geldi de çocukları oyaladı neyse ki.

Parti için zamanlamayı kötü seçmişim, çünkü hemen hemen herkesin bir planı vardı. Amcamız, halamız gelemedi. Gelemeyenler kesin bana daha sonra misafir olarak dönecekti  :) Babamlar geç katıldı. Kayınpeder daha da geç katıldı. Parti geç başlayınca, hiç gelemeyecek olan kardeşim bile katılabildi gece yarısı olmadan. Mumları geç üfledik. Ela yine eğlendi. Çünkü yine en sevdiği elbisesini giymişti. Daha ne olsundu. En sevdiği kuzeni gelememişti ama yapacak bişey yoktu. Diğer kuzeni Alin ile kavgasız geçirebildiler akşamı en azından.  Kayınvalidem sessizdi, kesin bişeyler vardı. Ve ben yorgunluktan ölüyordum. Çok özeniyorum doğumgünlerini ya da başka kutlamaları dışarıdaki mekanlarda kutlayanlara. Eşim ise hiç hoşlanmıyor. Samimi gelmiyormuş, tövbe tövbe.


Pazar günü sabahtan evi topladım. Her yer sim olmuştu Ela nın kostümünden dolayı. Ve ben yorgunluktan ölüyordum. Neden pazar gününe ertelemiyorsunuz sorusunun cevabı buydu aslında. Çünkü kutlama sonrası ev kalkıp oturuyordu ve onu eski haline getirmek için ertesi günün tatil olması gerekiyordu. Öğlen uyumuşum ve ben kanepede uyumayı çok özlemişim. Ama sarhoş gibiyim. Öğleden sonra kızları biraz avm ye götürdük döndüğümüzde ben yorgunluktan ölüyordum.

Haftasonu bitsindi artık. Şimdiye kadar kutladığımız en kötü doğumgünüydü sanırım. Neyse ki kreşte kutlamıştı kuzum da bu beni biraz rahatlatıyordu.

İşte bir doğumgününün daha sonuna geldik. Oysa daha doğmadık bile.
Sağlıkla mutlulukla kutlanacak nice doğumgünlerine :)

12 Aralık 2016 Pazartesi

Eluşka 30 ay

Efenim çok oldu bizim Sarı Fırtına'dan bahsetmeyeli. Kendisi erkek olmalıymış gerçekten. Hiç mi yerinde durmaz bir çocuk? Hiç mi susmaz? Küfür bile ediyor. Ablasına etmediğini bırakmıyor. Ağzı hele hiç boş durmuyor. Tam bir midesiz. Sütlaç yerken canı birden turşu isteyebiliyor. Hatta şöyle diyeyim her daim turşu yiyebilirgillerden kendisi. Ben de turşuyu severim ama öyle böyle değil. Mesela dün önce badem şekeri yedi, üstüne top peynir yedi, sonra cacık istedi, sonra cips tırtıkladı, babasının aldığı saçma sakız şekerleri hüpletti sonrasını hatırlayamadım. Çok pis boğaz. Yemek konusunda sıkıntımız yok şükür. Hoş anne baba abla da yiyicigillerden, kime çekecekti ki :)

Renkleri artık biliyor sarı hariç. Yengesi öğretirken pekiştirmek amacıyla güneş rengi deyince sarının adı güneş rengi kaldı. Mavi der demez ardından blu diyor. (yazıldığı gibi :) )

Şarkı repertuarı baya iyi. Maşallah hemen kapıyor. İki dinlesin hemen eşlik etmeye başlıyor.
İstiklal Marşı - Kırmızı Balık - Arkadaşım Eşşek - İzmir'in Dağları - Çilli Horoz - Olmazsan Olmaz ... aklıma gelenler. Arabada Şebnem Ferah'a da eşlik eder, Serkan Kaya'ya da :) Bazen "tavukları pişirmişim hocayı da çarşıya göndermişim" dökülürken dudaklarından, " sen gidince bak neler oldu" diye potpori yapıyor.

