3 Haziran 2011 Cuma

Nasıl hatırlanmak istersiniz?

 "Sen de dedem gibi ölecek misin, anneanne?" sözleri hasta odasında
yoğun sessizlik yaşanmasına neden olmuştu. Geçirdiği ameliyatlardan sonra pek toparlayamamış yaşlı bayan hastamızı ilkokula yeni başlamış torunu ve kızı ziyarete gelmişti. Küçük çocukları hasta ziyaretine kabul etmememiz
başlangıçta sorun yaratmış, kısa süreli ziyaret için izin koparmışlardı.
Hasta odasında ana kız konuşup dertleşirken torun araya girip sormuştu o
can sıkıcı soruyu. Kafamı eğip elimdeki dosya ile ilgileniyormuş gibi
yaptım. Hastamız torununu yatağın kenarına oturttu. Ellerini tutarak

 "Şimdi değil, iyileşip eve döneceğim, merak etme. Hemen ölmeyeceğim.

Ama er veya geç hepimiz öleceğiz" dedi. Torun yanıttan pek tatmin olmuş gibi değildi.
        - Ama bu haksızlık, anneanne. Ölünce onları bir daha göremiyoruz.
Dedemi çok özledim ben.
        -Merak etme, insanlar ölünce görünmez olurlar ama hepten yok olmazlar.
        Torun bir süre anneannesinin boynundaki kolye ile oynayarak düşündü.
Sonra "Peki insanlar ne oluyor, ölünce" diye sordu. Anneanne önce bana sonra kızına baktı. Torununun saçını okşayarak;
        -Bir şekilde aramızda oluyorlar, ölenler. Kimi bir renk, kimi tat veya
koku kimi de dokunuş olup geri geliyorlar. Mesela rahmetli annemin yaptığı
puf böreğini hiç unutmadım. Nerede o kokuyu veya tadı bulsam annemin orada yanımda olduğunu bilirim. Dedeni ise saçlarımdaki dokunuş ile hatırlarım.
Nerede bir rüzgar saçlarımı okşasa dedenin yanımda olduğunu düşünür, sevinirim.

        -Peki sen ölünce ne olup geleceksin, anneanne?

        -Onu sen bileceksin. Beni nasıl hatırlamak istersen o şekilde geleceğim yanına.
        Ziyaret kısa sürmüştü. Onlar odadan çıktıktan sonra hastamız
torununu çok özlemiş olduğunu belirterek ziyarete engel olmadığımız için teşekkür etti.
        -Bu küçük torunumu büyüğünden daha çok seviyorum, doktor bey.
        -Torunlarınız arasında ayırım yapmamanız gerekmez mi?
        -Haklısınız ama böyle olmasında biraz kızımın da kabahati var. İlk
çocuğunu çabuk büyütmeye çabaladı. Kendince başardı da. Ama hepimizden uzak soğuk, ağır biri oldu çıktı, büyük torunum. Şimdi hepimiz yakınıyoruz ama iş işten geçti.

        -Neden böyle oldu?
        -Ne yazık ki, kızım da diğerleri gibi zamane annelerinden oldu.

Çocuğunu en iyi şartlarda, en iyi okullarda en iyi eğitim ile yetiştireceğim diye tutturdu. Çocuğun almadığı ders kalmadı neredeyse. Bale, piyano, tenis, yüzme dersleri yetmedi kolejlerde okuttu. Onunla birlikte ders çalışıp
sınavlara birlikte girdi sanki. Şimdi adı sanı duyulmuş kolejlerden
birinde okuyor. Ama hepimizden uzaklaştı. Derslerinden başka oyun bilmeyen soğuk ağır biri oldu.
        Bir süre sustu, soluklandı. Elimi tutup yatağında doğruldu.
Yastıklarını düzelttim.

        -Zamane anneleri böyle oluyor, işte. Çocuk yetiştirmeyi
yemek yapmak sanıyorlar. Parayı bastırıp en donanımlı mutfakta en iyi malzemeleri kullanırsa yemeğin mükemmel olacağını hayal ediyor, ortaya çıkan yemeğe bakıp neden lezzetli olmadığını soruyor, kabahati mutfakta veya malzemede arıyorlar. Kendilerine hiç kabahat bulmuyorlar. Halbuki elinin emeği, sabrı, özeni olmadıkça lezzeti yakalayamazsın. Hele bir sarma sarsınlar da göreyim ben onları. Bu kez de "o kadar emek verdim, kimseye yedirtmem" diye tutturur bunlar.  Sanki analarından böyle gördüler. Hayat kolaylaşıp hızlandıkça her şeyin aynı kolaylıkla yapılacağını sanıyor bu zamane anneleri. Çocuklarını da çabuk büyütmeye uğraşıyorlar. Onları hızlı
yaşlandırdıklarının farkında bile değiller.

        -Yani?