Tekerleme de biliyor. Porkatalı soydum, Mutfakta neler oluyor?, Birgün birgün bir çocuk, Komşu komşu huhuu, fış fış kayıkçı,   ...

Kafasından senaryolar uyduruyor, adamı ipe götürür derler ya, o biçim :) Hergün naptınız Alin'le (kuzeni) diye sorduğumda istisnasız şu cevabı alıyorum : Alin'i dövdüm.

Babasıyla aşk yaşıyor. Hala gece uyanıp babası için ağlıyor. Ota moka ağlıyor. Allahım hem de nasıl ağlama. Ama ilgisini çekecek birşeyi bulduğun zaman da anında kesiliyor o ağlama. Sanki az önce ağlayan o değilmiş gibi.

Çok bozguncu. Kırıp dökmek, bozmakta üstüne yok. Ablasının bebekliğinden kalan herşey tarih oldu. Elifimin malı çok kıymetliydi, bunun malda mülkte gözü yok.

Elif biblo gibiyken, bu koltuk masa tepelerinde geziyor.

Önceleri su dökmeye bayılıyordu. Sonra elektrik düğmelerine yetişmeye başlayınca ışıkları kapatıp açmaya başladı. Şimdi de elindeki herşeyi fırlatıyor. Kumandaların arkaları bantlı artık. Babasının telefonun taksidi daha yeni bitti ama görseniz 50 tl vermezsiniz artık. Bereket versin ki hala çalışıyor.

Saçları baya uzadı ama hala az. Hiç kestirmedik. Herkes kestirirsek koyulaşacağını söylüyor.

Geceleri hala ağlayarak uyanıyor. Babasının kucağa almasını istiyor. Ve ayağına masaj yaptırıyor. Ayağının ağrıdığını söylüyor ama biz bunun gerçekliğini hala çözemedik. Çünkü sadece ağlayınca ve kucağa alınınca ayağının ağrıdığını söylüyor. Uyumayı reddediyor. Bir de giyinmeyi. Evimiz klimalı. Yani sadece salon sıcak. Ama hanımefendi ısrarla badi ile kalmak istiyor. Ağlayarak giydiriyorum. Uyumak için de elektrik kesildi yalanını söyleyip karanlığa gömüyoruz evi. Çok ağlıyorsa da kapıya tıklatıp, " bak komşular rahatsız oldu, sessiz ol yoksa gitmezler " diyoruz. Bazen işe yarıyor bazen takmıyor bile. Sabah uyandığındaysa, herkes uyanmak zorunda. Yatanın vay haline. 

Ela hanımın 2,5 yaşında durumlar böyle.

İçimiz kan ağlıyor. Haber izlememekte haklıymışım gerçekten. Dün biraz açıp bakalım dedik, demez olaydık. Kaç tane yavru babasız, analar babalar evlatsız kaldı. Buna sebep olan herkesi allaha havale ediyorum. Söyleyecek çok şey var ama konuşunca maalesef bişey değişmiyor. İnsanlar at gözlüğünü takmış, bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda. Kanla besleniyorlar resmen. Döktükleri kanda boğulsunlar inşallah.

Sevgiyle, sağlıkla kalın.

PS: 95 cm , 18 kg


6 Mayıs 2016 Cuma

Bulamaç, bulamaç nereye kadar?

Eluşkam tamı tamına 23 aylık oldu. Tam bir sıpa kadar işte. Gelecek ay doğumgününü kutlayacaz.16 tane dişi var. Derdini anlatabiliyor. Çok muzur. İstediklerini , istemediklerini çok rahat söyleyebiliyor. Fırça kayıyor. Yani artık kreşe başlasak gözüm arkada kalmaz.

Gel gelelim bizim sorunumuz kahvaltı. Yani benim sorunum. Bakıcımız kahvaltısını hala bulamaç halinde veriyor. Ecem hiç yemedi bulamaç. Haftasonları bizbizeyken ben bulamaç vermiyorum Ela'ya. Ama bakıcımızın bahanesi de bulamaç yapınca herşeyi yiyor. Cicibebe, bal, süt, haşlanmış yumurta, peynir bunların hepsini ezip kaşık kaşık yediriyor. Sizce doğru mu yapıyor? Yani ben haftasonları tabağına, kızarmış yumurta, domates, yeşil zeytin koyuyorum. Ve çok güzel yiyor. ( çok çok güzel değil ama yiyor işte)  Ben artık normal kahvaltı yedirmesini istedim. Artık peynir yemiyor, süt içmiyor. Haşlanmış yumurta hak getire. Kızarmış yumurta bazen bir kaç lokma. Balın da yüzüne bakmıyor.

Yani herşeyi yedirebildiği için bulamaç yedirmeye devam etmeli mi? Yoksa yeter artık , kocaman olmuş, önüne kuzu koysan yer, ne bulamacı mı?

Bu arada ayın 4'ünde üçüzlerimizin doğumgününü kutladık. Hayatımda gördüğüm en muzur kardeşler. Ömrünüz uzun, sağlıklı, mutlu, başarılı olsun inşallah. Sizi seviyorum.

Yarın okulumuzun anneler günü kahvaltısı var. Sabah oraya katılacağız. Öğleden sonra iki arkadaşla bizde buluşup hem kaynatacağız, hem kısıra gömeceğiz.

Pazar günü malum, anne ziyaretleri.

Anneler günümüz kutlu olsun.

Mutlu haftasonları.

22 Nisan 2016 Cuma

Eluşka ve uyku

Biraz Eluşkadan bahsedeyim size. Evimizin Huysuz Virjin'i. Babasının tabiriyle sarı fırtına. Öyle böyle değil ama. Emdiğimiz sütü burnumuzdan getiriyor.

Uyandığında herkese "Güdaydın" der. Eğer babasıyla eve aynı anda gelmişsek , beni kenara yiter ve sadece babasına " baba hoşdeldin" der. Öksürsen de , hapşursan da " çok yaşa " der. Önceleri " elal" derdi. Geçen eve sokmadı beni, illa dışarı çıkacak. Biz de mahallede tur attık. Ne görse, kimi görse "bu ne?" eşyalara tamam da, tanımadığım adam geçiyor yanımızdan, "bu ne?" diye sorunca acayip oluyorsun. Adam durup sevecek diye tedirgin oluyorsun. Eve giderken aydedeyi gördü. Tutturdu "aydedeyi alalım anne" diye. Ya sabır.

Akşamları ocuyyak sepetinin (Elaca oyuncak) hepsini dökmeden oynayamıyor.
Yemeğini kendi yiyor. Önlük takmayı reddediyor. İçmek için su istiyor ama biraz içip kalanı halıya döküyor, ya da elini bardağın içine sokup suyla oynuyor.  Ece'ye hayatı zindan ediyor. Ece'nin özel eşyası denen şey kalmadı.