     -Çocuk bu, yetiştiği ortamdaki insanlara anne babasına benzeyecek elbet.
Çocuk onlara benzemeye başladıkça anneler kendi beğenmediği yönlerini
çocuklarında görüp kızıyor, nerede hata yaptıklarını bulmaya çabalıyorlar.
İkinci çocukta ise o ilk heves kalmıyor da öyle kurtarıyor onlar kendilerini.
        Boğazı kurumuştu. Bir yudum su içip eskiden ailelerin ilk
çocuklarının ağabey ve abla ağırlığı ile yetiştirildiğini ilk çocukların aileyi iyi yansıtma görevi olduğu için daha değerli olduğunu ama artık devrin değiştiğini ailelerin kendilerini değil de hayallerini çocuklarına yüklediğini ilk
çocuktan sonra gelenlerin ise daha özgür olgunla şıp aileye daha çok benzediğini anlattı.
        Birkaç gün sonra hastamızın baş ucunda suluboya bir resim vardı.
Mavi gökyüzünde sapsarı güneş ve bir de uçurtma uçuran kız çocuğu vardı,
resimde. Hastamız resim ile ilgilendiğimi görünce okumakta olduğu gazetesinden kafasını kaldırıp;
        -Torunum benim için yapmış bu resmi, doktor bey.
Resimdeki kız kendisiymiş. Karar vermiş, ben ölünce resimdeki gökyüzünün mavisi olacakmışım, onun için. Gökyüzüne her baktığında benim yanında olduğumu bilecekmiş, böylelikle. Bu sımsıcak güneş ise dedesiymiş.
  Gözleri dolmuştu. Birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. "Torunumun
gözünde gökyüzünün mavisi olacakmışım, dedesi de hepimizi ısıtan güneş.

Daha ne olsun?" dedi. Öğle arasında bahçeye çıktım.

Yağan yağmurun ardından masmavi gökyüzünde açan güneş, sıcaklığını iyice hissettiriyor, ağaçlar sonbahara hazırlanıyordu.

 
Ya siz !!!!
Nasıl hatırlanmak istiyorsunuz !!!  ???
Hatırlanma şeklinizi, karşınızdakiler değil, sizin yaşamda bıraktığınız izler belirleyecek...

10 yorum:

  1. offf ne muhteşem bir hikaye allak bullak oluyor insan

    YanıtlaSil
  2. Harikulade Nilhancım,
    Çok etkilendim,iyi ki paylaşmışsın.İlk çocuklar denek sanki hepimiz için.Aynı durum benim içinde geçerli.İlkinde çocuk yetiştirme konusunda fazlasıyla obsesif iken ikizlerde tamamen suyu akışına bıraktım.Ve yazıda da anlatıldığı üzere fark aşikar..
    Sevgiler canım.

    YanıtlaSil
  3. Bildiğimiz ama kurtulamadığımız çelişkiler bunlar. Hem aşırı titizleniriz çocuklarımıza hem de "biraz geniş olmak lazım" deriz.

    YanıtlaSil
  4. Nilhan çok etkilendim çok güzel bir hikaye bu, bir solukta okuyuverdim.Bu akşam düşüneceğim:)ben nasıl hatırlanmak isterdim zor bir soru bu:))

    YanıtlaSil
  5. çok çok güzeldi hikaye bugünlerde nasıl yetiştirdiğim konusunda kafa yorarken iyi oldu bu hikayeyi gözönüne alıcam.
    ben yaptığım yemeklerle anılmak isteridim

    YanıtlaSil
  6. Mine: hatırlanmak hem de yüzde tebessümle, rahmetle muhteşem bişey. umarım biz de öyle hatırlanırız

    yaruze: kesinlikle doğru ben eşime de diyorum ikinci çocuğumuz hiç ece gibi olmayacak. biz şimdiden düşünüyoruz gideceği kursları. ama okuyunca benim de kafama dank etti.
    öpüyorum gönülcüm

    annelili: evet yasemincim. sözde hep konuşuyoruz ama iş pratiğe gelince yine bildiğimizi okuyoruz

    YanıtlaSil
  7. ayla: hatırlanmak istediğimiz gibi davranışlar sergiliyor muyuz ki acaba Aylacım??

    sezobigo: güzel fikir. her yediğinde anılmak .

    YanıtlaSil
  8. çok güzel bi hikaye. çok etkilendim...

    YanıtlaSil
  9. okumuştum bunu bir zamanlar. yeniden okuduğum iyi oldu... zira, unutuyoruz ne yazık ki... :(

    YanıtlaSil
  10. gülcan: etkilenmemek elde değil. okuyunca ne kadar doğru diyoruz ama nedense yine bildiğimizi okuyoruz

    tibetin annesi: ah Sibelim. unutmak işimize geliyor da ondan :(

    YanıtlaSil

Sen de yaz yaz yaz
Bir kaç satır yaz
Dök içindekileri :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...