Uyku faslımıza gelince. Her akşam aynı ritüel. Ela yatalım mı? - Atallım. Koş babaya iyigeceler de. Koşar " icceler baba, ikkular" der. Ona açtığım yer yatağına yanaşır. 2,4,9,11 deyip yatağa atlar. Sonra su ister, kalkar su içer. Bir daha yatağa yerleşir. Sonra şansını bir daha dener. "Anne su". İçtik derim. "içtik" der ve sırıtır. Sonra ninni ister, ama nasıl ister. Önce -konmuştu der, yani mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu anlamına gelir. Tam başlarım ,- benim annem diye değiştirir. Peki tam benim anneme başlarım, -konmuştu der. Bu arada sırıtır. Resmen değiştir oyunu oynuyor. Farkında yani ne yaptığının. Sonra -dandini der, dandini dandini dastanaya başlarız. Yat çabuk kapat gözlerini derim, öpmeye başlar sıpa. Hemde defalarca. Gözlerimi kapatırım -anne anne diye seslenir, ta ki gözlerimi açana kadar. Sonra -kapat der. Diyelim ki sonunda daldık. Hiç uyanmadan uyuduğu herhalde bir elin parmaklarından bile azdır. En az iki defa uyanıyor her gece. Emmeyi bıraktık düzene girer dediler. Nerdee? Gene uyanır, babasını sorar sıpa. Uyuyor derim - bakallım der. Alırız yastığımızı bizim yatağa geçeriz. Dün gece de bağıra bağıra ağlıyor " astığı aaal, astığı aaal" . Artık pencere açık yatıyoruz. Sesimiz bütün mahalleyi uyandıracak. Bizim yatağa girdiği gibi, az önce ağlayan çocuk sanki kendisi değil.  Babasının üstüne yatar, aramıza enlemesine yatar. Ayakları nereme denk gelirse artık. Nasıl örteceğini şaşırırsın. Sonra bakarsın sabah olmuş ve alarm ötüyor.
İşte her gece istisnasız böyle geçiyor bizim evde.
Geçen hafta eve gelirken arabada sızan güzellikler.
Haftaya yıllık iznimden bir hafta kullanacağım. Hem de temizlik yapmak için. Nefret ediyorum temizlikten.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Yarın okulda , pazartesi de sınıfta kutlayacağız.  Ulusal egemenliğimizin var olduğu, eskiden bayramlar gelince içimizde yaşadığımız coşkunun aynısını çocuklarımızın da yaşayacağı daha güzel bayramlara inşallah.

Coşkulu, umutlu haftasonları.






15 Nisan 2016 Cuma

Çukata :)

Ela tam bir çikolata manyağı. Aynı Mahmut dedesi. Kimden ne isteyeceğini çok iyi bilir. Eğer babaannelere gitmişsek, dedesinin zulasından çikolata çıkarıp vereceğini bildiği için direkt dedeye koşar. Ece yi ise küçükken asla çikolata ile kandıramazdın. Ela'nın önüne koy sürülebilir çikolatayı kaşık kaşık yesin.

İşte çok yoğun çalıştığı günlerdenbir kare. Almış Dobi paşayı
patrona götürüyor hanımefendi.
Ela ya hamileyken yeni bir arkadaş başlamıştı işe. Direkt yönetici asistanı olarak. İlk başlarda hiç hoş olmayan şeyler yaşadık. Hatta doğumdan sonra ben bu ortama dönmem bile demiştim yöneticilerime. Şimdi ikimiz de o günleri anıp gülüyoruz. Ama doğum izninden sonra hiç bişey olmamış gibi başladık  mesailerimize. Ecenin bile ekürisidir Selma ablası. Allah var iyi kızdır. Onun işe başlaması beni baya bir rahatlattı. Artık mesaiye çok nadir kalıyorum. Onun olması izin almamı çok kolaylaştırıyor. Özünde zaten çok iyi bir arkadaş. İş arkadaşı olmaktan çıktık zaten. Çünkü neredeyse birbirimizin herşeyini biliyoruz artık. Üç gün yıllık izin kullandı. Meğerse varlığı bana büyük dayanakmış. Kendisi zaten pek çalışan bir tip değil. Bırak bütün gün alışveriş sitelerine baksın, Dobi'yle ilgilensin .(Patronun köpek bile denmeyecek kadar küçük köpekçiği.) Hep arkasını toplarım, laf sokarım. Ama hiç alınmaz , alıştı artık bana. Yoksa mesai nasıl geçer ?( Bloğumu okuduğunu biliyorum :) ) 

O üç günlük izinde işte bize bunları getirmiş. Bu işe en çok kim sevinecek dersiniz? Tabi ki Eluşka. Teşekkürler Selmacık. Sayende ilk defa Beyoğlu çikolatası yiyecez. Muckss. İyi ki varsın.


Çikolata tadında haftasonları.

Not: Çukata : Çikolata ( Elaca )

12 Ocak 2015 Pazartesi

7. AY ELA (Pamuğumun hayatımıza katılış öyküsü)

Madem Ece kızımın doğum hikayesi var, Eloşumun başı kel mi ? -Evet :)

37. haftaya kadar çalıştım. Hatta işyerindeki son haftalarım iğrenç geçti. Kesin işe dönmem diyeceğim kadar kötü ve gergin. Doğum öncesi izinde de evi adam edip, eksikleri tamamlamaya adadım kendimi. Ece de kreşe gitmiyordu artık. 39. haftada doğacaktı Ela. Neden bilmiyorum ama P.tesi, Perşembe ya da Cuma doğum yapmak istiyordum. 12 Haziran Perşembe'ye karar verdik. Çikolatamız hazır, çantamız hazır, evimiz temiz Ela yı bekliyorduk artık. Ece yi beklerken ki akşamdan bir farkla, bu sefer uyudum. Sabah 07:30 da hastanede olmamız söylendi. Saat 07:10 hala evde olduğumuz için eşim pek bir mutlu, söylenmeye başladı. Ona ne oluyorsa. ben doğuracaktım, neydi bu acelesi. Ama olmaz ki. O kayınbabamın oğluydu. Dakik olmak yetmez, öncesinde orda olmalıydı. Her kötü ihtimali düşünmeliydi. Ya yolda bir aksilik olursaydı.

Aksilik çıkmadan vardık biz hastaneye. Nedense bu sefer Ece'de ki gibi rahat değildim. Gergin bir bekleyiş içindeydim. Prosedür gereği sorular, damar yolları, hastane kıyafetleri... Hastane patronun olduğu için , tanıdık personeller, çalışanlar , oda kalabalıktı. Ameliyathaneye girerken de çocuk hemşiresi, anestezi uzmanı hepsiyle muhabbet ediyordum. Ama yine de korkuma engel olamıyordum. Epirural yapıldı. Ayağımı elektrik çarpmış gibi oldu. Bir damar yolu daha açıldı. Çok hızlı serum yiyordum Ece'deyken , dr çıkınca aynaya bakma demişti. Serumlardan şişkin olacaksın. İki koldan serum yiyordum. Kollarım buz gibi olmuştu. Doktorum geldi. Hazır mısınız Nilhan hn diye sordu. Hazır mıydım bilmiyorum. Korkuyorum demiştim. Korkulacak bişey yok dedi ama gerçekten başım dönüyordu. Oysa Ece de çok rahattım. Sakinleştirici yaptılar, bu midemin bulanmasına sebep oldu. Bu sefer kusacam rezil olacam diye tedirgin oldum. Maskeyi çekin kusacam diyordum ama ağırdan alıyorlardı. Allahım insanın elinin kolunun bağlı olması ne kadar kötü. Neyse ucu ucuna yetiştiler de rezil olmaktan kurtulmuştum. Başucumdaki Özlem hn, sağa bakmamı söyledi ve işte kızım ordaydı. Çok çirkin bu kız demiştim, güya kendi nazarımdan koruyordum kızımı. Saati sordum 09:05 dediler ama rapora 09:00 olarak işlendi. Ece'm ile aynı saate doğmuştu kardeşi. Çok üşüyordum. Ece de dikişlerim 20 dk sürerken , bu sefer 40 dk dan fazla sürmüştü. Dr.um sizi nasıl teslim aldıysak öyle teslim etmeliyiz değil mi Nilhan hn diyordu? Çok üşüyordum. Bitti dendi ama benim dişlerim birbirine çarpıyordu. Sıcak örtü bile fayda etmedi. Dışarı çıkardılar bebek hemşiresini gördüm -kaç kilo dedim? 3,100 gr deyince şaşırdım. Çünkü muhtemelen ablası gibi doğar demişti. Kapıda eşimi gördüm. İçeri girince güvenlikle tartışıyordu. Anlaşılan güvenlikçi kim olduğumuzu bilmiyordu. Neyse eşime 5 dk ya geliyorum merak etme dedim. Asansördeydim ama hala zangır zangır titriyordum.

Güya İskenderun'dayız , hava sıcak diye çorap koymamıştım ben çantaya. Hay benim eşek kafam. Ne zaman kendime geldiğimi hatırlamıyorum. Kızımı görmek ne zaman aklıma geldi hatırlamıyorum. Ama gördüğüm zamanki anı hala unutamıyorum. O nasıl bir şeydi. Keşke Ece yi dinleyip adını Melek koysaydık dedim. Beyazlar içinde pembe yanaklı bir melekti karşımdaki. Ağlamıyordu. Hemşire gelip memeye tuttuğunda ablasının tam aksine, hemen emmeye başlamıştı.


Serum yiye yiye yine şişmiştim. Ama sütümün hemen gelmesine yardımcı oldu yediğim serumlar.

Ece ayrı kalamıyordu kardeşinden.
Akşam olduğunda eve bile gitmek istemedi. Zor ikna ettik. Saat 22:00 yi geçiyordu eve gittiğinde ve sabah 07:00 de tekrar yanımdaydı. Babası kılıklı, uyku özürlü kızım.

Bu sefer çok ağrım vardı. Doğuma girmeden 2 damar yolu açılmıştı. Çıktıktan sonra birini iptal ettiler. Diğeri tam elimin üstünde olduğundan bir süre sonra yerinden çıktı. Ağrı kesici yapıldığı için yeni bir damar yolu açıldı. İğne fobim var dedikçe yeni bir damar yolu açılıyordu sanki. Ertesi gün sabah taburcu edileceğimi düşündükleri için damar yolum tekrar çıkartılmıştı ama benim ağrılarım devam ediyordu. Dr da öğlene kadar kalmamı uygun gördü. Ağrı kesici verilecekti. Bu da tansiyonumu düşürecekti ve benim tekrar damardan tansiyon düzenleyici almam gerektiği için bir damar yolu daha açıldı.

Öğleden sonra taburcu olduk. Ama benim ağrılarım, öksürüğüm çok fena. Konuşmak boğazımı gıdıklıyor, bu da öksürmeme sebep oluyordu. Öksürmek ise tam bir işkenceydi, dikişlerle. Ece de hemen ayaklanırken, bu sefer üç gün yattım ben. Kalkmaktan oturmaktan, korkuyordum. Ama en büyük korkum meme uçlarımın yara olmasıyken, bu sefer hiç yaşamadım.

Ve bütün bunlar geride kaldı. Şimdi 7. ayımızı geride bıraktık. Ek gıdalarla aramız çok güzel. Başta ilginç komplolar üreten ablamız artık kardeşini çok seviyor. Okuldan gelir gelmez kokluyor. Annelere evlat kokusu bambaşkayken, abla için ne ifade ediyordu acaba kardeş kokusu?
Ela artık tükürüyor, hala emeklemiyor, banyoyu çok ama çok seviyor, arkamızdan ağlıyor :( , Ela ablasının aksine babacı. Ve çaktırmasa da bu babamızın hoşuna gidiyor. Hatta benim de ;) İşim mi var, aa babası seni istiyor Ela deyip, yapıştıırrr. Yere koyduğumuzda dönüyor. Soyunurken gıkı çıkmıyor ama giyinirken kıyametler kopuyor.

Zaman bana yine yetmiyor. Ece de Ela ya oynattığım oyunlardan istiyor. Onu soydurup giydirmemi istiyor. Ela ablasının kahkahalarına bayılıyor.

İşte böyle böyle büyüyoruz, hepinize güzel bir hafta diliyoruz biz.
Sevgiler



12 Kasım 2014 Çarşamba

5. AY ELA

Ela'm, boncuğum, sarı şekerim. Sağ kulağı kepçem, ağzı mağaza kızım. Kocaman olsa da ağzın, çok güzel gülüyorsun meleğim. Rabbim yüzünü soldurmasın.

Bugün 5. ayını bitirdin. Hala uyuyacağın zaman  yaygarayı basıyorsun, gözlerin kıpkırmızı olana kadar ağlayıp, zırlayıp sonra uykuya dalıyorsun. Bütün apartman hatta sokak seni ağlamalarından tanıyor. Hülya ablanın eli ayağına dolaşıyor sen ağladığın zaman. Asansör bozuk olmasa, bu güzel havaların tadını çıkartırdınız ama maalesef eve tıkılıp kaldınız :(

Havuç suyuna bayılıyorsun. Yoğurtun tadına baktın ama surat ifadenle hiç sevmediğini anlattın. Artık yavaş yavaş ek gıda dönemine giriyoruz. Umarım alnımızın akıyla geliriz üstesinden. Ablanla anneannen ilgilenmişti. Belki o yüzdendir bamyayı severek yemesi. Hülya ablan bamyayı sevmiyormuş, bakalım sen de sorunsuz yemek yiyen ablan gibi mi olacaksın, yoksa alnımızın damarını mı çatlatacaksın? Ben deniz anası olduğum için ablanın ek gıdaya geçişinde hiç zorlanmamıştık, annem sağolsun. Oysa şimdi bir aydır ek gıda ile ne varsa okumaya çalışıyorum.

İlk olarak, havuç, elma, kabak, patates, bal kabağı, tatlı patates, irmik, pirinç unu, pekmez,yulaf, yoğurt ile baya bir haşır neşir olacağız.

Bu ay rota nın 2. dozu var.
Kakan çok kıymetliydi ta ki bu aya kadar. Üç günde bir yaptığın kaka şimdilerde seni banyoya sokmadan tahliye olmuyor. Her seferinde üstün başın batıyor. Bütün bezler mi taşırır?  Ek gıdaya geçince bakalım bir değişiklik olacak mı?

Sağdığım sütler yetmiyor artık sana. Ben eve gelinceye kadar çok acıkmış oluyorsun. Biz de günde bir kere mama vermeye başladık sana.

İlk gribini oldun. Ablan okuldan eve daha çok virüs , mikrop taşıyacak. Sen de erkenden tanışacaksın hepsiyle. Ablan arasıra cadı gibi davransa da, çaktırma ama seni çok seviyor.

Emziğinle oynuyorsun. Kendin çıkarıp kendin koyuyorsun ağzına. Soyunmak seni ne kadar rahatlatıyorsa, giyinmekten bir o kadar nefret ediyorsun.

Ha bir de lütfen her gördüğüne mavi boncuk dağıtma! İnsanların seni kucaklarına almalarına engel olamıyorum.

Şimdilik senin hakkında bildiklerim bu kadar. Umarım aksatmadan yazmaya devam edebilirim.

Seni seviyoruz MELEĞİM.


8 Ekim 2014 Çarşamba

Uzun bir aradan sonra MERHABA!

Hepinizi çok özledim. Nasıl bir dönüş yapacağım diye çok düşündüm. Defalarca yeltendim ama beceremedim. Kısmet olmadı bir türlü.

Mucizelerime bir yenisi daha eklendi. Hatta neredeyse dört aylık oldu.




Koşturmaca bir yaz tatili geçirdik.
Hala oldum. Alin Nur ailemize katıldı.

Okula başladık.

İğrenç bir alerjiye bulaştık. Üç haftadır bununla savaşıyoruz.

İşe geri dönmem dedim, Ay başında işe başladım.
Kötü bir bayram tatili geçirdik. Kızım sırf iğne olmamak için çikolata bile yemedi. Market ürünleri tamamen yasak. En organik bir şekilde beslenmeye çalışıyoruz. Neye karşı alerjimiz olduğunu bulana dek.

Şu bir gerçek blog dünyasına bir girdim mi kopamıyormuş insan. Yazamasa bile girip okumadan, bloglar arasında dolaşmadan duramıyormuş insan.

İnşallah artık daha sık göreceksiniz beni. Şimdilik bu kadar. İşe yeni dönmüşken dikkat çekmeyeyim.

Sevgiyle kalın
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...